Fecir | Konular | Kitaplar

Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele.

Müşrik ve Mürtedlerle Mücâdele

Müşrik ve
Mürtedlerle Mücâdele

"İnsanlar ‘Allah'tan başka
ilâh yoktur, Muhammed O'nun rasûlüdür' deyinceye kadar kendileriyle savaşmaya
emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse kanlarını ve mallarını benden korumuş
olurlar. Ancak dinî cezalar müstesnâ; iç yüzlerinin muhasebesi ise Allah'a
aittir." (Buhâri, Cihad 102, İman 17; Müslim, İman 8; Ebû Dâvud, Cihad 104;
Tirmizî, Tefsir 78; Nesâî, Zekât 3; İbn Mâce, Fiten 1; Dârimî, Siyer 10)
Şirk ehliyle, müşriklerle,
özellikle de mürtedlerle mücâdele esastır. Müslüman, zaman ve şartların durumuna
göre savaş(a)mıyorsa bile, onlara en azından "Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta
olduklarınıza ibâdet etmem. Sizin dininiz size; benim dinim bana!" (109/Kâfirûn,
1, 6) deyip, onları reddettiğini göstermek zorundadır. "Size de, Allah'ı
bırakıp tapmakta olduğunuz şeylerinize, putlarınıza da yuh olsun! Siz,
akıllanmaz mısınız?" (21/Enbiyâ, 67)
İslâm dininin en temel esası
tevhiddir. Tevhid kelimesi ise, "Lâ ilâhe illâllah"tır. Mânâsı: Allah'tan başka
ilâh yoktur, yani bütün kâinatta Allah'tan başka ibâdet edilmeye, O'nun dışında
mutlak olarak itaat edilmeye ve boyun eğilmeye lâyık kimse yoktur. Dikkat etmek
gerekir ki kelime-i tevhid önce Allah'tan başka diğer ilâhları reddetmekle
başlıyor. Müslüman, önce Allah'tan başka bütün ilâhları reddetmeli ve ilâh
olarak sadece Allah'ı kabul etmelidir.
İslâm dininin ilk indiği
zamanlarda -tıpkı bugün olduğu gibi- şirk hâkimdi. İnsanlar putlara tapıyorlar,
ilâhlık vasıflarını insanlara ve bazı varlıklara veriyorlardı. Araplar,
melekleri Allah'ın kızları olarak kabul ediyorlar, ehl-i kitap olan yahûdi ve
hıristiyanlar da, Allah'a oğullar isnat ediyorlardı. Helâl ve haram koyma
yetkilerini din adamlarına vererek, onları ilâh ediniyorlardı. Peygamberimiz'in
bu ortamda en küçük bir tâviz vermeden sürdürdüğü tebliğde, en çok vurguladığı
konu tevhiddi. Esasen insanlık tarihi, Allah'a hakkıyla iman edenlerle, şirk
koşanların, birden fazla ilâha inananların kavgasından ibârettir.
Kur'ân-ı Kerim baştan sona
kadar tevhid'den söz etmektedir. Bütün peygamberler tevhid'i ikame etsinler diye
gönderilmişlerdir. Kur'an'a baktığımız zaman, bütün peygamberlerin üzerinde
ısrarla durdukları ve insanların kavramaları için her türlü zorluklara
katlandıkları hususlar; Allah'ın her hususta, yani hayatın her sahasında "tek"
olarak kabul edilmesi ve O'na kesinlikle şirk koşulmamasıdır. Tevhid, insanın
hayatındaki düşünceden başlayarak, günlük hayatındaki her tavrına kadar,
Allah'ın belirlediği sınırlara uyması, onların korunması için seferber olması ve
Allah'ın ortaya koyduğu ölçü ve onun pratikteki şekli olan sünnetin
yaşanılmasıdır.
İrtidad ve mürtedlerle ilgili
bu hükümleri bilmenin büyük önemi vardır. Bu sâyede imandan sonra küfrün ne
kadar büyük bir vebali gerektirdiği tekrar gündemimize girmiş olacak ve
müslümanın imanını korumak üzere gereken hassâsiyet ve titizliği göstermesi
gerektiğinin her şeyden daha önemli olduğu vurgulanacaktır. Bununla birlikte,
tevbe kapısının açık olduğunu hatırlayarak, herhangi bir şekilde ve herhangi bir
sebepten ötürü böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalmış insanlar için herşeyin
bitivermediği de değerlendirilecektir. Evet, irtidadın, küfrün, şirkin günahı
büyüktür ve Allah bu günahı affetmez (4/Nisâ, 48, 116). Ama tevbe edilmediği
müddetçe. Tevbe edilen şirk ve irtidad da affedilir. Allah tüm günahların
bağışlayıcısıdır; elverir ki tevbe edilsin ve bu tevbe üzere hayatın sonuna
kadar müslümanca yaşansın. "De ki: ‘Ey (isyan ederek) nefisleri aleyhine
ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü muhakkak Allah,
bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayandır, çok rahmet edendir.
Size azap gelmezden önce (tevbe ederek) Rabbinize dönün ve O'na teslim olun."
(39/Zümer, 53-54)