Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde İsrâf Kavramı

Hadis

Hadis-i
Şeriflerde İsrâf Kavramı

"Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz.
Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (c.c.) nimetinin eserini
(görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister."
(Buhârî, Libas 1; İbn Mâce, Libas 23, hadis no: 3605; Nesâî, Zekât 66; Ahmed bin
Hanbel, II/181-182)

"Peygamber (s.a.s.) malın boşa harcanmasını
yasakladı" (Buhârî, Zekât 18; Husûmât 3, İ'tisâm 3; Müslim, Akdiye 14)

"Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve
Allah'ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur."
(Müslim, Zekât 125; Tirmizî, Zühd 35)

"Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil; gönül
tokluğudur." (Buhârî, Rikak 15;
Müslim, Zekât 130; Tirmizî, Zühd 40; İbn Mâce, Zühd 9)

"Âdemoğlu, karnından daha şerli bir kap
doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka
yemesi gerekli ise midesinin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini
de nefes almaya (havayla doldurup boş tutmaya) ayırsın."
(Tirmizî, Zühd 47; Ahmed bin Hanbel, IV/132)

"Gerçekten şu mal çekici ve tatlıdır. Kim onu
hırs göstermeksizin alırsa, o malda kendisine bereket verilir. Kim de ona göz
dikerek hırs ile alırsa, o malın bereketi olmaz. Böylesi kişi, yiyip yiyip de
bir türlü doymayan obur gibidir. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden daha
hayırlıdır." (Buhârî, Vesâyâ 9, Cihad
27, Zekât 47, 50, Humus 19, Rikak 7, 11; Müslim, Zekât 96; Tirmizî, Fiten 26,
Zühd 41; Nesâî, Zekât 50, 80, 93; İbn Mâce, Fiten 19)

"İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin
yiyeceği de dört kişiye yeter." (Buhârî,
Et'ıme 11; Müslim, Eşribe 178; Tirmizî, Et'ıme 21)

"Bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişinin
yiyeceği dört kişiye, dört kişinin yiyeceği ise sekiz kişiye yeter."
(Müslim, Eşribe 179-181; Tirmizî, Et'ıme 21; İbn
Mâce, Et'ıme 2)

"Eş'arîler, gazâda azıkları tükenmeye yüz
tuttuğu veya Medine'de ailelerinin yiyeceği azaldığı zaman, yanlarında ne varsa
getirip bir yaygıya dökerler. Sonra bunu bir kapla aralarında eşit olarak
paylaşırlar. İşte bu sebeple Eş'arîler Bendendir, Ben de onlardanım."
(Buhârî, Şirket 1; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe167)

"Yalnız şu iki ikimseye gıpte edilmelidir: Biri,
Allah'ın kendisine verdiği malı Hak yolunda infak edip tüketen kimse; diğeri,
Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına
öğreten kimse." (Buhârî, İlim 15,
Zekât 5, Ahkâm 3, İ'sitâm 3; Müslim, Müsâfirîn 268; İbn Mâce, Zühd 22)

"Yalnız şu iki kişiye gıpte edilmelidir: Biri,
Allah'ın kendisine verdiği Kur'an ile gece-gündüz meşgul olan kimse; diğeri,
Allah'ın kendisine verdiği malı gece-gündüz infak edip harcayan kimse."
(Buhârî, Temennî 5, Tevhid 45; Müslim,
Müsâfirîn 266, 267; İbn Mâce, Zühd 22)

"Sadakanın en iyisi (insanın sağ iken) bizzat
kendisinin vereceği sadakadır. Sadaka sağ iken, malınız elinizde iken,
istediğiniz kimseye istediğiniz kadar verdiğinizdir. Yoksa can boğaza geldikten
sonra geç kalmış olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar."
(Buhârî, Vesâya 14)

"En cimri (Gerçek bahîl) olan, yanında anıldığım
halde bana salevat getirmeyendir." (Tirmizî,
Deavât 100, h. No: 3540; Ahmed bin Hanbel, I/201)

"Mide hastalıklar evidir. Perhiz ve az yemek,
her devânın (şifânın) başıdır. Bedenine âdet ettiği şeyleri ver."
(İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmû'1 Kur'an,
Kahire, 1967 (3. bsm.) c. VII, sh.192)

"Her ümmet için bir fitne vardır, benim
ümmetimin fitnesi de maldır." (Tirmizî,
Zühd: 26, hadis no: 2337)

"İnsanlar dünyalık karşısında dört kısımdır: Bir
kul vardır, Allah ona mal ve ilim vermiştir, o bu mal hususunda Allah'tan korkar
da onu sıla-ı rahimde harcar, malda mevcut olan Allah'ın hakkını bilir ve yerine
getirir. İşte bu en yüce mertebeyi elde eder.

Bir diğer kul vardır, Allah ona ilim vermiştir
fakat mal vermemiştir, ancak iyi niyet sâhibidir, şöyle der: Eğer malım olsaydı
falanca gibi hayır yollarında harcayacaktım. Allah onu niyyetiyle kabûl eder ve
ecir yönüyle önceki ile eşit olur.

Bir üçüncü kul vardır, mal sahibidir, ancak
Allah ilim vermemiştir, malını şehvet yolunda câhilâne harcar. Ne Rabbinden
korkar ne de onunla sıla-i rahimde bulunur. Malda mevcut Allah'ın hakkını da
bilmez. Bu en fena bir mertebedir.

