Fecir | Konular | Kitaplar

Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası

Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası

Fıkhî İctihadlara
Göre Mürtedin Cezası

Bir müslümanın dinini
değiştiştirip irtidâdı; görülmesi, duyulması, itiraf etmesi veya iki âdil
müslüman tarafından şâhitlik edilmesi hallerinde sâbit olur.
Mürtedin cezası, eğer tevbe
etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhârî, Cihâd, 149).
Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak
Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden
hadisin (Ebû Dâvud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad
eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî,
Mısır (t.y.), VIII/125; Seyyid Sâbık, Fıkhu's-Sünne, Kahire, (t.y.), II/385 vd.).
Mürtede had uygulanmadan önce,
tevbe edip İslâm'a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı
hakkında ihtilâf vardır. Âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe
etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer (r.a.), irtidad edenin üç gün
hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya
sadece ekmek verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Hz. Ali (r.a.), bu müddeti bir
ay olarak uygulamıştır. en-Nahaî ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve
tevbe edene kadar sürekli İslam'a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür.
Ancak, bu görüş, Sünnet ve icmâ ile sâbit olan irtidad cezasının uygulanmasını
imkânsız kılacağından itibara şâyân değildir.
İmam Mâlik, Leys, İshak ve Ebû
Hanîfe; zındıkın ve irtidat edip tevbe ettikten sonra tekrar dinden dönenin
tevbesinin dikkate alınmayacağını ve haddin uygulanacağını kabul etmişlerdir.
Çünkü zındıkın mürted sayılmasını gerektiren önceki görüşlerinden döndüğü hiç
bir zaman açık olarak tesbit edilemez. Allah Teâlâ; "Ancak, tevbe edip
kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesnâ"
(2/Bakara, 160) buyurmaktadır. Dinden dönmeyi birkaç defa tekrarlayanların
tevbelerinin kabul edilmeyeceğine delil olarak da şu âyet-i kerîme
gösterilmektedir:
"İman edip sonra inkâr eden,
sonra imân edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah
ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir." (4/Nisâ, 137)
Müslüman anne babadan doğan ve
müslüman olarak yetişen kimse irtidat edince, tevbe etmeye çağrılmadan had
uygulanır. Fakat daha önce küfre girip sonra müslüman olan kimse tevbeye
çağrılır. Allah'a ve Rasûlüne küfreden kimse de tevbe etmeye çağrılmadan
öldürülür. Böyle bir kimse tevbe etse dahi durum değişmez. Çünkü, Allah'a ve
Rasûlüne küfretmek haddi gerektirir. Tevbe ise haddi düşürmez (İbn Kudâme,
a.g.e., 125 vd.).
Mürtedin irtidat etmesiyle
birlikte, bütün sâlih amelleri silinir ve o ebedî olarak Cehennemde kalır:
"Sizden kim, dininden döner
ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir.
İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır."
(2/Bakara, 2/217)
Bu, tevbe edilmediği takdirde
böyledir. Mürted tevbe ettiği takdirde, irtidat etmeden önceki amellerinin yok
olup olmayacağı hususunda İslâm âlimleri arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam
Şâfiî'ye göre irtidad edip, sonra İslâm'a dönenin haccı da dâhil hiç bir ameli
düşmez. İmam Mâlik'e göre ise amellerinin tamamı, irtidad ettiği an düşer (el-Kurtubî,
el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut 1965, III/48).
İrtidatla birlikte evlilik akdi
fesh olur. Ancak mürted tekrar İslâm'a döner ve her iki taraf evliliklerini
sürdürmek isterse, yeniden bir nikâh akdi ve mehir söz konusu olmaz. Hanefîler
kocanın irtidadına bağlı boşanmayı bâ'in talak olarak kabul etmişlerdir. Mürted,
müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde de müslüman yakınları
ona mirasçı olamazlar: "Kâfir müslümana, müslüman da kâfire mirasçı olamaz."
