Fecir | Konular | Kitaplar

Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi

Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi



Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi

 

İslâm hukukunda "âile
reisliği" denebilecek "kavvâm olma" yetki ve sorumluluğu kocaya verilmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'de; "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün
kılması sebebiyle ve erkekler mallarından harcama yaptıkları için erkekler
kavvâmdır/kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar
itaatkârdır, Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de
nâmuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından (nüşûz) endişe ettiğiniz
kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola
gelmezse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol
aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür." (4/Nisâ, 34) denilmektedir. Burada
"kavvâm" kelimesi, koruma ve yönetme hak ve yetkilerine müştereken sahip
olmayı ifâde etmektedir. Âile reisliğinin kocaya verilmesi, toplumun bu en küçük
biriminde ortaya çıkabilecek karmaşayı önleme ve huzuru sağlama hedefine
yöneliktir. Dolayısıyla burada ontolojik bir üstünlükten ziyâde, fonksiyonel bir
yetki farklılığının sözkonusu olduğunu söylemek gerekir. Bu genel kural, yetenek
ve harcama yükümlülüğünün yer değiştirdiği münferit örneklerde farklı bir
durumun ortaya çıkmasına engel  teşkil etmez. Nitekim bazı çağdaş İslâm
âlimleri, harcama yükümlülüğünün yer değiştirebildiği zamanımızda bu kuralın
değişmez olmadığı hususu üzerinde durmaktadır (Meselâ, Bkz. Fazlur Rahman, Ana
Konularıyla Kur'an, s. 93-94).

Kur'ân-ı Kerim,
bilindiği gibi meseleler hakkında genel prensipler vazeder, çoğunlukla ayrıntıya
girmez. Ancak, âile ile ilgili düzenlemelere baktığımızda şaşırtıcı bir şekilde
ayrıntıya girdiğini ve kesin hükümler koyduğunu görürüz. İnsanlık tarihi boyunca
hiçbir toplumda varlığı inkâr olunamamış âile kurumunu İslâm'ın da bu derece
önemsemesi ve en ince ayrıntısına kadar hükümler vazetmiş olması, sağlıklı bir
toplum oluşturulmasında âilenin öneminin ne derece büyük olduğunu
göstermektedir. Toplumun düzenli bir işleyişe sahip olması, onu oluşturan alt
birimlerin de düzenli ve sağlıklı bir yapıda olmasına bağlıdır.

Bu noktada toplumun en
küçük birimi olan âileye düzenli bir işleyiş kazandırılmalı ve devamı
sağlanmalıdır. Her topluluğun işleyişinde farklı sorumluluklar, görevler ve bu
görevlerin îfâ edilmesi için verilmiş yetkiler olduğu gibi, âilede de bu durum
sözkonusudur. Erkeğin yöneticiliği meselesi de bu bağlamda ele alınmalı, eşler
arası ve âile içi hukukta doğru ve geçerli ilkeler yakalanmaya çalışılmalıdır.



Konuyla ilgili
tartışmalar, Nisâ Sûresi 34. âyette geçen "kavvâmûne" kelimesi üzerinde
yoğunlaşmaktadır. "Yönetici" olarak meallendirilen kavvâmûne kelimesinden yola
çıkarak pek çok müfessir, erkeğin dünya işlerinde mutlak bir üstünlük ve mutlak
bir yöneticilik vasfına hâiz olduğunu ifâde etmişlerdir. Hatta bazı müfessirler,
bu üstünlüğü âhirete de taşımışlardır. Kavvâmûne kelimesini doğru şekliyle
anlayabilmek için Kur'an'da geçtiği diğer âyetleri de incelememiz yerinde
olacaktır:

"Ey iman edenler,
adâleti ayakta tutanlar olun. (Kûnû kavvâmîne bi'l kıst)"
(4/Nisâ, 135). "Ey iman edenler, âdil şâhidler olarak Allah için hakkı ayakta
tutanlar olun. (Kûnû kavvâmîne lillâhi şühedâe bi'l kıst)" (5/Mâide, 8).
Âyetlerde görüldüğü gibi kavvâmûne kelimesi, sadece yöneticilik anlamı ifâde
etmemektedir. Öncelikle içerdiği anlam; koruyup gözetmek (Râgıp el-İsfahânî),
işleri güzel idare etmek (Mu'cemu'l-Vecîz), bir şeyi hakkıyla yerine getirip
ayakta tutmaktır. Dolayısıyla kelimenin sadece yöneticilik mânâsına hamledilmesi
eksik ve yanlış olacaktır.