Dördüncü bir kimse daha vardır. Allah ona ne mal
ne de ilim nasib etmiştir. Ancak, sefihlere gıbta ile: "Eğer param olsaydı der,
falanca gibi harcar onun gibi yaşardım." Bu da niyyeti ile o sefih gibi olur ve
günahta eşit olurlar." (İ. Canan,
Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/169-170)

Abdullah İbnu'ş-Şihhîr (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) Elhâkümü'ttekâsür sûresini okurken yanına geldim. Bana: "İnsanoğlu
'malım, malım!' der. Halbuki Âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve
sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var?
(Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır.)" (Müslim, Zühd 3, 4, hadis
no: 2958; Nesâî, Vesâya 1 hadis no: 6, 238; Tirmizî, Tefsîru Tekâsür, hadis no:
3351)

"Altına tapanlar mel'undur, gümüşe tapanlar
mel'undur." (Tirmizî, Zühd 42, hadis
no: 2376

İbn Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) bir keresinde, "Hanginiz, vârisinin malını kendi malından daha çok
sever?" diye sordu. Cemaat: "Ey Allah'ın Rasûlü, içimizde, herkes kendi
malını vârisinin malından daha çok sever" dediler. Bunun üzerine: "Öyleyse
şunu bilin: Kişinin gerçek malı hayatında gönderdiğidir. Geriye koyduğu da
vârislerinin malıdır." (Buhârî, Rikak 12; Nesâî, Vesâyâ 1, hadis no: 6,
237-238)

"Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve
Allah yolunda cihadda kullanacağı bir binek edinecek kadar mal toplaması
yeterlidir." (Tirmizî, Zühd 19, hadis
no: 2328; Nesâî, Zînet 119, h. no: 8, 218-219); İbn Mâce, Zühd 1, h. no: 4103)

İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)
ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı.
Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi." (Tirmizî, Zühd 38, hadis no: 2361)

Nu'mân İbnu Beşîr (r.a.) anlatıyor: "Hz. Ömer
(r.a.) insanların nâil oldukları dünyalıktan söz etti ve dedi ki: "Gerçekten ben
Rasûlullah (s.a.s.)'ın bütün gün açlıktan kıvrandığı halde, karnını doyurmaya
âdi hurma bile bulamadığını gördüm." (Müslim, Zühd 36, hadis no: 2978)

Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'a
arpa ekmeği ile kokusu değişmiş erimiş yağ getirmiştim. (Bir seferinde) şöyle
söylediğini işittim: "Muhammed ailesinde, dokuz kadın bulunduğu bir zamanda,
ne bir sa' hurma, ne de bir sa' hububat gecelemiştir." (Buhârî, Rehn 1, Büyû
14; Tirmizî, Büyû 7, h. no: 1215; Nesâî, Büyû 50, hadis no: 7, 288)

Süleymân İbn Surad (r.a.)
anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) bize geldi ve bir yiyecek (ikramına) gücümüz
yetmeksizin -veya bir yiyeceğe gücü yetmeksizin- üç gece kaldık."

Hz. Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.s.)'a bir gün sıcak bir yemek getirilmişti. Yedi ve yemekten
çıkınca: "Elhamdülillah, şu şu vakitten beri mideme sıcak bir yemek
girmemişti" buyurdu."

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.)'ın kızı (Fâtıma gerdek gecesi) bana gönderildi. Onun gönderildiği gece
yatağımız koyun derisinden başka bir şey değildi."

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)
şöyle duâ etmişti: "Allah'ım, beni miskin (yoksul) olarak, yaşat, miskin
olarak ruhumu kabzet, kıyâmet günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret."
Hz. Âişe (r. anhâ) atılarak sordu: "Niçin ey Allah'ın Rasûlü?" "Çünkü,
dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Âişe!
fakirleri sev ve onları (rivâyet meclisine) yaklaştır, tâ ki Kıyâmet günü Allah
da sana yaklaşsın." (Tirmizî, Zühd, hadis no: 2353)

"Fakirler, cennete zenginlerden beşyüz yıl önce
girerler. Bu (Allah'ın indinde) yarım gündür."
(Tirmizî, Zühd 37, hadis no: 2354) (Beşyüz yılın Allah indindeki yarım gün
etmesi, Allah'ın indindeki bir gün, dünya ölçülerindeki bin yıla tekabül
etmesindendir. Zîra âyette şöyle denmiştir: "Rabbinin katında bir gün,
saydıklarınızdan bin yıl gibidir." -22/Hacc, 47-)

Ebû Abdirrahman el-Hubulî anlatıyor: "Bir adam
Abdullah İbnu Amr (r.a.)'a sorarak dedi ki: "Biz muhâcirlerin fakirlerinden
değil miyiz?" Abdullah da ona sordu: "Kendisine sığındığın bir zevcen var mı?"
Adam: "Evet" dedi. Abdullah: "Senin oturduğun bir meskenin var mı? Adam: "Evet!"
deyince Abdullah: "Sen zenginlerdensin!" dedi. Adam: "Benim bir de hizmetçim
var!" diye ilave edince, Abdullah: "Öyleyse sen krallardansın!" dedi." (Müslim,
Zühd 37, hadis no: 2979)

Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: "Muhâcirlerin
fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, bir kısmı(nın
karaltısından istifâde) ile çıplaklıktan korunuyordu. Bir okuyucu da bize (Kur'ân)
okuyordu. Derken Rasûlullah (s.a.s.) çıkageldi ve üzerimizde dikildi.
Resûlullah'ın yanımızda dikilmesi üzerine kaari okumayı bıraktı. Resûlullah da
selam verdi ve: "Ne yapıyorunuz?" diye sordu. "Ey Allah'ın Rasûlü! dedik,
o kaarimizdir, bize (Kur'ân) okuyor. Biz de Allah Teâlâ'nın kitabını dinliyoruz.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.): "Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte
sabretmem emredilen (18/Kehf, 28) kimseleri yaratan Allah'ıma hamdolsun!"
dedi. Sonra, kendisini bizimle eşitlemek üzere Resûlullah, ortamıza oturdu.Ve
eliyle işâret ederek: "Şöyle (halka yapın)" dedi. Cemaat hemen etrafında
halka oldu, yüzleri ona döndü. Ebû Saîd der ki: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın onlar
arasında benden başka birini daha tanıyor görmedim. (Herkes yeni baştan
vaziyetini alınca) Rasûlullah şu müjdeyi verdi: "Ey yoksul muhâcirler, size
müjdeler olsun! Size Kıyamet günündeki tam nûru müjde ediyorum. Sizler cennete,
insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya
günleriyle) beşyüz yıl eder." (Ebû Dâvud, İlim 13, hadis no: 3666; Tirmizî,
Zühd 37, hadis no: 2352)

"(Mirâc sırasında) cennetin kapısında durup
içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun miskinler (yoksullar) olduğunu
gördüm. Dünyadaki imkân sâhiplerinin cehennemlikleri ateşe gitmeye
emrolunmuşlardı, geri kalanlar da mahpus idiler..."
(Buhârî, Rikâk 51; Müslim, Zühd 93, hadis no: 2736)

"Bana zayıflarınızı arayın. Zîra sizler,
zayıflarınız (onların duâları, tevekkül ve sabırları) sebebiyle yardıma ve rızka
mazhar kılınıyorsunuz." (Ebû Dâvud,
Cihâd 77, hadis no: 2594; Tirmizî, Cihâd 24, h. no: 1702; Nesâî, Cihâd 43, -6,
45,46-)

"Kuvvetli mü'min Allah'a zayıf mü'minden daha
hayırlı ve daha sevgilidir, ancak her birinde hayır vardır."
(Müslim)

"Allah hiçbir peygamber göndermedi ki, koyun
çobanlığı yapmamış olsun." "Sen de mi, Ey Allah'ın Rasûlü?" diye sordular.
"Evet, ben de bir miktar kırat mukabili Mekke ehline koyun güttüm." (Buhârî,
İcâre 2; Muvattâ, 18 -2, 971-; İbn Mâce, Ticârât 5, hadis no: 2149) (Nesâî'nin
bir rivâyetinde şöyle denir: "Koyun sahipleri ile deve sahipleri övünmüşlerdi.
Rasûlullah (s.a.s.): "Hz. Mûsâ koyun çobanı olduğu halde pegamber oldu. Hz.
Dâvud koyun çobanı olduğu halde peygamber oldu. Ben de ehlimin koyunlarını
Ciyâd'da güderken peygamber oldum" dedi.)

Abdullah İbnu Muğaffel (r.a.) anlatıyor: "Bir
adam gelerek "Ey Allah'ın Resûlü! Ben seni seviyorum" dedi. Rasûlullah: "Ne
söylediğine dikkat et!" diye cevap verdi. Adam: "Vallâhi ben seni
seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar etti. Rasûlullah (s.a.s.) bunun üzerine
adama: "Eğer beni seviyorsan, fakirlik için bir zırh hazırla. Çünkü beni
sevene fakirlik, hedefine koşan selden daha sür'atli gelir." (Tirmizî, Zühd
36, hadis no: 2351)

Ali bin Ebî Tâlib (r.a.) buyurdu ki: "Dünya
arkasını dönmüş gidiyor, âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de
kendine has evlâtları var. Siz âhiretin evlâtları olun. Sakın dünyanın çocukları
olmayın. Zira bugün amel var hesap yok; yarın ise hesap var amel yok." (Buhârî,
Rikak 4) (Hz. Ali'ye atfedilen bu söz, merfû hadis olarak da rivâyet
edilmiştir.)

İbn Ömer (r.a.): "Akşama erdinmi sabahı bekleme,
sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için
hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap." (Buhârî, Rikak 2; Tirmizî,
Zühd 25, hadis no: 2334)

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Biz Rasûlullah
(s.a.s.) ile birlikte otururken uzaktan Mus'ab İbn Umeyr (r.a.) göründü, bize
doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı.
Rasûlullah (s.a.s.) onu görünce, (Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı)
bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi: "Gün gelip, sizden biri, sabah
bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabakalarının biri
getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kâ'be
gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?" "O gün, dediler, biz bugünümüzden
çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibâdete
daha çok vakit ayıracağız." Buyurdu ki: "Hayır! Bilakis siz bugün o günden
daha iyisinizdir." (Tirmizî, Kıyâmet 36, hadis no: 2478)

Ebû Ümâme İbn Sa'lebe el-Ensârî (r.a.)
anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın yanında dünyayı zikretmişlerdi. Buyurdular
ki: "Duymuyor musunuz, işitmiyor musunuz? Mütevâzi giyinmek îmandandır,
mütevâzi giyinmek imandandır!" (Ebû Dâvud, Tereccül 1, hadis no: 4161; İbn
Mâce, Zühd 22, h. no: 4118)

Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.)'ın yanında bir adamın çok ibâdet ettiğinden, bir diğerinin de verâ
sahibi olduğundan bahsedilmişti. Efendimiz: "Verâ'ya denk olacak onunla
tartılabilecek bir şey yoktur!" buyurdu." (Tirmizî, Kıyâmet 61, hadis no:
2521) (Verâ: Haramlardan, harama benzeyen şeylerden, şüpheli şeylerden kaçınmak
mânâsına gelir.)