(Buhârî, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1)
Ancak âlimler bu konuda da
ihtilaf etmişlerdir. Hz. Ali (r.a), Hasan, Şa'bi, Leys, Ebû Hanife ve İshak ibn
Raheveyh müslüman yakınların mirasa sahip olacaklarını kabul ederken; Mâlik ve
Şâfii'nin de içinde bulunduğu diğer bir grup âlim de mürteddin malının
beytülmale intikal edeceğini söylemişlerdir. Ebû Hanîfe'ye göre, irtidad halinde
kazanılan mal fey hükmündedir (Kurtubî, a.g.e., III/49). Ebû Hanîfe, irtidad
etmeden önce sahip olunan malın mirasçılara intikal edebileceğine hükmederken,
mürtedin irtidadla birlikte hukuken ölmüş olduğu prensibinden hareket
etmektedir. Ebû Yusuf, Muhammed ve Şubrume her hâl u kârda mirâs olayının
sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Kurtubî; "İki millet (mü'min ve kâfir)
arasında miras yoktur." (Ebû Dâvud Ferâiz, 13; Tirmizî, Ferâiz, 16; İbn Mâce,
Ferâiz, 6) hadisinin hükmünün mutlak olacağını ileri sürerek, müslümanla mürted
arasında verâset olayından bahsedenlerin görüşlerini reddetmektedir (Kurtubî,
aynı yer).
Mürted, had uygulanana kadar,
malının gerçek sahibi olup, bunda dilediği gibi tasarruf etmekten alıkonulamaz.
Öldürülmeyi hak etmiş olması, O'nun malındaki tasarruf hakkını düşürmez. Bu konu
diğer had gerektiren cezalarda olduğu gibi değerlendirilir. Bunun gibi, kaçıp
daru'l harbe sığınsa, mülkiyet hakkı yine düşmez. İslâm ülkesindeki mal varlığı
yed-i emin vasıtası ile koruma altına alınır (Seyyid Sabık, a.g.e., II/390).
Ayrıca mürted öldüğünde
yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namaz kılınmaz ve müslüman mezarlığına
defnedilmez. Mürted için istiğfar câiz olmadığı gibi, onu rahmetle anmak da câiz
değildir:
"Ne peygamberin ne de
mü'minlerin cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da
olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz."(9/Tevbe, 113)
Bir kimse İslâm'dan çıkıp başka
bir dine girdiği zaman onun irtidadına hükmedilerek cezalandırılır. Ancak,
irtidat olayı bununla sınırlı mıdır; yoksa kâfirlerin din değiştirip başka bir
küfür dinine girmesi de irtidad mı sayılır? Âlimler bu konuda farklı görüşler
ileri sürmüşlerdir.
Zâhiren bakıldığında bir kâfir,
bâtıl olan dininden çıkıp, onun gibi bâtıl olan başka bir dine girmiş olduğundan
dolayı sorgulanmaz. Çünkü küfür tek bir millettir. Ancak, İslâm'ı terkedip başka
bir dine girenin durumu, hidâyetten yüz çevirip dalâleti seçtiği için farklılık
arzetmektedir. Mâlikîler ve Hanefîler bu görüştedirler.
Şâfiîler'de ise bu konuda iki
farklı görüş vardır. Bir kâfir, dininden döndükten sonra, ya İslâm'a girer ya da
öldürülür. Taberânî İbn Abbas'tan merfû olarak şöyle bir hadis nakletmektedir:
"Dininden çıkıp kendisine İslam'dan başka bir din seçeni öldürün."
(Seyyid Sabık, a.g.e., 382). Ahmed ibn Hanbel'in de iştirak ettiği diğer görüş
ise şöyledir: Kâfirin seçtiği yeni din, eski dininden yukarıda ise, sorgulanmaz,
aksi halde irtidat cezası uygulanır; Yahûdi veya Hristiyan'ın Mecusîliği seçmesi
gibi.[1]
İslâm hukukunda mürtedle ilgili
ceza ve bir takım hükümler vardır. Ayetlerde şöyle buyrulur:
"İçinizden dininden dönüp
kâfir olarak ölen olursa bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur.
İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada temelli kalıcıdırlar." (el-Bakara:
2/217).
Bu ayet-i Kerime irtidad eden
kimsenin ahiretteki cezasını belirtmektedir. Amellerin de boşa gideceği şöyle
bildirilir:
"İnkâr edip kâfir olarak
ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verseler bile
kabul olunmayacaktır. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onların bir
yardımcıları da yoktur." (Alu İmrân, 3/91).
İrtidad, bir bakıma İslâm
toplumuna ve devletine karşı baş kaldırma, ciddi bir isyanda bulunma
hareketidir. Bu yüzden mürtede uygulanacak müeyyideler ağır tutulmuştur.
Hadisler de şöyle buyurulur:
"Kim dininden dönerse, onu
öldürün"[2]

