Fecir | Konular | Kitaplar

Yol kesme cezâsı

Yol kesme cezâsı



Yol kesme cezâsı:



 

Yoldan geçenlerin önünü kesmek, kuvvet
kullanarak geçişi engellemek ve yolcuları soymak. Yol kesme suçu, tek kişiyle
veya topluluk halinde, silâhlı veya silâhsız, meskûn alanda veya kırda, yahut
şehir içinde ya da şehir dışında işlenmiş olabilir. Bütün bu durumlarda suç
işlenmiş sayılır ve şu âyette belirlenen cezâ uygulanabilir: "Allah ve
Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezâsı, ancak
öldürülmeleri veya asılmaları, yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya
da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir
zillettir. Âhirette ise, onlar için büyük bir azap vardır. Ancak kendilerini
yakalamanızdan önce tevbe edenler olursa, bilin ki, Allah, "Gafûr'dur, Rahîmdir"
çok bağışlayan ve çok merhamet edendir" (5/Mâide, 33-34).Bu âyete ve İslâm
hukukçularının bundan çıkardığı hükümlere göre, yol kesenin cezâsı şu şekilde
belirlenmiştir.

a) Soygun yapıp, adam öldürmüşse, yol kesici
öldürülür ve ibret için asılır.

b) Yalnız adam öldürmüş olup, soyguna katılmamış
bulunursa, asılmaksızın öldürülür.

c) Adam öldürmeksizin, yalnız soygun yapmışsa,
çapraz bir şekilde eli ve ayağı kesilir.

d) Adam öldürmeden ve soygun da yapmaksızın,
yalnız yolda korku ve terör meydana getirenlere "sürgün cezâsı" uygulanır
Mâlikîlere göre ise; yalnız soygun yapılmışsa Devlet başkanı öldürme, asma ve
çapraz kesim konusunda seçimlik hakka sahiptir. Yolda öldürme soygun yapmaksızın
yalnız korku ve terör yaratırsa, Devlet başkanı, öldürme, asma, çapraz kesim ve
sürgün için seçimlik hakka sahip olur (İbn Teymiyye es-Siyâsetü'ş-Şer'iyye,
Mısır 1951, s. 82, 83; İbn Kudâme, el-Muğnî,1367, y.y. VIII, 228).

İslâm'ın koyduğu bu cezâları uygulamakta titiz
davranılması ve kesinlikle taviz verilmemesi gerektiği birçok hadis-i şerifle
bildirilmiştir. Bu konuda acıma duygusuna kapılınmaması uyarısı da yukarıda
ilgili âyet meâlinde geçmiştir. Hadlerin uygulanması konusunda bazı hadisler:
"Allah'ın hadlerini yakında ve uzakta yerine getiriniz. Hiçbir kınayanın
kınaması sizi Allah'ın hakkını yerine getirmekten alıkoymasın." "Allah'ın
yasaklarına uyan kimseyle o yasakları (hudûdu) ihlâl eden kimse, bir gemiye
binip, kur'a çekerek bir kısmı alt kata bir kısmı üst kata yerleşen topluluk
gibidir. Aşağı katta olanlar su almak istedikleri zaman yukarı katta olanlara
gidip: 'Sizi zarara sokmadan biz kendi katımızda bir delik açsak!'
derler. Eğer yukarıdakiler onları serbest bırakırsa hepsi helâk olur, engel
olursa hepsi kurtulur." (et-Terğib ve't-Terhib, 4/25, 27).

Şer'î hadlerin tatbiki konusunda gözden uzak
tutulmaması gereken bazı hususlar vardır: Her şeyden önce had cezâları bütün
müessese ve kurumlarıyla işleyen İslâm Devletinde ve Devletin hakiminin
kararlarıyla uygulanır. Toplumda suça sebeb olabilecek bütün unsurların ortadan
kaldırılmış olması, insanların islâmî eğitimle yetiştirilmiş olması, fertlerin
maddî manevî ihtiyaçlarını devlet tarafından eksiksiz giderilmiş olması gerekir.
Suça götüren yolların tamamen kapatılamaması, şüphelerden sanığın faydalanması,
suçun sübut bulması için gerekli şartların tam teşekkül etmemesi gibi sebeplerle
geçmişte had cezâları nadir olarak uygulanmıştır. Buna, yöneticilerin bu
cezâları uygulamakta gösterdikleri ihmal, acz ve gevşekliği, kayıtsızlığı da
eklemek gerekir.
Hadis-i
Şerifte: "Şüphelerden dolayı hadleri kaldırınız (uygulamayanız)." (Ebû
Dâvud, Salât 14; Tirmizî, Hudûd 2) buyurulmuştur. İslâm cezâ hukukunda bu önemli
bir prensiptir. Bu prensibe göre, Hz. Ömer'in tatbikatıyla, kıtlık yılında
hırsızlık yapanın eli kesilmemiş; efendisinin veya akrabasının malından çalan
kimseye de, o malda hakkı olabileceği şüphesiyle, bu had uygulanmamıştır.
Aşağıdaki örnekler de bu prensiple ilgilidir:
 
Dört kişi bir
şahsın zinâ  ettiğine şehâdette bulunur; ancak bunlardan ikisi gönüllü diğer
ikisi ise gönülsüz olarak şahitlik yaparlarsa Ebû Hanife'ye göre, bunların
hiçbirine yani erkeğe, kadına ve şahitlere had tatbik edilmez. Suçluya celde
(dayak cezâsı) uygulanırken şâhitlerden birisi şehâdetinden dönse, kalan
kırbaçlar vurulmaz. İki kişiden birisi bir şahsın "içki içtiğine", diğeri ise, o
şahsın "içki içtiğini ikrar ettiğine" şehâdette bulunurlarsa yine sarhoşluk
haddi uygulanmaz.
 
Aynen bunlar
gibi, bir kimse önce hırsızlık yaptığını ikrar eder; sonra bu ikrarından döner
ve daha sonra da bu malın bir kısmını çaldığını tekrar ederse eli kesilmez
(Geniş bilgi iç in bkz. Cevat Akşit, İslâm Cezâ Hukuku ve İnsanî Esasları, İst.
1987, 2. baskı).[1]

 

 



[1]
Halit Ünal, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 282-283