"Kişi mahzurlu olan şeyden korkarak mahzursuz
olanı terketmedikçe gerçek takvâya ulaşamaz."
(Tirmizî, Kıyâmet 20, hadis no: 2453)

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Evimden soğuk bir
günde çıktım. Çok açtım, (yiyecek) bir şey arıyordum. Bir yahudîye rastladım,
bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım. "Ne
istiyorsun ey bedevi, kovasını bir hurmaya bana su çeker misin?" dedi. Ben de:
"Evet! ama kapıyı aç da gireyim!" dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova
verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile
dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra
mescide geldim." (Tirmizî, Kıyâmet 35, hadis no: 2475)

Fudâle İbn Ubeyd (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) halka namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında
yere yıkılırlardı. Bunlar Ashâb-ı Suffe idi. (Medîne'de misâfireten bulunan)
bedevîler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar
ve: "Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle) Allah indinde elde ettiğiniz
mükâfatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz"
derdi." (Tirmizî, Zühd 39, hadis no: 2369)

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur."
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141)

"Âdemoğlunun şu üç şey dışında
(temel) hakkı yoktur. İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise,
katıksız bir ekmek ve su."
(Tirmizî, Zühd 30, hadis no: 2342)

"İslâm hidâyeti nasip edilen ve
yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!"
(Tirmizî, Zühd 35, hadis no: 2350)

Ebû Saîdi'l-Hudrî (r.a.)
anlatıyor: "Ensâr (r.a.)'dan bazı kimseler, Rasûlullah (s.a.s.)'dan bir şeyler
talep ettiler. Peygamberimiz de istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o
yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o isteklerini yine verdi.
Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular: "Yanımda bir mal olsa,
bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır
(istemez)se, Allah onu iffetli kılar. Kim istiğnâ gösterirse Allah da onu zengin
kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha
hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır." (Buhârî, Zekât 50, Rikak
20; Müslim, Zekât 124, hadis no: 1053; Muvattâ, Sadaka 7 -2, 997-; Ebû Dâvud,
Zekât 28, h. no: 1644; Tirmizî, Birr 77, h. no: 2025; Nesâî, Zekât 85, -5, 95-)
Rezin rahimehullah şu ziyâdede bulunmuştur: "İslâm'a girip, yeterli miktarla
rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse
kurtuluşa ermiştir."

"Ey Âdemoğlu! Eğer fazla malını
Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır. Kendine saklarsan senin
için zararlıdır. Kefâf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmez, kınanmazsın.
(Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren),
alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır."
(Müslim, Zekât 97, hadis no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344).

"Siz Allah'a hakkıyla tevekkül
edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı:
Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz."
(Tirmizî, Zühd 33, hadis no: 2345)

Hz. Ömer (r.a.) şöyle hitap
etmiştir: "Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr
olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağnî olur."
(Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 14, s. 68)

Abdullah İbn Ömer (r.a.)
anlatıyor: "(Babası) Ömer İbnu'l-Hattab (r.a.) dedi ki: "Rasûlullah (s.a.s.),
(zaman zaman) bana ihsanda bulunuyordu. (Her seferinde ben): "(Ey Allah'ın
Rasûlü!) bunu, buna benden daha muhtaç olan birine verseniz!" diyordum.
Rasûlullah da: "Al bunu! Bu maldan, sen istemediğin ve gelmesini bekler
durumda olmadığın halde gelen birşey olursa onu al ve temellük et (yani kendi
malın kıl, malın olduktan sonra) dilersen ye, dilersen sadaka olarak bağışla.
(Bu vasıfta) olmayan mala nefsini bağlama!" buyurdular. (Hadisi İbn Ömer'den
rivâyet eden) Sâlim der ki: "Bu (hadis) sebebiyle Abdullah, kimseden bir şey
istemezdi, (kendiliğinden) gelen bir şey olursa onu da reddetmezdi." (Buhârî,
Ahkâm 17, Zekât 51; Müslim, Zekât 110, hadis no: 1045; Nesâî, Zekât 94, -5,
105-)

Abdullah İbn Amr es-Sa'di'nin
anlattığına göre, "kendisi, hilâfeti sırasında Hz. Ömer'ın yanına geldi. Hz.
Ömer kendisine: "Bana haber verildiğine göre, sen Müslümanların işlerinden bir
kısmını üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru
mu)?" diye sordu. Ben de: "Evet!" dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bundan
maksadın ne?" dedi. Ben de: "Benim
atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. Ben maaşımın
Müslümanlara sadaka olmasını istiyorum" dedim. Hz. Ömer: "Hayır! Böyle yapma!
Çünkü (bir ara ben de senin gibi düşünmüş), senin arzu ettiğin şeyi arzu
etmiştim. Rasûlullah (s.a.s.) bana ihsanda bulunuyordu. Ben de: "Bu parayı ona
benden daha çok muhtaç olan birine ver!" diyordum. Hatta bir seferinde
(Peygamberimiz) yine bana mal vermişti. Ben yine: "Bunu, onu benden daha çok
muhtaç olan kimseye ver!" demiştim. Rasûlullah: "Onu al, kendi malın yap,
sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen
olursa onu al. Böyle olmayana gönlünü bağlama!" buyurdular." (Buhârî, Ahkâm
17; Müslim, Zekat 111, hadis no: 1045; Nesâî, Zekât 94, -5, 103-)

Amr İbnu Tağlib anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.s.)'a bir mal -veya bir şey- getirilmişti. Hemen onu taksim
edip dağıttı. (Ancak, bunu yaparken) bir kısmına verdi, bir kısmına vermedi.
Kendilerine verilmemiş olan kimselerin, sonradan hakkında dedikodu yaptıkları
kulağına geldi. Bunun üzerine, (uygun bir fırsatta, halka hitap etmek üzere
doğruldu). Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: "Sadede gelince; vallahi ben,
birine verip diğerine vermediğim olur (bu doğrudur, ancak) vermediğim,
nazarımda, verdiğimden daha çok sevgiye mazhardır. Ben bir kısım insanlara,
kalplerinde gördüğüm sabırsızlık ve hırs sebebiyle veririm; bir kısmını da,
Allah Teâlâ'nın kalplerine koymuş bulunduğu zenginlik ve hayra havâle eder (ve
onlara bir şey vermem). İşte bunlardan biri Amr İbnu Tağlib'dir!"
buyurdular. Amr devamla der ki: "Vallahi, Rasûlullah (s.a.s.)'ın (hakkımda
telaffuz buyurduğu) bu kelâmına bedel kırmızı develerim olsaydı bu kadar
sevinmezdim." (Buhârî, Cum'a 29, Humus 19, Tevhid 49)

Ebû Eyyub (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.)'a bir adam gelerek: ‘Ey Allah'ın Rasûlü! Bana (dini) öğret, fakat çok
özlü olsun!' dedi. Rasûlullah şöyle buyurdu: "Namaza kalktığın vakit
(dünyaya) vedâ edenin (namazı gibi) namaz kıl. Sonradan (pişman olup) özür
dileyeceğin sözü söyleme. İnsanların elinde bulunan (dünyalık şeylerden) ümidini
kesmeye azmet." (Kütüb-i Sitte, 17/579)

"Malı şöyle, şöyle, şöyle ve şöyle dağıtanlar
hâriç dünyalığı çok kazananlara yazıklar olsun!"
"Şöyle" kelimesini Rasûlullah dört kere tekrar
etti. Bunlarla "sağından, solundan, önünden ve arkasından (hayır için
harcayanlar" demek istedi). (Kütüb-i Sitte, 17/571)

"Âdemoğlu, ‘malım, malım' diyor. Ey Âdemoğlu,
senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin, yahut tasadduk edip (sevabını)
defterine geçirdiğinden başka senin malın mı var?!"
(Riyâzu's-Sâlihin, M. Emre Terc. s. 354)

"Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece
âhiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevî gamlarını Allah izâle eder.
Kim de gam ve tasalarını dünya ahvâline dağıtacak olursa, Allah onun, vâdilerden
hangisinde helâk olacağına aldırış etmez."
(Kütüb-i Sitte, 17/565)

Sehl İbn Sa'da (r.a.) anlatıyor: ‘Biz (hac
sırasında) Zülhuleyfe'de Rasûlullah (s.a.s.) ile beraberdik. O, birden,
şişkinlikten ayağı havaya kalkmış bir davar ölüsüyle karşılaştı. Bunun üzerine
şöyle buyurdu:"Şu leşin, sahibine ne kadar değersiz olduğunu görüyor musunuz?
Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, şu dünya, Allah yanında,
bunun sahibi yanındaki değersizliğinden daha kıymetsizdir. Eğer dünyanın Allah
katında sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kâfire ondan ebediyyen tek
damla su içirmezdi." (Kütüb-i Sitte, 17/565)

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor:
"Rasûlullah (s.a.s.) (bir gün) şöyle hitap ettiler: "Ey insanlar! Allah Teâlâ
tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği
şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teâlâ
hazretleri (peygamberlere): 'Ey Peygamberler, temiz olanlardan yiyin de sâlih
amel işleyin' (23/Mü'minûn, 51) diyeemretmiş, mü'minlere de: 'Ey iman
edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin' (2/Bakara,
172) diye emirde bulunmuştur. Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık,
toz-toprak içinde kalan ve elini semâya kaldırıp: 'Ey Rabbim, ey Rabbim" diye
duâ eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki: 'Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram,
giydiği haramdır ve (netice itibarıyla) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir
kimsenin duâsına nasıl icâbet edilir?" buyurdular." (Müslim, Zekât 65, hadis
no: 1015; Timizî, Tefsir Bakara, hadis no: 2992)

"Kim bize memur olursa, kendine
bir zevce edinsin. Hizmetçisi yoksa bir de hizmetçi edinsin. Meskeni yoksa bir
mesken edinsin." (Hz.
Ebû Bekir (r.a.) dedi ki: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın şöyle buyurdukları bana haber
verildi:) "Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse hâindir, hırsızdır."
(Ebû Dâvud, Harac 10, hadis no: 2945)

"Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar:
Su, ot ve ateş." (Ebû
Dâvud, Büyû' 62, h. no: 3477)

Vedâ haccı sırasında hutbede
Rasûlullah (s.a.s.)'ın şöyle söylediği rivâyet edildi: "Ey insanlar!
İhsanları, onlar ihsan kaldığı müddetçe alın! Ne zaman, Kureyş saltanat
kavgasına düşer ve ihsan dininizden rüşvet mukabili olursa, o zaman onu bırakın
ve almayın!" (Ebû Dâvud, Harac 17, hadis no: 2958, 2959)

El-Misver İbn Mahreme'ye Amr İbn Avf (r.a.) şunu
anlatmıştır: "Rasûlullah (s.a.s.) Ebû Ubeyde'yi Bahreyn'e, oranın cizyesini
getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce ensâr geldiğini işitti. Sabah namazını
Hz. Peygamber'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah'ın etrafını sardılar.
Rasûlullah (s.a.s.) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebû
Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!"
dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: "Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren
şeyi ümid edin. Allah'a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben
size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti
de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helâk oldular.
Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum."
(Buhârî, Rikâk 7, Cizye 1, Meğâzî 11; Müslim, Zühd 6, hadis no: 2961; Tirmizî,
Kıyâmet 29, hadis no: 2464)

"... Senin vârislerini zengin olarak bırakman,
halka ihtiyaçlarını açan fakir olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Sen azîz ve
celîl olan Allah'ın rızâsını arayarak her ne harcarsan, -hatta bu, hanımının
ağzına koyduğun bir lokma bile olsa-, mutlaka onun sebebiyle
mükâfatlanacaksın..." (Buhârî, Cenâiz
37, Vesâyâ 2, 3, Fezâilu'l-Ashâb 49, Meğâzî 77, Nafakat 1, Marzâ 13, 16, 43,
Ferâiz 6; Müslim, Vesâyâ 5, hadis no: 1628; Tirmizî, 6, hadis no: 975; Ebû
Dâvud, Vesâyâ 2, hadis no: 2864; Nesâî, Vesâyâ 3; Muvattâ 4 -2, 763-)

"Ümmetler (uluslar), insanların birbirlerini
sofraya dâvet etmeleri gibi birbirlerini sizin üzerinize dâvet edecek ve
üzerinize üşüşecekler." Birisi sordu:
"Bizim azlığımızdan mı?" Rasûlulullah cevap verdi: "Hayır, aksine, siz o gün
çok olacaksınız. Fakat selin sürüklediği çer çöp gibi... Allah, düşmanlarınızın
kalbinden size karşı duydukları korkuyu kaldıracak ve sizin kalbinize de ‘vehn'
atacak." Yine birisi sordu: "Ey Allah'ın Rasûlü, vehn nedir?" Cevap verdi:
"Dünya sevgisi ve ölüme karşı isteksizlik." (Ebû Dâvud, Melâhim 5; Ahmed
bin Hanbel, V/278)

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur."
(Tirmizî, Zühd 34, Hadis no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, Hadis no: 4141)

"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını
Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır. Kendine saklarsan senin
için zararlıdır. Kefaf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmezsin. (Harcamaya),
bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren), alttaki elden
(yani alandan) daha hayırlıdır."
(Müslim, Zekât 97, hadis no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344)

"(Hakiki) Fakir, kapı kapı
dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse
değildir. Fakat gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini
anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp
halktan birşey istemeyen kimsedir."
(Buhârî, Zekât, 53, Tefsir, Bakara 48; Müslim, Zekât 102, hadis no: 1039;
Muvattâ, Sıfatu'n-Nebiyy 7; Ebû Dâvud, Zekât 23, hadis no: 1631, 1632; Nesâî,
Zekât 76)

Rasûlullah (s.a.s.), seferi uzatıp
saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan ve elini semâya kaldırıp: "Ey Rabbim,
ey Rabbim" diye duâ eden bir yolcuyu zikredip dedi ki: "Bu yolcunun yediği
haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla
beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duâsına nasıl icabet edilir?"
buyurdular." (Müslim, Zekât 65, hadis no: 1015; Timizî, Tefsir Bakara, hadis no:
2992)

"Kimin emeli dünya olursa Allah
onun işini aleyhine darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar,
dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz. Kimin de kasdi
ahiret olursa, Allah, onun (dağınık) işini lehinde toplar, zenginliğini kalbine
koyar, dünya nimetleri ona koşarak (kendiliğinden) gelir."
(Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 17/564)

"Benim nazarımda en ziyade gıbta
etmeye değer kimse şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hâli hafif,
namazdan nasibi fazla, insanlar içinde (adem-i şöhretle) gizli kalmış ve
kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri
ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, ölümü de çabuk geldi, az miras
bıraktı, kendisi için mâtem tutan kadın da az oldu."
(Kütüb-i
Sitte Tercüme ve Şerhi, 17/566)

"Kıyamet günü, dünyada iken
yetecek kadar rızık verilmiş olmasını temenni etmeyecek ne fakir ne de zengin
olacaktır." (Kütüb-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, 17/575.

"Başlarınız kımıldadığı müddetçe
rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey
olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla
rızıklandırır"
buyurdular." (Kütüb-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, 17/578)

"Şüphesiz, her derede, âdemoğlunun
kalbinden bir parça bulunur (yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar). Öyleyse
kimin kalbi bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vadide helak
olacağına hiç aldırmaz. Kim de Allah'a tevekkül ederse, kalbinin her şeye (ilgi
kurarak dağılmasını önlemek için) Allah ona yeter."
(Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 17/579)

Hz. Ömer (r.a.) şöyle hitap
etmiştir: "Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr
olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağnî olur."
(Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 14, s. 68)

"Cömert; Allah'a, cennete ve insanlara yakın,
cehenneme uzaktır. Cimri ise; Allah'a, cennete ve insanlara uzak, cehenneme
yakındır." (Tirmizî, Birr 40)

"Sadakanın en iyisi bizzat
kendisinin vereceği sadakadır. Sadaka sağ iken, malınız elinizde iken,
istediğiniz kimseye istediğiniz kadar verdiğinizdir. Yoksa can boğaza geldikten
sonra geç kalmış olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar."
(Buhârî, Vesâya, 14)

"Veren el, alan elden daha üstündür/hayırlıdır."
(Buhârî, Vesâyâ 9, Zekât 18; Müslim, Zekât 94, hadis no: 1033, 97, h. no: 1036;
Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344; Ahmed bin Hanbel, II/4)

"Kıyâmet gününde cehennem ehlinden olan kimseye
denilir ki: ‘Dünya dolusu malın olsaydı (şu azaptan kurtulmak için) o malını
fidye olarak verir miydin?' O kimse, azâbın şiddetini gördüğü için: ‘Evet!..
Muhakkak verirdim' der. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ‘Ben (dünyada) senden,
bundan daha kolay bir şey istemiştim. Henüz ruhlar âleminde iken, Bana
hiçbir şeyi şirk koşmaman hakkında senden misak almıştım. Sen ise sözünden
döndün. Bana ortak koşmaktan başka bir şey kabul etmedin."
(Buhârî, Rikak 49; Ahmed bin Hanbel, III/218)

"Mü'min, bir midesi ile yer; kâfir ise yedi mide
ile yer." (İbn Mâce, hadis no: 3256)
(Bkz. 47/Muhammed, 12).

"Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı
sadaka ile tedâvi edin. Belâya duâ ile karşı koyun."
(Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 322)

"Malın zekâtını ödedin mi, kendinden onun
şerrini def ettin demektir." (Kütüb-i
Sitte, c. 7, s. 323)

"Sizden biri, mal ve yaratılış itibariyle
kendinden üstün bir kimseyi gördüğünde, kendinden daha aşağı olanına baksın
(Kendisini onunla mukayese etsin).
(S. Buhârî, Askalâni Şerhi, 11, s. 322) Sahih-i Müslim'de şu ilave rivâyet
edilmiştir: "...İşte bu, Allah'ın size olan nimetlerini hakir görmemek için
uygun olan bir davranıştır."

"Dünya, Allah katında bir sivrisineğin kanadı
kadar değerli olsaydı, hiçbir kâfire asla ondan su içirmezdi."
(Tirmizî; Kütüb-i Sitte, 17/565)

Hz. Ömer birgün Rasûlullah'ın hâne-i
saâdetlerine girdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Efendimiz niçin
ağladığını sorunca, şöyle dedi: "Yâ Rasûlallah! Dünya kralları, kisrâlar servet
içinde yüzüyorlar. Senin ise altına sereceğin bir sergin bile yok. Yatağın hasır
ve teninde yattığın yerin izleri var..." Allah Rasûlü şu cevabı verdi:
"İstemez misin yâ Ömer, dünya onların, âhiret de bizim olsun!" (Buhârî,
Tefsir (66) 2; Müslim, Talâk 31)

Bir iftar sofrasında Hz. Ebû Bekir'e bir bardak
soğuk su ikrâm edilir. Suyu ağzına götürdüğünde ağlamaya başlar. Yanındakiler ne
olduğunu sorarlar. Cevap verir: "Bir gün Rasûlullah, kendisine getirilen böyle
bir bardak soğuk suyu içmiş, sonra da ağlamış ve "O gün nimetlerden hesaba
çekileceksiniz" (102/Tekâsür, 8) âyetini okuyarak, "İşte bu nimetten de
hesaba çekileceğiz" buyurmuştu. Bunu hatırladım ve onun için ağladım."
(Müslim, Eşribe 140)

"Hanımının senin üzerinde hakkı vardır.
Misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır. Bedeninin de senin üzerinde hakkı
vardır. Her hak sahibine hakkını ver."
(Müslim, Savm 181)

"Aşırı gidenler helâk olmuştur" (Müslim,
İlim 7; Ebû Dâvud, Sünnet 5; Ahmed bin Hanbel, I/386)

"Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın
süs ve güzelliklerinin size açılmasıdır..."
(Buhârî, Zekât 47, Cum'a 28; Cihad 37, Rikak 7; Müslim, Zekât 123; Nesâî, Zekât
81)

"Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris
kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının,
kadınlardan da sakının! Zira benî İsrâilin ilk fitnesi kadın yüzünden
çıkmıştır." (Müslim, Zikr 99;
Tirmizî, Fiten 26; İbn Mâce, Fiten 19)

"Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini
dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar.
(Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz.
Kimin de niyeti âhiret(i kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır).
Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır."
(İbn Mâce, Zühd 1, hadis no: 4104, 2/1378; Tirmizî, Kıyâmet 31, hadis no: 2467)

"Dünya, mü'mine hapishane; kâfire cennettir."
(Müslim, Zühd 1; Tirmizî, Zühd 16)

"Allah bir kulu sevdimi, onu dünyadan korur.
Tıpkı sizden birinin (perhiz gerektiren hastalığa uğramış) hastasına suyu
yasaklaması gibi." (Tirmizî, Tıbb 1)

"Ben kim, dünya kim! Dünya (hayatı) ile benim
ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu
gibidir." (İbn Mâce, Zühd 3, hadis
no: 4109, 2/1386; Tirmizî, Zühd 44, hadis no: 2377, 4/588)

"Dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol!"
Tirmizî'nin rivâyetinde, hadisin devamında şu ifade vardır: "Kendini (ölmeden
önce) kabir ehlinden say." (Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25, hadis no:
2334)

"Birinize dünyalık olarak bir yolcunun azığı
kadar yeterlidir." (Kütüb-i Sitte,
17/564)

"Müslüman olup da kendisine ancak yetecek kadar
rızık verilen ve Allah'ın kendisine verdiği ile kanaat getirdiği kimse muhakkak
felâh bulmuştur." (Müslim, hadis no:
1054; S. Müslim Terc. ve şerhi, c. 5, s. 478)

"Zenginlik mal çokluğuyla
değildir. (Hakiki) zenginlik göz tokluğudur, gönül zenginliğidir."
(Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no:
2374)

Üstteki el (yani veren), alttaki
elden (yani alandan) daha hayırlıdır."
(Buhârî, Vesâyâ 9, Zekât 18; Müslim,
Zekât 94, hadis no: 1033, 97, h. no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344; Ahmed
bin Hanbel, II/4)

"Hayır, vallahi ey cemaat! Ben sizin için ancak
Allah'ın size vereceği dünya ziynetlerinden korkuyorum."
(Müslim, hadis no: 1052; S. Müslim, Terc. ve
Şerhi, A. Dâvudoğlu terc, 5/471)

"Sizin elde ettiğiniz dünya metâı, hayır değil;
bir fitnedir. Evet, hayır, ancak hayır getirir. Lâkin bu dünya ziynetleri hayır
değildir. Çünkü bunlar fitneye sebep olur. Onlarla siz âhiret hususuna
yönelmekten meşgul olursunuz. Baharın yetiştirdiği nebatların bazısı, çok yiyen
hayvanları ya patlatıp öldürür, yahut ölüme yaklaştırır. Ancak ihtiyacına kadar
yiyenlere zarar vermez. Dünya malı da öyledir, insanlar ona hoş görerek
meylederler. Bazısı mala gark oldu denilecek şekilde çok mal edinir, bazısı
fazlasına tamah etmeyerek azı ile yetinir. Mala gark olanlar, ekseriyetle onun
sebebiyle ya helâk olur, yahut helâke yaklaşırlar."
(Müslim, S. Müslim Terc. ve Şerhi, c. 5, s. 474)

"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o
zamanda ancak öldürmekle ve zorla mülke erişilir, ancak gasb ve cimrilikle
zengin olunur, ancak dinden çıkmak ve hevâya uymakla sevgi kazanılır; kim bu
zamana ulaşır da zengin olmaya gücü yettiği halde fakirliğe sabreder, sevgi
kazanmaya gücü yettiği halde buğz olunmaya sabreder, izzete gücü yettiği halde
alçaltılmaya sabrederse Allah kendisine beni doğrulayan elli doğrulayıcı sevabı
verir." (Naklen: Ali Ünal, Kur'an'da
Temel Kavramlar, s. 444-445)

"İhtiyarın kalbi iki şeyi sevme hususunda
gençtir: Yaşama sevgisi ile mal sevgisinde."
Diğer rivâyetler de şöyledir: "Âdemoğlu
ihtiyarlar, fakat onun iki şeyi genç kalır: Yaşama sevgisi ve mal sevgisi."
"Âdemoğlu büyür, onunla beraber iki şey de büyür: Mal sevgisi, uzun ömür
sevgisi." (Müslim, hadis no: 1046; S. Müslim Terc. ve Şerhi, 5/463)

"Âdemoğlunun iki vâdi dolusu malı olsa, üçüncü
bir vâdi daha isterdi. Âdemoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.
Ama Allah tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder."
(Müslim, hadis no: 1048; S. Müslim, Terc. ve
Şerhi, 5/465)

Sehl İbn Sa'd es-Saidî (r.a.) anlatıyor. "Bir
gün Rasûlullah (s.a.s.)'a bir adam gelerek: ‘Ey Allah'ın Rasûlü! Bana öyle bir
amel gösterin ki, ben onu yaptığım takdirde Allah beni sevsin, halk da beni
sevsin' dedi. Rasûlullah şöyle buyurdu: "Dünyaya rağbet etme, Allah seni
sevsin. İnsanların elinde bulunanlara göz dikme ki onlar da seni sevsin!"
(Kütüb-i Sitte, 17/563)

"Dünyada zâhidlik, helâl olanı haram etmek veya
malı ziyân etmekle olmaz. Gerçek zâhidlik, Allah'ın elinde olana, kendi elinde
olandan daha çok güvenmen ve bir müsîbete düştüğün zaman getireceği sevabı
sebebiyle, onun devamına rağbet göstermendir."
(Tirmizî, Zühd 29, hadis no: 2341; İbn Mâce,
Zühd 1, hadis no: 4100)

Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) buyurdular ki: "(Ey Âişe! Cennette) benimle olman seni
mesrur/sevinçli edecekse sana dünyadan bir yolcunun azığı kadarı kifâyet
etmelidir. Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. Bir elbiseye yama vurmadan
eskimiş addetme." (Tirmizî, Libâs 38, hadis no: 1781)

"Allah'ım, Âl-i Muhammed'in rızkını belini
doğrultacak kadar ver." -Bir diğer rivâyette- "yetecek kadar ver."
(Buhârî, Rikâk 17; Müslim, Zekât 126, hadis no: 1055; Tirmizî, Zühd 38, hadis
no: 2362)