Fecir | Konular | Kitaplar

Bilginlere ve Din Adamlarına İbâdet

Bilginlere ve Din Adamlarına İbâdet

Bilginlere ve Din
Adamlarına İbâdet:

Allah'a şirk koşmanın bir çeşidi de Allah'ın
izin vermediği alanlarda insanlara itaattir. Oysa ibâdette esas olan Allah'a
itaat, nebi ve rasullerine itaat ve müslümanlardan olan emir sahiplerine
itaattir.[1]
Ne var ki, insanoğlu, çoğu zaman kendi cinsinden olan beşerden bazı kimselerin
birtakım üstün özelliklere sahip olduklarını düşünerek onları rab konumuna
getirmiş ve böylece onlara ibâdet etmiştir.

Kur'an-ı Kerim, yahudi ve hıristiyanların,
ulûhiyet ve rubûbiyet makamına Allah'tan başkasını koyarak kullukta ona
yöneldiklerini, oysa itaat ve ibâdetin sadece Allah'a has kılınması gerektiğini
şöyle dile getiriyor:

"(Ehl-i kitap), bilginlerini ve râhiplerini
Allah'tan ayrı rablar edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de (rab edindiler). Oysa
kendilerine yalnız tek ilâh olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O'ndan
başka ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir."
(Tevbe: 9/31)

Yahudi ve hıristiyanların, bilginlerini ve
râhiplerini rab edinmeleri, onlara ibâdet etmeleridir. İbâdetleri ise, onların,
Allah'ın haram kıldığı şeyleri helâl, helâl kıldığı şeyleri haram kılmalarını
kabul edip itaat etmeleridir. Yahudi ve hıristiyanlar, Allah'ın emrine, hakkın
hükmüne değil; onların irâdelerine tâbi oldular; onlara Allah'a tapar gibi
taptılar. Hatta Allah'ı bırakıp onlara taptılar. Allah'ın emrine, Kitabın
sözüne, hakkın gerektirdiğine açıktan açığa muhâlif olan hususlarda Allah'a
isyan ettiler; onların arzularına ve emirlerine itaat ettiler. Allah'ın haram
kıldığı şeyleri, onların emriyle helâl kıldılar. Allah'ın "yapmayın" dediği
şeyleri yaptılar; "yapın" dediğini yapmadılar. Bunun hilâfına onların emir ve
yasaklarına, hevâ ve heveslerine tâbi oldular.[2]

Buna göre âyetteki râhipleri ve bilginleri rab
edinip ibâdet etmek, Allah'ın helâlini haram, haramını helâl saymaları konusunda
onlara itaat etmek anlamına gelmektedir. Yoksa onlar, bilginleri için oruç
tutuyor, namaz kılıyor değillerdi. Demek ki herhangi bir insanın, ister bilgin
olsun ister yönetici, Allah'ın emir ve yasağına, helâl ve haramına ters düşen
emir ve hükümlerine gönülden katılmak, onu hüküm/kanun koyucu olarak kabul
etmek, ona itaat ederek Allah'ın hükmüne muhalefet etmek; onu Allah'tan başka
rab edinmek ve ona ibâdet etmek demektir.[3]
"Yaratıcıya isyan etme konusunda yaratılana itaat edilmez."[4]
Hakkı bâtıl, bâtılı hak yapmaya çalışanlar, ilim haysiyetinden yoksun birer
tâğutturlar. Bu şekilde davranışlar, şirk, küfür ve Allah'tan başkalarını rab
edinmek ve onlara tapmaktır.[5]
Allah'ın kitabına yetki tanımaksızın helâl ve haram sınırlarını belirleme
yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilâve rab ittihaz ettiklerini ve
onlara kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini
yukarıdaki âyet ve hadislerden öğrenmiş oluyoruz.

