Fecir | Konular | Kitaplar

İmamın Varlığı Hikmeten (Aklen) Zarurîdir

İmamın Varlığı Hikmeten

İmamın Varlığı Hikmeten (Aklen) Zarurîdir:

İmamın vücudu, dinî nasslar
açısından gerekli olduğu gibi beşerî hayat için de zarurîdir. Klasik İslâm
müellifleri bu noktayı da ayrıca belirtmeyi ihmal etmezler. Burada sözü
uzatmadan, Teftazânî'den bir pasajı kaydedeceğiz, der ki:"... Dünya ve âhiret
hayatının salâhına müeddî olan beraberlik, kâhir bir sultan olmaksızın
tamamlanamaz. Böyle bir sultan, bozukları (mefâsid) bertaraf eder, maslahatları
korur, insan fıtratının süratle kaydığı fenalıkları bastırır, tamahkârların
üzerinde boğuştukları şeyleri tahdid eder. İmamın ehemmiyetini anlamakta,
memlekete nezâreti ve zâlimlere karşı himâyeti sağlayan kimsenin ortadan
kalkıvermesiyle ortalığı fitne ve fesadın hemen istila etmesi, çeşitli
sıkıntıların derhal kapıları çalması şâhid olarak yeterlidir."
Meseleye biraz daha farklı bir
zâviyeden bakan Cürcânî de, arzuların değişik, fikirlerin farklı olması ve
insanlar arasında mevcut düşmanlıkların bulunması sebebiyle insanların
birbirlerine nadiren boyun eğeceklerini, bu vaziyetin anlaşılmazlıklara,
tecâvüzlere ve belki de hepsinin birden helâk olmalarına müncer olacağını
belirterek ilâve eder: "Bu duruma, bir reisin ölmesi ile, yenisinin seçilmesine
kadar geçen zaman içinde ortaya çıkan fitneler ve tecrübeler şehâdet eder. Öyle
ki bu iş uzayacak olsa içtimâî hayat durur. Herkes kendi silahıyla kendi malını
ve canını koruma derdine düşer. Bu ise hem dinin ve hem de bütün Müslümanların
yok olmasına sebep olur. Şu hâlde imam nasbı, öyle bir zararı defeder ki, daha
büyüğü düşünülemez. Hattâ diyebiliriz ki, imam nasbı Müslümanların en büyük
menfaatlarından biri, dinin en ileri maksadlarından biridir."
İmamın varlığı Müslümanın din
ve dünyasında böyle mühim ve hassas bir yer işgâl ettiği için, daha Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) vefat ettiği zaman, yeni bir halîfenin
seçmini, cenâzenin defnine takdim etmişler, seçim işi halledildikten sonradır
ki, cenâzenin defnine el atmışlardır. Yoksa bazı garazkârların söyledikleri
gibi, Ashâb'ın saltanat münâzaasına düşmüş olması aslâ mevzubahs değildir.[1]



[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/282-283.