Fecir | Konular | Kitaplar

Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri

Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri



Rızıktaki Farklılığın Hikmetleri

 

Allah, bazan kulunun rızkını geniş tutar, bazan
da kısar. Kulunu zengin veya fakir kılmak O'na aittir. Bu durum, rızık verilen
kişinin, sâlih bir kul olduğuna, rızkı kısılan kişinin ise sâlih olmadığına
delil olmaz. Zira zenginliğin elde edilmesi, kazanılmış bir hak olmadığı gibi;
sahibi de Allah'ın hoşnutluğunu kazandığı için zengin kılınmış değildir. Çünkü
Allah, çoğu kez âsî, günahkâr ve kâfirlerin rızkını geniş tutar. Bunu, ya
dilediğini yaptığı ve istediği tarzda hüküm verdiği için yapar, yahut da bir
maslahat ve bir hikmetten dolayı yapar. Allah, bazan sâdık kullarına kendisinin
bildiği bir hikmetten dolayı veya sünnetullahı (genel yasaları) gereği rızkı dar
tutar. Kulun, bunu bir mükâfat veya Rabbına yakınlık veya ceza ve Rabbına
uzaklık derecesi tarzında telakki etmemesi gerekir.

"Fakat insan böyledir; Rabbı ne zaman kendisini
imtihan edip ona ikramda bulunur, ona nimet verirse;  ‘Rabbım bana ikram etti' 
der. Ama Rabbı onu imtihan edip rızkını daraltırsa;  ‘Rabbım bana ihanet etti,
beni küçük düşürdü'  der. Hayır, doğrusu siz, yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula
yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz. Mirası, helal haram demeden yiyorsunuz. Malı
da pek çok seviyorsunuz." (89/Fecr,
15-20) İbn Kesir, bu âyetin tefsirinde şöyle der: İmtihan maksadıyla rızkını
geniş tuttuğunda, kulunun bunun kendisi için Allah'tan bir ikram olduğu
kanaatını taşımasını Allah hoş karşılamıyor.

Zaten durum, böyle değildir. Bu bir imtihandır,
bir sınamadır. Aynı şekilde, rızkını  daraltarak imtihana tâbi tuttuğunda ise
zanneder ki bu, kendisi için bir ihanettir. Allah, "kellâ = hayır" diyor.
Yani, durum zannedildiği gibi değil. Ne bunda, ne onda. Çünkü Allah, malı,
sevdiğine de verir; sevmediğine de. Burada gaye, her iki durumda da Allah'a
itaata teşviktir. Zengin olunca, bununla Allah'a şükretmesi, fakir olunca da
sabretmesi. İşte bu sabır ve şükür ile kulun Rabbına yakınlık derecesi söz
konusu olur. (İbn Kesir, Fecr Sûresi tefsirinden)

"Rabbının rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?
Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan
kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki, biri diğerine iş gördürebilsin.
Rabbının rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır."
(43/Zuhruf, 32) "Allah, kullarına rızkı bollaştırsaydı, yeryüzünde azarlardı.
Fakat dilediği ölçüde indiriyor. Çünkü O, kullarından haberdardır, her şeyi
görendir." (42/Şûrâ, 27)

Şiddetli fakirlik içinde de olsa, mü'min,
Allah'ın hikmeti gereği olan bu farklılıktan dolayı  mahzun  olmaz.  Çünkü 
insana  verilen  tüm  dünyalık,  az  bir metâ ve geçici bir zevktir. Onun için
mü'minin haksızlık etmesi, gaye ve gayretinin dünyalık olması ve onun yokluğu
veya elden çıkması durumunda fazlaca üzülmesi doğru olmaz. Çünkü mü'minin
maksadı âhiret; gayesi Allah'ın rızâsıdır. Ve o, dünyanın Allah katındaki
değersizliğinin derecesini bilir.  "İnsanlar bir  tek ümmet olacak olmasaydı,
Rahman'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları
merdiven yapardık. Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar,
kanepeler ve süsler verirdik. Bütün bunlar, sadece dünya metâından ibarettir.
Âhiret ise, Rabbının katında sakınanlara mahsustur." (43/Zuhruf, 33-35)



Yani, cahillerin birçoğu mal vermemizin,
verdiğimiz kimselere olan sevgimizin bir delili olduğuna inanmayıp, mal için
küfür üzerine toplanmasalardı, "Rahman'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten
tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdiven (asansör) yapardık." Yani,
merdiven, kapılar, koltuk ve yastıklar hep gümüşten olacak. Ama, bütün bu
dünyalıklar, Allah katında değersiz ve geçici olan şeylerdir. Mü'min, rızık
darlığında ve başkaları için bir genişlik sözkonusu iken, kendisinin çektiği
sıkıntı karşısında dünyalık hiçbir şeye üzülmez. Onun hırs ve gayreti, Allah
rızâsına ve âhirete yöneliktir; dünya metâına değil. Çünkü, "dünya, Allah
katında bir sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı, hiçbir kâfire asla ondan
su içirmezdi." (Tirmizî)

Bu söylenenlerden, müslümandan fakirliğe teslim
olmasını ve çalışmayı bırakmasını istediğimiz anlaşılmamalıdır. Burada kast
edilen, müslüman, sebeplere tutunma konusunda dinin kendisinden istediği şeyi
yerine getiriyor ve rızık kazanmak için meşru yollarla çalışıyor da buna rağmen
rızkı az ve kısık kalıyorsa, onun yukarıda ifade edilenleri hatırlaması, elinin
darlığından ve rızkının azlığından dolayı üzülüp huzursuz olmamasıdır.