Erkeklerin kadınlar
üzerinde kavvâm olması, yaygın olarak anlaşıldğı gibi ontolojik, fazîlet vb.
alanlarda mutlak üstünlüklerden kaynaklanan bir yöneticilik değildir. Âilenin
korunup gözetilmesinde, temsil edilmesinde ve işleyişinde sahip oldukları
sorumluluğun daha fazla olmasından kaynaklanan bir görev ve yetkidir. Âyette
"erkeklerin kendi mallarından harcaması dolayısıyla..." şeklinde bir ifâde
bulunması, verilen hükmün illetini anlamak açısından önemlidir. Âyetin evlilik
hayatı ve âile düzeni ile ilgili olduğu açıktır. Allah Teâlâ, tüm düzenlemelerde
fıtrî kabiliyetler ölçüsünde sorumluluk yüklediği ve yetkilendirdiği gibi,
burada da erkeği daha fazla sorumlu tutmuştur. Bu sorumlulukta ve âileyi idâre
etme ve yönetmede erkek bir önceliğe sahiptir. Yukarıda da ifâde edildiği gibi
küçük dahi olsa bir topluluğun düzenli işlemesinde böyle bir hiyerarşiye ihtiyaç
vardır ve bu çok doğaldır.

Ancak, burada yönetme
olayının algılanışı da çok önemlidir. Yönetme deyince akla baskı, emir ve cezâ
değil; istişâre ile oluşan, insanın düzenli hayat sürmesini sağlayan bir olgu
gelmelidir. Hz. Peygamber'in uygulamasında da bunu görebiliyoruz. Peygamber
olması, onu çevresindekilerle istişâreden alıkoymamış, bizzat Kur'an'ın
teşvîkiyle bunu her zaman gerçekleştirmiştir. Ancak bu dönemden günümüzedek
süren sultacı yönetimler "yönetme" kavramının baskıcı, totaliter bir anlam
kazanmasına sebep olmuştur. Bu etkinin erkek yöneticiliği konusunda zihinlere ve
dolayısıyla âileye de yansıdığı söylenebilir. Halbuki devlet yönetimi konusunda
Hz. Peygamber'in uyguladığı bu istişârî metod, her konuda olduğu gibi âilenin
işleyişinde de erkeğin yönetici olması konusunda bize ışık tutacak önemli bir
veridir. Kısacası, erkek, sahip olduğu özellikler doğrultusunda yüklendiği
sorumlulukları, âilenin korunup gözetilmesini, idâresini, istişâre ile
gerçekleştirecek, bu konuda kendisine verilen önceliği bir zulüm vesilesi olarak
kullanmayacaktır. Çünkü zulümle İslâm'ın bağdaşması mümkün değildir. (5)

Kadının dövülmesi konusunda, dinimiz, bazı sıkı
kayıtlarla buna yer vermiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu konuya yer verilmiş olması
mevzuya ayrı bir ehemmiyet kazandırmaktadır. Bizce, âyet-i kerîmenin bu meseleye
temas etmiş olması kadınları himâyeye mâtuf bir durumdur. Zira başta günümüzün
en ileri memleketlerinde bile hâlâ câri olduğu üzere, her devirde, her millette
kadınlar dövülmüştür. Kıyâmete kadar da bu realite devam edeceğe benziyor. Sanki
insanî münâsebetlerin kadın-erkek bölümünün tabiî bir neticesidir. İnsanlar
zarûrî olan münâsebetlerinde her zaman orta yolu koruyamazlar, ifrat-tefrit,
rızâ-gazab, sevgi-öfke iç içedir. Bunların sonucu olarak münâkaşalar, ağız
kavgaları, yumruklaşmalar, hatta cinâyetler vukua gelir. Bunlar "olmamalıdır"
diye bir teşriat olamaz. İslâm bu meselede realiteyi kabul ederek müntesiblerini
makul hudutta tutmaya, frenlemeye çalışır. Esasen her meselede "vasat yol"u
göstermek İslâm'ın ana ruhunu teşkil eder.

"Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz
kadınlara gelince, evvelâ kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında onları
yalnız bırakın, yine dinlemezse dövün."
(4/Nisâ, 34). Dikkat edilirse âyet kadının dövülmesini birçok şarta
bağlamaktadır: