Fecir | Konular | Kitaplar

Kavvâm

Kavvâm

Kavvâm:


"Kaaim"in mübâlağası olup den alınmıştır. Bir
kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti"
ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına
hâkimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet
edendir." mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifâde eder. Bundan
dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının
değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak
karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu
durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde
âile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır.
Bunun için Kadı Beydâvî, tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi
onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından
verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü
erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır.
zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve
tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu
üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak
surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına
üstünlüğünü ifâde etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var
olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte
bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan
dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde
erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden
üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da
seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek
olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan
karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara
ihtiyacından daha fazla olduğunu ifâde eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük
ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine
sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir
yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza
edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde
üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik
yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat
etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek
beliğ özlü bir ifâde ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet
(imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeâir-i İslâm, yani İslâm'ın önemli
prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezâlarında şahitlik etmek, cihadın
kendilerine vâcip olması, cumanın vâcip olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik
(mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini
yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım
özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden
bazılarıdır. "kadınlar üzerine hakimler." olarak âilede başkanlık hakkına sahip
olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin
mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.

Çalışılarak elde edilen bu sebep de öncekine
bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple
ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok
fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve âile
için harcama vazifesini yapmayan ve âilesinin ırz ve nâmusunu korumayan erkekler
erkeklerden sayılmazlar. Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de
kadınlar üzerinde hâkimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık
beklemeleri meşrû bir haklarıdır. Bundan dolayı sâliha olan kadınlar da Allah'a
itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet
ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, nâmus, itibar (onur) ve âile sırları
gibi korunması lazım gelen hususları Allah'ın korumasına dayanarak korurlar.
Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den
rivâyet edilmiştir ki: "Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni
sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve
nefsinde korur." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan
Hz. Ümmü Seleme'nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş
sebebi şu şekilde rivâyet olunur: "Ensar'ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia'ya
karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti
Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası
kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikâyet etmiş. Hz. Peygamber de "Mutlaka
ondan kısasını (öcünü) alırız." buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi.
Peygamber (s.a.v.) de: "Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah'da diğer bir şeyi
irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah'ın irade ettiği şeydedir." dedi. Bu
sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar
hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar!
Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti
hissettiğiniz kadınlara gelince: