Fecir | Konular | Kitaplar

Allah İçin Secde Etmeyen İblis

Allah İçin Secde Etmeyen İblis




Allah İçin Secde
Etmeyen İblis:

        

Allah, Hz. Âdem'i yarattı ve ona kendi ruhundan
üfledi. Adem'in yaratılışı bitince Allah, meleklere ‘Âdem'in önünde secde
edin' diye emretti. Hepsi secde ettiler ama İblis secde etmedi. Secde
etmeyişinin sebebini de şöyle açıkladı : ‘Ben ateşten yaratıldım, Âdem ise
topraktan yaratıldı. Ateş topraktan üstündür.' Allah, bu isyanından dolayı
İblis'i kovdu. İlâhî rahmetten ve huzurdan kovulan İblis, insanları saptırmak,
kandırmak ve ‘hidayet' yolundan şaşırtmak üzere Allah'tan izin istedi. Iblise bu
izin verildi. Iblis, kıyamete kadar gücü yettiği ölçüde insanları kandırıp kendi
emrine çekmeye, onlara günah işletmeye devam edecekti. Bu konuyu Kur'an'dan
takip edelim:

"Bir zamanlar Biz, meleklere (ve cinlere)
'Âdem'e secde edin' dedik. İblis hâriç hepsi secde ettiler. O, yüz çevirdi ve
büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu."
(Bakara: 2/34)

"Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil
verdik, sonra da meleklere 'Adem'e secde edin' diye emrettik. İblis'ten başka
hepsi secde ettiler. Fakat o secde edenlerden olmadı.

 Allah (şeytana) buyurdu ki: 'Sana emrettiğim
vakit seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis:) 'Ben ondan daha hayırlıyım.
Çünkü beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın' dedi.

 Allah,
'Öyle ise, dedi. Oradan (cennetten veya meleklerin içinden) in. Orada büyüklük
taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!'



İblis, 'Bana, (insanların) tekrar
dirilecekleri güne kadar mühlet ver' dedi.

Allah 'Haydi sen mühlet
verilenlerdensin' buyurdu.

İblis: 'Öyle ise beni azdırmana
karşılık, and içerim ki, ben de onları (insanları) saptırmak için senin doğru
yolunun üstünde tuzak kuracağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından,
sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden
bulamayacaksın!' dedi.

Allah buyurdu: 'Haydi sen, yerilmiş ve
kovulmuş olarak çık oradan! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin
hepinizi cehenneme dolduracağım.'

(Allah buyurdu ki:) Ey Âdem! Sen ve
eşin cennette yerleşin, dilediğiniz yerden (bol bol) yiyin. Ancak şu ağaca
yaklaşmayın, sonra zâlimlerden olursunuz.

Derken şeytan çirkin yerlerini
kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve 'Rabbiniz, sırf melek
olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men'etti, başka
bir sebepten değil' dedi.

Ve onlara, 'Ben gerçekten size öğüt
verenlerdenim' diye yemin etti.

Böylece onları hile ile aldattı.
Ağacın meyvesini taddıklarında çirkin yerleri, avret mahalleri kendilerine
göründü. Ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye
başladılar. Rableri onlara: 'Ben sizi o ağaçtan men' etmedim mi ve şeytan size
apaçık bir düşmandır demedim mi?' diye nidâ etti. 

(Âdem'le eşi) dediler ki: 'Ey
Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet edip
acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.'

Allah buyurdu: Birbirinize düşman
olarak inin, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşayıp
faydalanma vardır.

'Orada yaşayacaksınız, orada
öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız' dedi.

Ey Âdem oğulları! Size çirkin
yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha
hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar
(diye onları indirdi).

Ey Âdem oğulları! Şeytan,
ana-babanızı (Âdem ile Havvâ'yı), çirkin yerlerini kendilerine göstermek için
elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp bir belâya
düşürmesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi
görürler. Şüphesiz Biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kıldık."
(A'râf: 7/11-27)



[1]
 

Allah, Hz. Âdem'i yarattı ve ona
kendi ruhundan üfledi. İnsan halinde yaratılan Adem'in yaratılışı bitince Allah,
meleklere ‘Âdem'in önünde secde edin' diye emretti. Hepsi secde ettiler ama
İblis secde etmedi. Secde etmeyişinin sebebini de şöyle açıkladı : ‘Ben ateşten
yaratıldım, Âdem ise topraktan yaratıldı. Ateş topraktan üstündür.' Allah, bu
isyanından dolayı iblisi kovdu. Ilahí rahmetten ve huzurdan kovulan iblis,
insanları saptırmak, kandırmak ve ‘hidayet' yolundan şaşırtmak üzere Allah'tan
izin istedi. İblise bu izin verildi.

İblis, kıyamete kadar gücü yettiği
ölçüde insanları kandırıp kendi emrine çekmeye, onlara günah işletmeye devam
edecekti.[2]



Allah, Hz. Âdem'e kendi ruhundan
üflemişti. Dolaysıyla Hz. Âdem, bir taraftan ilahí bir üstünlüğe ulaşmış, bir
taraftan da ölümsüzlük sırrına kavuşmuştu. İblis bunu görünce kıskandı ve secde
etmedi.

Yahutta iblis, Allah'ın Hz. Âdem'e
verdiği bu ilâhí emaneti, yani insan olarak yeryüzündeki ‘halifelik' emanetini
anlamadı, kibiri ve bilgisizliği yüzünden Adem'e secde etmedi.

İblis, aynı zamanda Allah'ın
gelecek zamanlara ait planlarını göremeyip, kör nefisinin arzusuna uydu ve isyan
etti. Öyleyse kim nefsinin arzularına hiç bir sınır tanımadan uyarsa, onda iblis
ahlâkı var demektir.

İblis, Allah'ın iradesini sevgi
planında da görememiştir. O Allahı hakkıyla sevebilseydi, Allah'ın severek
yarattığı Adem'e secde ederdi. İblis, sevgiyi nefrete çevirmenin ilk örneğidir.

İblis, Âdem'in varlığının dış
görünüşüne bakıp kendini üstün görmüştür ve yaratılışın iç yüzünü, sırrını,
hikmetini anlamamıştır. Halbuki Allah'ın bütün işlerinin hikmetleri vardır, her
birinin kendine ait sırları vardır. Adem'i sırf toprak zanneden iblis mantığı,
kendi maddesini ondan üstün sanmıştır. Bugün, kendini mal, yüz güzelliği, makam,
ırk , soy, sınıf veya ülke olarak üstün görenlerin mantığı iblis mantığıdır.

İblisin en önemli hatası kıyas
etmesidir. Yani kendi aklınca, ‘ateş topraktan üstündür, yani kendisi Âdem'den
üstündür' zannetmesidir. Halbuki o durumda Allah'ın kesin secde emri vardı.
Itaat eden bir kula düşen Mutlak Yaratıcı karşısında emri dinlemekti. Aklına çok
güvenip Adem'i kıskanan iblis isyan etti ve sonsuza kadar lanetlendi. İblis, bu
kıyası hangi ölçüye göre yaptı? Kendi aklına, kendi küçük mantığına göre mi,
yoksa Allah'ın ona verdiği ölçüye göre mi? Allah ona öyle bir ölçü ve kıyas etme
görevi vermemişti. O, boyundan büyük bir işe kalkıştı; Adem'i küçük görüp secde
etmek istemezken, aslında Allah'a karşı böbürlendi ve O'nun apaçık emrine karşı
geldi.



[3]

Ona göre ateşten yaratılmak, bir üstünlük
sebebiydi.[4]
Böylece o, ateşin topraktan üstünlüğü gibi iki madde arasında, aslında olmayan
bir fark görmüştü. Her iki maddenin yaratıcısının da Allah olduğu itiraf
etmesine rağmen, Adem'in halifelik ve ilâhî ruh taşıması, eşyanın isimlerini
bilmesi gibi üstünlüklerini bilmezden gelmişti. Adem'de toprak, kendisinde
ateşten başka bir mâhiyet görmemiş;  ölüden diri, diriden ölü yaratan ve bütün
meziyetleri bahşeden Allah'ı maddeye mahkûm saymıştı. Bu, ilâhî hükümleri, kendi
nefsine ve aklına göre değerlendirip mantığına ters gelen bir hükmü reddeden bir
akılcılık olduğu gibi; ırkçılığın da temeli idi. Yaratıkları, ruhî yapısıyla
değerlendirmeyip, sadece maddî özellikleriyle, asâletiyle değerlendiren ırkçı
anlayışın temeli de İblis tarafından böyle atılıyordu.    

Bu anlayış, şeytana Allah'ın huzurundan kovulma,
rahmetinden ümit kesme ve kıyamete  kadar  Allah'ın  lânetini  hak  etme dışında
hiçbir şey kazandırmadı. Çünkü o dar görüşlüydü, maddenin ötesini görememişti.
Maddeyi tek ve gerçek ölçü sanmakla şeytanca bir yanılgıya düşmüştü. His ve
duygularıyla hareketi sonucu kendi nefsinden kaynaklanan yanılgısını Allah'ın
emrine tercih etmekle insanın üstünlüğü gerçeğini  kabul  etmemişti.  Mesele,
sadece Allah'ın bir emrini yerine getirmemekle oluşan bir isyan değildi; Mü'min
insan da yanılarak, unutarak isyan edebiliyor, ama lânetlenmiyor,
şeytanlaşmıyordu. Çünkü tevbe çeşmesi ile tekrar arınabiliyor, hatasından
dönebiliyordu. İşte şeytanî isyanın farkı burada düğümleniyordu: İblis, günahını
itiraf ve tevbe etme, özür dileme yerine itirazı ve hayatı tercih etti.



Ateş ve toprak karşılaştırması bize gösteriyor
ki, varlık sırrı, toprakta ve onun sembolleştirdiği çile, alçak gönüllülük,
ezilmişlik, hizmet ve didinmededir.

[5] 




 





[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.





[2] A'raf:
7/11-21. el-Hicr: 15/28-43, v.d.





[3]
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 284-285.






[4]
Sâd: 38/71-85.





[5]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.