Fecir | Konular | Kitaplar

Eğitim ve Âile Hayatında Zorlama.

Eğitim ve Âile Hayatında Zorlama



Eğitim ve Âile Hayatında Zorlama
     
Eğitimde fert ve toplumun ıslah
edilmesi hedeflendiğinden dolayı, bu konuda belirlenen temel prensip yine
hoşgörüdür. Kur'an, müslüman toplumda Allah'ın emirlerinin terkedilmesi veya
yasaklarının işlenmesi durumunda ferde yönelik bir şiddeti ve zorlamayı
öngörmemiştir. Daha doğrusu, şiddet uygulanarak zorlamanın öngörüldüğü hususlar,
ferdî alanla ilgili değil; toplumsal alanla ilgilidir. Zinâ ve zinâ
iftirâsı gibi bir suçun isbâtı ve cezâlandırılabilmesi için dört şâhit veya
itirafın şart koşulması, -ki bu, işlenen suçun toplumda ifşâ edilmesi anlamına
gelmektedir- cezâyı gerektiren diğer suçlarda suç işleyenin suçunu gizlemesinin
hoş görülmesi veya işlediği suçu ifşâ etme zorunda olduğuna dâir bir hükmün
bulunmayışı, cezâların toplumsal boyutunu göstermektedir. Bundan dolayıdır ki
Kur'an'ın eğitim sürecinde şiddete ve zorlamaya başvurmaya ruhsat verdiği veya
emrettiği iki alan vardır: Birisi, âilede problemin çıkmasına neden olduğu zaman
kadının koca tarafından hafifçe dövülmesi; diğeri ise, toplumda huzuru bozucu
suçları işleyenlerin belirlenen şekillerde cezâlandırılmaları. Âilede kocanın,
toplumda ise devletin belirlenen şekil ve ölçülerde cezâları uygulamakla
görevlendirilmeleri, otorite-yetki ilişkisinin doğal sonucu şeklinde
değerlendirilmelidir. Yani eğitimde şiddete ve zora başvurma, kendisine yetki ve
otorite verilen kimseler için geçerlidir.
Kur'an'ın ana hedefinin
cezâlandırmak olmadığı, hem âilede, hem de toplumda cezâya başvurmadan önce
alınmasını istediği önlemlerden anlaşılmaktadır. Sözkonusu önlemlerin
uygulanması durumunda, her iki alanda da cezâlandırmayı gerektirecek suçların
işlenebileceği bir zeminin/ortamın oluşması neredeyse imkânsız hale gelecektir.
Eşler arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan ve kadından kaynaklanan
problemlerin çözümü konusunda Kur'an'ın önerdiği uç bir tedbir olarak kadının
dövülmesi hususu, sözkonusu problemlerden dolayı boşanmakla karşı karşıya kalan,
ancak boşanmak istemeyen eşlerle ilgili bir konudur. Çünkü boşanmak isteyenler
için zâten çözüm bellidir ve o da boşanmaktır. Âiledeki anlaşmazlık bu aşamaya
gelmeden önce başvurulacak yöntemleri de Kur'an belirlemiş, dövme aşamasına
gelmeden de nasihat ve yatakta yalnız bırakma yolları tavsiye edilerek farklı
çözüm yolları gösterilmiş, en son olarak da, neredeyse "dövme" demeyi
imkânsızlaştıracak hafif bir biçimde dövmeye ruhsat vermiştir. Buna rağmen bu
konuda Hz. Peygamber'in uygulaması ile Kur'an'ın önerisi arasında bir farklılık
bulunması, bu önerinin mutlaka uygulanması gereken bir şey olmadığı, sadece
âileyi dağılmaktan kurtaracak bir çözüme katkı sağlayacaksa uygulanabileceğini
göstermektedir. İnsanın yeryüzündeki halifeliğinden hareketle sahip olduğu
değerin vurgulanması ve onu öldürmenin, telâfisi zor olan zararlara yol
açacağının bildirilmesi adam öldürme olaylarının; sosyal adâlet ilkesinin
yerleşmesine yönelik olarak belirlenen faâliyetler hırsızlık suçunun; zinâya
sebep olabilecek her türlü ortam ve vâsıtanın yasaklanması zinâ ve zinâ iftirâsı
suçunun; bütün bunların sonucu olarak da hirâbe/yeryüzünde bozgunculuk suçunun
işlenmesine engel olmak içindir. Bütün bu tedbir ve ilkelere rağmen insanların
can, mal, ırz ve dinlerine yapılan bir saldırı niteliğinde olan suçların
işlenmesi durumunda Kur'an, çeşitli cezâlar verilmesini istemiştir. Bu cezâların
şiddeti, aslında işlenen suçun ağırlığı ve şiddeti ile orantılıdır. Bundan
dolayı kısas ve hirâbe/eşkıyâlık suçunun cezâsı dışında diğer cezâların
affedilmesi de sözkonusu olmamaktadır. Kısasta sadece öldürülenin velîsine
affetme yetkisi verilmiş, velînin affetmesi durumunda ancak af sözkonusu
olabilmektedir. Hirâbe suçunun cezâsı da, suçun devlete, kurulu düzene isyan
niteliğinde olması ve toplumun huzurunu bozma girişimi olarak
değerlendirilmesinden dolayı, sadece yakalanmadan önce yaptığından vazgeçmesi ve
pişman olması şartıyla -ki günümüzde "pişmanlık yasası" olarak nitelenen
uygulamanın benzeridir- cezâsının affedilmesi sözkonusudur.
Bütün bunlarla birlikte zinâ ve
zinâ iftirâsı cezâsında, suçun dört şâhitle isbâtının şart koşulması;
hırsızlıkta, suçun işlenmesini kolaylaştıracak açlık, kıtlık gibi sebeplerin
ortadan kaldırılmasının zorunluluğu; ayrıca suç işleyenlere, suçlarını itiraf
etme zorunluluğu getirilmemiş olması, İslâm'ın cezâlandırmayı hedef haline
getirmediği, sadece kaçınılmaz hale geldiği zaman cezâlandırmayı öngördüğü
şeklinde yorumlanabilir.[1]
 

 




[1]
Abdurrahman Ateş, Kur'an'a Göre Dinde Zorlama ve Şiddet Sorunu, s. 79-94;
302-305.