Fecir | Konular | Kitaplar

Mürtedin Kişiliği

Mürtedin Kişiliği




Mürtedin Kişiliği:

 
Mürted, kişilik zaafı olan
biridir. Doğru bir bilgiye ve sağlam bir görüşe sahip olamamıştır. İnandım
dediği dini yeterince benimsememiştir. Bir başka fikir veya inanç, hoşuna giden
bir dünyalık onu daha çok etkilemiştir. ‘İslâm'dan çıkarsam, gayri müslimlerin
safına geçersem maddî bir çıkar kazanabilirim' diye düşünmüştür. Kendisine çok
süslü gösterilen, İslâm dışı hayat şekilleri daha çok hoşuna gitmiştir. Nefsinin
arzuları kabarıp taşmıştır. Çok şey istemektedir, bir çok şeyden zevk alma
arzusundadır, ama müslüman kaldığı müddetçe bunlara ulaşması zordur. Zaten pamuk
ipliği ile bağlı olduğu İslâm bağını hemen koparıp atmaktadır.
Mürtedlik aslında sıradan bir
mesele değildir. Allah katında din seçmek insan varlığı için en önemli olaydır.
Âlemlerin Rabbi, insana değer veriyor, onu kendisine muhâtap (hitap edilecek
kişi) olarak kabul ediyor, deyim yerindeyse, insanı ‘adam yerine koyuyor'. Ona
elçiler ve din gönderiyor, ona doğru yolu gösteriyor. Buna karşın insanların bir
kısmı buna aldırmıyor, yahut elçilerle gelen dâvete karşı çıkıyor, ya da onu
eğlenceye alıyor. Bunun bir belirtisi olarak da bazen inandığını söylüyor, bazen
de bu inandığı dini terkediyor. Kimileri de dışarıdan inanmış gibi görünüyor,
ancak içinden inkârcılığa devam ediyor. Aslında pek de âciz olan ve ölünce
mutlaka Rabbinin huzuruna çıkacak olan insanın bu denli cesur olması, cür'ette
bulunması, korkmaması, yaptığı işin sonunu düşünmemesi ne kadar acıdır!
Kendisine verilen değeri
anlamayan ve değerini çok çok yüceltecek olan ilâhî dâvete kulak vermeyen
insandan daha akılsızı, daha bedbahtı/şanssızı var mıdır? Böyleleri bile bile
zararlı ve kötü olanı tercih ediyorlar, derecelerini kendi elleriyle
alçaltıyorlar. Bir kısmı da kurtuluş ve mutluluğun adı olan İslâm'ı kabul
ettikten sonra şu veya bu sebepten dolayı onu terkediyorlar. Onu ya
beğenmiyorlar, ya küçümsüyorlar, ya da çıkarlarına engel görüyorlar.
Hangi sebeple olursa olsun bu
tavır Allah'ın sevmediği bir tavırdır. Bu davranış âlemlerin Rabbi Allah ve
O'nun aziz dini İslâm ile -hâşâ- dalga geçmek gibidir. Bu bir ciddiyetsizlik,
câhillik ve dönekliktir. İslâm'a göre, elbette din ve inanç hürriyeti vardır.
İsteyen istediği dini ve yaşama biçimini seçebilir. Bu konudaki seçim hakkı
bireyin kendisine aittir. Onu hiç bir kimse bir inanca ve ideolojiye bağlanmaya
zorlayamaz. Herkesin cehenneme gitme, orayı tercih etme özgürlüğü vardır. Ancak
bir kimsenin İslâm'ı din olarak seçtikten sonra onu terketmesi hem onun için çok
önemli bir kayıp, hem müslüman toplum için bir sorun, hem de İslâm'ın yüceliğine
gölge düşüren bir durumdur.[1]
Günümüzde batılı ülkelerin
ulaştığı zenginlik ve kalkınma, birçok zayıf imanlı müslümanı onlara hayran
ediyor.  Bir kısmı da onların İslâm'a uymayan fikirlerini, hayat şekillerini
benimsiyor, onlar gibi olmaya çalışıyor. Bu, İslâm'ı bilmemenin ve ona imanın
zayıf olmasının bir sonucudur. Bazı müslümanlar da yönetildikleri rejimler
tarafından İslâm dışı ideolojilere, uyguladıkları eğitim, medya ve devlet
politikasıyla inandırılmaya, İslâm'dan koparılmaya çalışılıyor.
Bugün yapılması gereken,
‘falanca adam küfür sözü söyledi, şu söz ve davranışıyla şirke düştü; mürted
oldu, müşrik oldu, ona hangi cezayı verelim?' diye fetvâ arayışı değil;
İslâm'ın, güzellikler ve kurtuluş yolu olduğunu en güzel yolla insanlara
ulaştırmak, hatayı biraz da kendimizde arayıp zayıf müslümanların dinden
uzaklaşma sebeplerini azaltmaya çalışmaktır. Şirk konusu, bu bilgileri
çevremizdeki düzenin kurbanı ve câhil insanlara karşı kılıç gibi kullanmak için
öğrenilmez. Şirki, irtidâdı tanımak, yani tevhidî şuur, kendimizi, en küçük bir
ihtimalle bile şirke düşürebilecek davranışlardan şiddetle sakınmak ve insanları
bu hale getiren bataklıkla mücâdele etmek, şirk düzeni ile savaşılmadan bunun
önününün alınamayacağını idrâk etmek ve insanları en büyük tehlike olan bu
belâdan kurtarmanın yollarını aramak, tebliğ etmek, canlı Kur'an olmaya çalışıp
tevhidi bayraklaştırdığımızı davranışlarımızla isbat etmek için olmalıdır.
"İman edip de imanlarına
herhangi bir zulüm (şirk) bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve
onlar doğru yolu bulanlardır." (En'âm: 6/82)[2]

 




[1]
Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 457-459.



[2]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri: