Fecir | Konular | Kitaplar

Yeme-İçmede İsraf Az Yemenin Dindeki Önemi ve Faydaları

Yeme

Yeme-İçmede İsraf

Az
Yemenin Dindeki Önemi ve Faydaları:


Az yemede, kalbin (gönlün) safası, inceliği,
hassâsiyeti vardır. Gönlün Hakk'a bağlılığı artar. Çok yemede kalp katılığı
oluşur; giderek kalbin nuru kaybolur. Nitekim Peygamber Efendimiz'in şöyle
buyurduğu rivâyet edilir: "Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyin. Fazla suyun
ekinleri öldürdüğü gibi, muhakkak fazla yemekle de kalp ölür." "Rasûl-i
Ekrem (s.a.s.), karnını tamamen doyurmaz ve şöyle buyururdu: "Mü'min, karnını
tamamen doyurmaz." (Dârimî, Vesâyâ 1, hadis no: 108) Az yemek, insana
tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu giderir. Nefis, açlıkla
kırıldığı kadar hiç bir şeyle kırılmaz. Çok yiyenin gafleti artar. O yüzden
Peygamberimiz (s.a.s.) az yeme hakkında ısrarlı tavsiyelerde bulunmuştur:
"Âdem oğlu, midesinden/karnından daha şerli/fena bir kap doldurmamıştır. Belini
doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter. Yok, birkaç lokma ile yetinmeyecekse
(nefsinin galebesiyle) ille de midesini dolduracaksa hiç olmazsa onu üçe ayırsın:
(karnının) üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğine/suya, üçte birini de
nefesine (ayırsın, üçte birden fazlasına yemek koymasın)." (Tirmizî,
Zühd 47 –2381-; İbn Mâce, Et'ıme 50 –3349-; Kütüb-i Sitte, 11/131; Riyâzu's
Sâlihîn, Açlığın Fazileti Bâbı, hadis no: 26) "Çok yemek (nefse) kötülüktür.
Ey Ebû Zer! Yemeği ve konuşmayı azalt ki, cennette benimle beraber olasın."
(Mişkâtu'l Mesâbih, hadis no: 4238; Keşfu'l Hafâ, h. no: 3278)

Bu hadis-i şerifte mide, öncelikle bir kaba ve
içerisine bir şeyler konan zarfa benzetilmekte, böylece değer itibariyle
düşürülmektedir. Zira kap ve zarf, gaye değil; vasıtadırlar. Kendi zatları
sebebiyle değil; içlerine konan şeyler sebebiyle kıymet taşırlar. Öyle ise onlar
değil; içlerine konan şeyler asıldır. Hadis, mîdeye ayrıca "şerli" sıfatı
vererek ikinci bir değerden düşürmeye tâbi tutmaktadır. Yani mide, sıradan bir
kap değil; zarar veren, şer getiren bir kaptır. Mideyi çok doldurmanın dinî,
tıbbî zararları vardır; dengesiz, kalitesiz... beslenmenin nice hastalığa sebep
olması söz konusudur. "Kimin fikri fazla ise yemesi azdır; kimin tefekkürü
azsa yemesi çok, kalbi de katıdır." (Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 126) "Bu
mal, tatlı ve hoştur. Ama bilin; kim onu nefsânî hırsla alırsa, yediği halde
doymayan kimse gibi olur." (Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 126)

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: ‘Rasulullah
(s.a.s.) kâfir bir misafir ağırlamıştı. Derhal onun için bir keçinin sağılmasını
emretti. Keçi sağıldı. O kâfir onun sütünü içti. Sonra diğer bir keçinin daha
sağılmasını emretti (adam doymadı). Bu suretle tam yedi keçinin sütünü içti.
Adam yatıp, sabah olunca müslüman oldu. Rasulullah, bir keçi sağılmasını
emretti. Adam onun sütünü içti, sonra ikinci bir keçi daha sağıldı. Fakat bunun
sütünü tamamen içemedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.): "Mü'min bir mideye
içer; kâfir ise yedi mideye içer." buyurdular.' (Buhârî, Et'ıme 12; Müslim,
Eşribe 186 -2063; Tirmizî, Et'ıme 20 –1820-; Muvattâ, Sıfatu'n Nebî 10 –2, 924-;
K. Sitte, 11/122) Hadisin başka rivâyetinde "Bu gün o mü'mindir, bir tek
mideye yedi. Dün ise yedi mideye yemişti. Kâfir, yedi mideye yer, mü'min ise tek
bir mideye yer." Ve artık müslüman olan Ebû Gazvan'a "Senin dün yedi
miden vardı; Bugün ise tek miden var!" (Hadisin farklı rivâyetleri için bkz.
K. Sitte, 11/123)

Muhaddisler ve âlimler, kâfirlerin yedi mideye
yemesi konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşler, cidden çok yönlü
değerlendirmeler yapmışlardır. (Bu değerlendirmelerin özeti olarak yedi sayfa
tutarında açıklamalar için bkz. K. Sitte, c. 11, s. 122-128) Ulemâ bu konuda der
ki: Hadis-i şeriflerde, dünyalık (yeme-içme) hususunda azlığa teşvik, bunda zühd
ve harama gitmeden elde edilene kanaat etmeye rağbet vardır. Akıllı kimseler,
hep açlığı övmüşler, çok yemeyi zemmetmişlerdir. Yeme hususunda insanlar üç
kısımdır: Bir grup vardır, her yiyeceği, ihtiyaç olsa da olmasa da yer. Bu,
câhil takımın amelidir. Bir grup vardır, acıktığı zaman, açlığı örtecek kadar
(aşırılığa kaçmaksızın doyuncaya kadar) yer. Bir grup da vardır ki, bunlar
nefislerini açlığa mahkûm ederler, bu davranışlarıyla nefsin şehvetini kırıp,
dizginlemek murad ederler. Bunlar, yedikleri vakit ihtiyaçlarını örtecek kadar
yerler. (Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 128)

Peygamberimiz, aza kanaat etme ve az yeme ve
beraber yiyenlerin sayısı arttıkça yemeğin bereketinin de artacağı konusundaki
meşhur bir hadiste de şöyle buyurur: "İki kişinin yiyeceği üç kişiye de
yeter. Üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter." (Buhârî, Et'ıme 11;
Müslim, Eşribe 178 –2058-; Tirmizî, Et'ıme 21 –1821-; Muvattâ, Sıfatu'n Nebî 20,
52, 928; K. Sitte, 11/128) Bu hadisin İbn Mâce'de gelen bir rivâyeti ise
şöyledir: "Bir kişinin yemeği iki kişiye kâfidir. İki kişinin yemeği
üç-dört kişiye kâfidir. Dört kişinin yemeği, beş-altı kişiye kâfidir."
"Birlikte yiyin, ayrı ayrı yemeyin; zira beraber olunca bir kişilik yemek, iki
kişiye de yeter." (Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 129)

Bir zât, Rasulullah'ın yanında öğürmüştü.
Rasulullah ona şöyle buyurdu: "Öğürtünü/ geğirmeni bizden uzak tut. Zira,
dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak
olanlardır." (Tirmizî, Kıyâmet 38 –2480-; İbn Mâce, Et'ıme 50 –3350-; K.
Sitte, 11/130). Hadiste öğürtü/geğirti diye tercüme edilen 'cüşâ' kelimesi:
"doyma sırasında mideden çıkan gaz" diye tarif edilir ki, çok yemenin
belirtisidir. Rasulullah, öğürmeyi kınamakla, onun sebebi olan çok yemeyi
takbih etmiş olmaktadır; nitekim hadisin devamından, çok yemenin kötülüğü
rahatlıkla anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu hadis-i şerif, çok yemenin ölçüsü
hakkında bir ip ucu vermektedir: Öğürme oluşturacak kadar yememek gerekir. Zira
öğürme, çok yemeden oluşur. Yoksa, Rasulullah, gayr-ı irâdî olarak meydana gelen
bir olaydan dolayı kimseyi kınamazdı. Öğürme irâdî değildir; ama ona sebep olan
çok yeme irâdeye bağlıdır.

Münâvi, bu hadisi şu manada açıklar: Esasen bu
derece fazla yemek, tıbben de yasaklanmıştır. Mesele, dinî tabirle, "tokluk
kişiyi şeytana yaklaştırır, nefsi azdırır ve tuğyâna atar; açlık ise, şeytanın
yollarını daraltır, nefsin hâkimiyetini kırar. Böylece onların şerlerini
bertaraf eder. Tokluktan insanda çok değişik arzu ve hırslar harekete geçebilir.
Bu da âhiret açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

[1]

Acıkmadan yemek yenmeyeceği ve mideyi fazla
doldurmama ile ilgili, şu olay meşhurdur: Asr-ı Saâdette, hükümdarlardan biri
Hz. Peygamber (s.a.s.)'e hizmet için bir doktor göndermişti. Bu tabip, Rasul-i
Ekrem'in yanında uzun müddet kalarak ashâb ve ehl-i beytten hastaları tedavi
için beklemiş, fakat tedaviye çok az kimsenin muhtaç olduğuna şahit olarak
memleketine dönmek için izin isteyince, az hastalanmanın sebebi hakkında Hz.
Peygamber, "Ashâbın iyice acıkmadıkça yemek yemediklerini ve yemekten iyice
doymadan ayrıldıklarını" söylemiştir.

[2] İbn Sîna da "yediğiniz yemeği hazmetmeksizin
yemek yemekten sakının" diyor.

[3]

Az yemek konusunda bugünün tıbbı da şöyle diyor:
Sofradan doymamış olarak kalkmalı, mideyi alabildiği kadar doldurmaya
çalışmamalıdır. Bazı doktorlar, yiyeceklerin miktarı, rejimden daha önemlidir
derler. Mideye fenalık etmenin başlıca yolları: Çok sık yemek, çok fazla yemek,
çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemek, yeteri kadar çiğnememek, alkol vb. şeyler
kullanmaktır.

[4]

Eskiden kuvvetli gıdalar almakla ve çok yemekle
sağlıklı olunacağı ve daha uzun yaşanacağı zannedilirdi. Halbuki şimdi tıp ilmi
de az yemeyi tavsiye ediyor. Araştırmacılar, farelere her zamanki yedikleri
normal yiyeceği azaltarak sadece yüzde kırkını verdiler. Neticede bunların
ömürlerinin uzadığını gördüler.

R. Walford gibi bilim adamları, insanlar da az
yer ve açlık çekerlerse daha çok yaşayacaklarına inanıyor. Walford ve üç
meslektaşı kendilerine iki sene süreyle az kalorili bir diyet uyguladılar.
Neticede tansiyonlarının ve kandaki kolestrol seviyelerinin düştüğünü gördüler.
Bugünkü tıp ilmi şişmanlığı bir hastalık, fazla yemeyi de zehir olarak kabul
etmektedir. Bilim adamları, ayrıca sağlıklı ve uzun ömürlü olmak isteyenlere,
sigara ve içki içmemeyi, bol jimnastik yapmayı ve az yağlı yemeyi tavsiye
ediyorlar. Amerika Milli Yaşlanma Enstitüsü Araştırmaları tarafından
bildirildiğine göre, küçük canlılarda ispatlanan az yiyerek daha uzun yaşama
kuralı, maymunlarda ve insanlarda da geçerli olabilir.

Hayatı boyunca az yemeyi prensip edinen
Peygamberimiz, ümmeti hakkında korktuğu şeylerden birini çok yeme hastalığı
olarak sayar: "Benden sonra, ümmetim için üç hususta korkuyorum. Bunlar,
sapık arzular, bilgiden sonra gaflet, çok yemek ve şehvetlere tutulmaktır."
(Câmiu's Sağîr, 1/13)

İlim de kabul etmektedir ki, çok yemek
zararlıdır. Romatizma, kalp hastalıkları, kan dolaşımındaki bozukluklar, şeker
vb. hastalıklarda en büyük etkenlerin başında çok yemek yemek gelir. Çok yemenin
sonucu, vücut lüzumundan fazla kilo alır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ
tabakasıyla kaplandığı için, insan rahat nefes alıp veremez. Kollestrin (kanda
yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sebebi yine çok yemektir. Çok yemek
neticesinde böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, görevini yapamaz olur.
Mide doğal şeklini kaybeder, büyür, elastikiyetini koruyamaz. Dolayısıyla
yenilenleri kolay kolay hazmedemez. Bu yüzden bütün vücut da rahatsız hale
gelir. Çok kere mide ülseri, mide veya kalın bağırsakta çıban da meydana gelir.
Bu saydıklarımız ve daha birçok rahatsızlıklar hep çok yiyip içme neticesi
meydana gelen zararlardandır. Bu gibi hastalıkların oruç tutulmayan yerlerde ve
oruç tutmayan kimselerde daha çok bulunduğunu hatırlatalım.

İslâm'ın yeme içme ile ilgili emir ve
tavsiyelerinden, özellikle sünnete uygun olarak az yeme ile ilgili hadislerden
şu yargılara varabiliriz:

Müslüman, hayatı; yalnız yeme içme, egoist duygu
ve sınırsız arzuları tatmin etme felsefesine dayandıramaz. O yeme için yaşamaz;
ibadete güç yetirebilmek, kulluk bilincine katkı için ve o miktarda yer.

Yiyecek ve içecek konusundaki yasaklara uymak ve
sünnete uygun tarzda yemekle insan olgunlaşır, kendi içinden gelen arzulara ve
çevreden gelen zararlı çağrılara gem vurmasını, fıtratı zorlamadan, insan bu
yolla kazanabilir.

Yeme içme arzusu, disipline ve düzene sokulması
gereken bir duygudur. Her konuda olduğu gibi bu hususta da aşırılık ve
düzensizlik dinimizce yasaklanmıştır. "Bir lokma, bir hırka" anlayışı yanlış
olduğu gibi; esas ve daha kesin olarak aşırı tüketim ve oburluk yasaklanmıştır.

İnsanlar, nefsinin her isteğine uyarsa,
isteklerini sınırlamazsa, hem kendileri, hem toplumları bundan zarar görecektir.
Hırs ve doymak bilmeyen isteklerine; kişi, dış baskılarla değil; insanda
doğuştan mevcut olan din duygusuyla Rabbından korkarak O'nun rızâsı
doğrultusunda kendisi sınır koymalıdır.

Nefis ve hevâ/aşırı istekler, insanın yapısına
baskın çıkarsa, büyük savaştan insan, kendine zulmederek, kendine yazık ederek
mağlup olarak çıkmış ve dünya imtihanını kaybetmiş olur.

Bedeni, akıl ve ruha tâbi kılmak gerekir. Bunun
için de bedenin kuvvetini sınırlamak ve ruhun gücünü arttırmak lâzımdır.

Çok yemek, doymadan sofradan kalkmamak, hatta
doyduktan sonra bile lezzetinden dolayı yemeye devam etmek, sigara ve içki gibi
zararlı alışkanlıklar... bütün bunları önlemeye çalışmak, irâdeye hâkim olma
mücadelesinde gâlip gelmek için azmetmek/kararlı olmak, helâl ve temiz gıdalara
dikkat etmek; dinin bu konudaki önemli tavsiyelerindendir.

Tıka basa, oburca yemeyi, israf ve lüks tüketimi
yasaklayan İslâm, insanı aza kanaat etmeye alıştırdığı gibi, açların halini
unutturmayıp onları doyurmayı önceliklerinin arasına aldırır. İslâm, komşusu
açken tok yatmayı, müslümanlardan ayrılmak ve insanlığa ihanet olarak görür.

Müslüman, imkân nisbetinde nâfile oruç tutmaya
çalışacak, özellikle evlenmeye yol bulamayan gençler, orucu fazlalaştıracak ve
az yiyecektir. Nefsi, yeme içmede dizginlenince, şeytanî bakış, düşünce ve
duygulardan da korunmaya daha kolay alışacaktır.

Az yemek kanaati doğurur. Kanaat ise tükenmez
hazinedir.

Geçim sıkıntısının önemli bir sebebi, gereksiz
mutfak harcamalarıdır. Sünnet çizgisinde ve selim akıl ölçüsünde gerçekten
ihtiyaç olmayan yiyecek ve giyecekler devreden çıkarılırsa, bereket artacak,
huzur çoğalacak, sıkıntılarsa azalacaktır.

Sünnete uygun yenildiğinde kadınların ömrü
mutfakta heder olmaktan çıkacak, kadına bu yönden yapılan zulüm, yerini hayırlı
faaliyetlere bırakacaktır.

Sünnete uygun yeme içme kültürü, insanı doldur
boşalt makinesi olmaktan, sömürüye kurban olmaktan, "çok kazan çok tüket"
felsefesinden kurtaracaktır.


[1]
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 11, s. 130


[2]
Milaslı İsmail Hakkı, Tıbb-ı Nebevî, s. 22


[3]
Kastalâni, el-Mevâhibu'l Ledünniye, s. 22


[4]
Hemmerdinger, Midenizi Koruyunuz, Terc. Cevat Bilge, s. 31