Kur'an'ın on dört asır önce getirdiği en büyük
prensiplerden biri de, hangi makam ve mevkide olursa olsun, insana değil; yalnız
Allah'a ibâdet edilmesi prensibidir. İslâm, beşeriyeti saâdete erdirmek, zulmü
ortadan kaldırmak, insana kulluk etmeye sevkeden istismarı yok etmek yolunda
birleşilmesi gerekli olanı belirterek yahudi ve hıristiyanlara bakın nasıl hitap
ediyor:

"De ki: Ey Kitap ehli, gelin aramızda
birleşebileceğimiz bir kelime üzerinde toplanalım: Allah'tan başkasına kulluk
etmeyelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Bazımız bazımızı Allah'tan başka
rablar edinmeyelim!" (Âl-i İmrân:
3/64)

Kur'an-ı Kerim, kula kulluğu ortadan kaldırmak
ve sadece Allah'a kulluğu tesis etmek üzere gönderilen Kitap olduğu için,
insanların Allah'ı bırakıp hemcinslerinden olan insanlara ibâdet/kulluk etmesini
önlemek amacıyla çeşitli deliller serdetmiş, bu konuda geniş açıklamalar
yapmıştır:

"Hiçbir insana yaraşmayacak/yakışmayacak bir şey
varsa, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve nebîlik vermesinden sonra onun
insanlara: 'Allah'ı bırakın da bana kul olun' demesidir. Tam aksine o; 'Kitabı
öğrendiğiniz ve okuduğunuz yönüyle Allah'a kul olun' der. O, size: 'melekleri ve
peygamberi ilâh edinin' diye emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size hiç
imansızlığı emreder mi o?" (Âl-i
İmrân: 3/79-80)

İstisnasız bütün peygamberler: "Ey kavmim,
Allah'a ibâdet edin; sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur." (A'râf: 7/59, 65,
73, 85; Yûsuf: 12/40; Hûd: 11/1-2; Nahl: 16/36) buyurmuşlardır.

Tarihe ibret nazarıyla baktığımız zaman çok
değişik ve çeşitli şirk görüntüleri içerisinde insanların bazı bilge kimseleri
veya kimi nebi ve rasulleri ilâh kabul ettiklerini görüyoruz. Mesela, bazı
kimseler tarafından nebi olduğu iddia edilen ve en azından yüce vasıflara sahip
bilge bir kimse olduğu herkesçe kabul edilen Buda, sağlığında ilâhlık iddia
etmemiş, bilâkis insanları Allah'ı tek ilâh edinmeye çağırmış olduğu halde,
tâbîleri onu ölümünden sonra ilâh edinmiş ve ona tapmışlardır.

Aynı şekilde İsa (a.s.) sağlığında kendisinin,
Allah'ın kulu olduğunu ilân etmiş ve insanları da sadece Allah'a kul olmaya
çağırmış olduğu halde, vefatından hemen sonra, bizzat kendi kavmi tarafından
ilâh kabul edilerek Allah'a şirk koşulmuştur. İslâm bu tür bir sapıklığın önüne
geçmek için deliller getirmiş ve bunun şirk olduğunu her fırsatta vurgulamıştır.
Kur'an, kullara kulluğu ortadan kaldırarak yeryüzünde hâkimiyeti sahte ilâh
ve rablerin elinden çekip alarak sadece Allah'a vermek için delil üstüne
delil getiriyor ve bu noktanın son derece önemli olduğunu insanlara ısrarla
vurguluyor.[6]



[1]
4/59.


[2]
Elmalılı: 4/2511. Bu konuyla ilgili olarak Adiy b. Hâtem'le ilgili hadis
için bkz. Tirmizî-Tefsir: 9.



[3]
Elmalılı: 4/2512.



[4] Buhâri-Ahkâm:
4; Müslim-İmâre: 39, 46.


[5]
Elmalılı: 4/ 2513-2514.


[6] Mehmet
Kubat-Kur'an'da Tevhid: 132.