Fecir | Konular | Kitaplar

İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk.

İtaat ve İsyan Yoluyla Düşülen Şirk




İtaat ve
İsyan Yoluyla Düşülen Şirk

 

İnsanımıza abdesti bozan şeyler kadar
olsun imanı bozan şeyler anlatılamadığı, anlatılmasını izin verilmediği için,
tersine her çeşit günah ve isyan için, bunlar imanı bozmaz, diye, bunlar olmadan
da olur diyerek "Allah'ın affına güvendirerek kandıran kimselerin" (31/Lokman,
33; 35/Fâtır, 5; 57/Hadîd, 14) aldattığı insanımızın mü'mine benzeyen ne kadar
vasfı kaldı değerlendirilmez. Olayın iman boyutu, kabul ve itaat sözü olan "illâ
Allah" tan önce gelmesi gereken  red ve isyan sözü "lâ ilâhe" ile ilgili tevhid
penceresinden bakışla uzun bir ufuk turu ile çağdaş yaşam değerlendirilebilir.
Biz olayın bir başka yönünü vurgulamış olalım: İbadette esas olan itaattir. Bir
başka deyişle Allah'a ibadet, O'nun emir ve yasaklarında sadece O'na itaat
etmektir. Allah'ın emrine boyun eğmeğe yanaşmayan, itaatte Allah'tan başkasına
yönelerek onların icad ettiği helâl ve haramlara uyan kişilerin inançlarında
–her ne kadar aksini iddia etseler de- Allah'ın rubûbiyet ve ulûhiyetine yer
yoktur. O, eylemleri ve isyanlarıyla mutlak otorite anlayışına, ilâhlık ve
rablık makamına Allah'tan başkasını koyarak kullukta ona yöneliyor. Mü'min olmak
ve mü'min kalmak için mutlak anlamda, kayıtsız ve şartsız itaatin yalnız Allah'a
yapılması gerekir. 

Âlemlerin rabbı olan Allah evrende
mutlak tasarruf sahibidir. Yaratıklar arasında yalnızca insan teşrii alanda bu
rabbığa karşı çıkabilir. Yeryüzündeki tasarrufunu Allah'ın hükmüne göre değil;
kendi iradesi doğrultusunda yapmaya kalkışabilir. Bu zâlim insan, yeryüzündeki
hayatı, istediği biçimde yönlendirmeye kalkar. Bunun için Allah'ın kurallarına
rağmen kendinden kurallar koyar. Böylece insan, kendi arzularını ilahlaştırmış
olur. Arzularının doğrultusunda yeryüzüne şekil vermeğe kalkınca da yeryüzünde
rableşmiş olur. Bunun sonucunda, böylesi insanlara isteyerek itaat edenler de,
Allah'ı değil; bu insanları rab kabul etmiş olurlar.

Günümüz insanlığının rab anlayışını,
onların inançlarında ve pratik hayatlarında çok açık bir şekilde görmek
mümkündür. Dinin ilk şartı, Allah'a, O'nun emirlerine teslim ve tâbi olmaktır.
Allah'a rağmen Allah'tan başkalarının koyduğu gayrı meşru hükümlerine seve seve
uyup itaat edenlerin, "Allah'ın rablığına ve ilahlığına inandık" demeleri
kendilerini kurtarmaz.  Çünkü İslam; rab olarak sadece Allah'a inandıktan ve
O'na karşı kulluk vecibelerini yerine getirdikten sonra, O'nun koyduğu hüküm ve
kurallara itaat edilmesini de ister. Bunun için, insanlar, Allah'ın kesin olarak
bildirdiği hükümleri bırakıp, ilâhî emirlere ters olarak başkalarının ortaya
koyduğu hükümlerine isteyerek itaatleri halinde, her ne kadar dâvâları Allah'a
iman olsa da, bu imanları geçerli olamaz.    