"Müslüman bir kimsenin
öldürülmesi ancak şu üç sebepten biriyle helâl olur: İmandan sonra dinden çıkma,
evlilikten sonra zina, haksız yere birini kasden öldürme"[3]

İrtidad edenin öldürüleceğine
dair hüküm Hanefîler'e göre, yalnız erkekleri kapsamına alır. İrtidad edene,
İslâm dini arzedilerek tövbe etmesi istenir. Bu müstehaptır. Kendisine daha önce
İslâm daveti ulaştığı için, bu çağrı farz değildir. O, yeniden İslâm'a dönerse
problem bitmiş olur. Eğer küfürde ısrar eder, devlet başkanı tövbe ümidi görürse
veya mürted, süre istemiş bulunursa; kendisine üç gün süre verilir. Eğer devlet
başkanı tövbe ümidi görmez ve mürted de bir süre talebinde bulunmamış olursa,
derhal öldürülür. Bu konuya delil olarak Hz. Ömer'in uygulaması gösterilir.
İslâm ordusunda irtidad edip, derhal öldürülen bir adamın durumu Hz. Ömer'e
haber verilince şöyle demiştir:
"Onu bir yerde üç gün
hapsetmeniz her gün bir ekmek vermeniz ve tövbeye davet etmeniz gerekmez miydi?
Umulur ki o, tövbe eder ve Allah'a dönerdi. Ey Allah'ım! Ben bu olayda hazır
bulunmadım. Emir vermedim. Haber bana ulaştığı zaman rıza da göstermedim"[4]

Hz. Ali de mürtedi üç defa
tövbeye davet eder ve şu ayeti okurdu;
"İman edip sonra inkâr eden,
sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkarlarında ileri gidenleri Allah
ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir" (en-Nisâ, 4/137).
Mürted'in tevbeye davet
edilmeden önce öldürülmesi mekruhtur. Ancak dinden dönmekte ismetini yitirdiği
için, onu öldüren yetkiliye bir şey gerekmez. Mürtedin tevbesi kelime-i şehâdet
getirmesi ve girdiği dinden yeniden İslâm'a dönmesidir.
Dinden dönen kadının
öldürülmesi caiz değildir. Fakat o yeniden İslâm'a girmeye zorlanır. Zorlama
şöyle olur: Hapsedilir ve her gün çıkarılarak tövbe etmesi istenir. İslâm'a
dönerse serbest bırakılır. Aksi halde ölünceye kadar hapiste kalır. Öldürülmeme
konusunda delil şu hadistir:
"Kadın ve çocukları
öldürmeyin"[5]
İmam Şâfiî'ye göre, mürted
kadın da erkek gibi öldürülür. Delil: "Dinini değiştiren kimseyi öldürünüz"[6]
hadisinin genel ifadesidir. Çünkü kanın mübah olmasının illeti, imandan sonra
küfürdür. Mürted erkeğin öldürülmesinin sebebi budur. Aynı özellik mürted
kadında da vardır. İmandan sonra küfür, aslî küfürden daha ağırdır.[7]

Mürted manen ölmüş sayıldığı
için o, kimseye mirasçı olmaz. Mürtede başkalarının mirasçı olması konusunda ise
görüş ayrılıkları vardır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, dinden çıkanın
irtidattan önce veya sonra kazandıkları kendi müslüman varislerine intikal eder.
Ebû Hanîfe'ye göre ise, irtidattan önce kazandıkları kendi mirasçılarına, sonra
kazandıkları ise beytülmâle gider. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise tüm
malı beytülmâle intikal eder.
Karı-koca birlikte irtidad
etseler veya birlikte İslâm'a girseler, nikâh bağları devam eder. imam Züfer'e
göre ise bu durumlarda nikâh akdi fasit olur. Eşlerden biri diğerinden önce
İslâm'a girerse, nikâh akdinin fasit olacağı konusunda görüş birliği (icma')
vardı.[8]


[1]
bkz. Seyyid Sâbık aynı yer. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.

[2]
Buhârî, Cihad: 148; İ'tisâm: 28.

[3]
Buhârî, Diyât: 6, Kasâme. 25, 26.

[4]
el-Kâsânı, Bedâyîu's-Sanâyi Beyrut 1402/1982, VII, 134, 135.

[5]
Ebu Dâvud, Cihâd, 90.

[6]
Buhâri, Cihâd, 149; İ'tisam, 28.

[7]
el-Kâsânî, a g e., VII, 135.

[8]
el-Kâsânî, a g e., VIII, 136, 137. Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/175.