Fecir | Konular | Kitaplar

Neden İtaatte Israr Ediliyor?.

Neden İtaatte Israr Ediliyor



Neden İtaatte Israr Ediliyor?
 
Buraya kadar kaydedilen bütün
açıklamalarda görüldüğü üzere, İslâm imama itaat hususunda hiç bir tâviz
vermiyor. İmamın açık küfrü dışında hiç bir bahâne ile itaatten yüz çevirmeye,
isyâna cevaz verilmiyor. Bunun sebeplerine, geçmiş bahislerde yer yer temâs
etmiş ve hattâ bizzat bâzı hadislerde buna yer verilmiş de olsa, burada bir kere
daha hülâseten belirteceğiz:
İtaatte ısrârın en mühim
sebebi, fitneyi önlemektir. Fitnenin sebep olacağı ferdî ve içtimâî zararların
büyüklüğü ve çokluğu sebebiyle İslâmiyet bütün gücüyle fitneyi önleyici ve
bastırıcı tedbirlere ağırlık vermiştir. Fitnenin önlenmesi uğruna ferdlerden
fedakârlığın âzamisini istemiştir. Fitnede başlıca şu zararlar vardır:
1- Mâsum kanı dökülür.
Halbuki, daha önce belirtildiği üzere, Kur'ân-ı Kerîm, mâsum bir kimseyi
öldürmeyi bütün insanları öldürmek gibi büyük bir suç olarak değerlendirmiştir.
2- Fitnenin çıkarılması
kolay, durdurulması imkânsız denecek kadar zordur. Fitne bir kere çıktı mı onun
açtığı içtimâî yaralar nesilden nesile geçer, tam iltiyam bulmadan kıyamete
kadar devam eder. İşte Şia fitnesi; Hz. Osman zamanından günümüze kadar on dört
asır geçtiği hâlde zaman zaman hâlâ ızdırabını çekmekteyiz.
3- Millî birliği bozar,
cemiyetin zaafa uğramasına sebep olur, bu da düşmanların iştahını kabartır,
üzerimize saldırtır.
4- Fitne hareketlerinden
cemiyette her an mevcut olan şer unsurlar istifade eder. İnananlar, nizam
tarafları, devletin güçlü kalmasını isteyenler mutlak surette bundan zarar
görürler. Zira, İslâmiyet, Allah'ın rızasını kazanmaktan ibâret olması gereken
hedefe meşru olan vâsıtalarla gitmeye izin vermiştir. Gayr-ı meşru  vâsıtalara
tevessül etmek kesinlikle yasaklanmıştır. Anarşi ve fitne ise yolların en gayr-i
meşrûsu ilan edilmiştir.
5- Fitne ile tarihte
hedefe varılmamıştır ve varılmayacaktır da. Yukarıda geçen bahiste de
belirtildiği üzere, tarihte bazı fırkalar Kur'ânî çizgiden çeşitli te'villerle
çıkarak ihtilalci fikirleri benimsemişlerdir. Bunlar zaman zaman fitneler
çıkarmışlar, hattâ iktidar da elde etmişlerdir. Fakat bunların hiç biri
başarılarını ve hattâ hayatiyetlerini devâm ettirememişlerdir. Bunlardan az önce
ismi geçen Mu'tezile kendi gibi düşünmeyenleri tekfir etmek, fâsık imama itaat
etmemek gibi prensipleri benimsemiş, ilk nazarda daha dinamik, daha canlı
olacağı intibâını vermesine rağmen elde ettiği başarıları devam ettirememiştir.
Onun Abbâsi sarayında hâkimiyet kurduğu hicrî 218-234 yılları arası kendisi gibi
düşünmeyen ilim adamlarına tatbik edilen zulüm, işkence, hapis ve kıtallerle
doludur ve İslâm tarihinin en kara sayfalarını teşkil eder. İhtilalci, yobaz
prensiplere dayanarak âkibetlerini hüsranla kapamasalardı İslâm tefekkürüne
katacakları renklilikle fikrî hayatta sebep olacakları hareketlilik ve canlılık
sayesinde belki de İslâm tarihinin ve İslâm medeniyetinin daha parlak ve daha
mes'ud mecrâlara yönelmesine imkân hazırlayacaklardı.[1]
 

 




[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/298-300.