Günümüzde, insanların, vicdanlarında
inanıp kabul ettikleri ilâhla, yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları
ilâhlar aynı değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın
ilâhlığını ve rablığını, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu,
pratik hayatlarında Allah'tan başka rabların emirlerine ve hükümlerine teslim
olmaktadırlar. İnsanların pek çoğunun maruz kaldığı en büyük tehlike; Allah'ı
günlük yaşantılarında rab kabul edemeyişleridir. Onlar, bir yandan mü'min ve
müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan da Allah'ın emir ve yasaklarını
bir tarafa atarak çeşitli varlıkların ve rehber edindikleri önderlerinin
emirlerine uyarlar. Onların koyduğu gayri meşru hükümlere gönüllü olarak itaat
ederler; böylece Allah'tan başkalarını rab edinmiş olurlar.

"Lâ"sı olmayan bir inanç
yaygınlaştırılıyor; itaat ve isyanı olmayan düzene uygun bir din dayatılıyor.
Herşeyle, özellikle egemen tüm güçlerle ve onların rab anlayışlarıyla uzlaşan,
Allah'ın hor gördüklerini hoş görmek için bin dereden su getiren, tepkisiz, laik
müslümanlık (!) hâkim kılınmak isteniyor. Allah'a inanan, ama tağuta itaattan
ayrılmayan, Allah'a inanan ve tağutların ilke ve hükümlerini kabul ettiğini
ifade eden, altısı içinden altısı dışından bir din.    

Rablığın bir kısım özelliklerini
Allah'tan başkalarında görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için
gerekli olan emir ve kuralları, Allah'tan başkalarından almalarıdır. Bunun için,
insanların pek çoğu, ya doğrudan doğruya Allah'tan başka rabblar olduğuna
inanıyorlar, veya Allah'ın rabblığına teorik olarak inansalar da pratik
hayatlarında Allah'tan başkalarının rabblığına teslim oluyorlar. İşte rabb
konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak istedikleri asıl sapıklık budur.
Hükmü sadece göklerde geçen, dünyaya, insanlara, yönetime, sosyal ve siyasal
hayata... karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin rabbı. Halbuki Allah,
göklerin, yerin, bütün âlemlerin rabbıdır.

Önceden hıristiyan olan Adiyy b.
Hatem, boynunda altından bir haç olduğu halde Rasülüllah'ın huzuruna geldi.
Peygamberimiz ona: "Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar." buyurdu. Bu
sırada Rasülüllah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve rahiplerini Allah'tan
başka rabblar  edindiler."   (9/Tevbe, 31)  mealindeki  âyeti  okuyordu.  
Adiyy:  "Ey  Allah'ın  Rasûlü, hıristiyanlar, rahiplere ibadet etmediler ki
(onları rab edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz: "Evet ama onlar
(hıristiyan rahipleri ve yahudi hahamları) Allah'ın helal kıldığını haram; haram
kıldığını da helal saydılar. Onlar da bunlara uyup itaat ettiler. İşte onların
bu tutumları, onlara ibadet etmeleri ve onları rab edinmeleridir."  buyurdu.
(Tirmizî, Tefsir 9).  Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki, herhangi birini
rab edinmiş olmak için ona hemen rab adını vermiş olmak şart değildir. Bu rabb
edinme, tabii ki onların önünde secde etmek, onlara doğrudan ibadet etmek
biçiminde gerçekleşmiyordu. Allah'tan başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup
uymadığı hiç hesaba katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili
konularda Allah'tan başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan
başkasına itaat ederek O'nun dininin emir ve hükümlerine başkasını tercih ederek
muhalefet etmek, Allah'tan başkalarını rab edinmek ve onlara tapmak demektir.



Putlara, şeytanlara ve tağutlara
tapmak nasıl şirk ise, Allah'ın emrine, Hakk'ın hükmüne uymayan kişilerin ortaya
attıkları görüşleri benimsemek ve onları Allah'a tercih edip onlara uyup itaat
etmek de öylece bir şirktir. Bu durum, onlara kulluk mertebesinden fazla değer
vermek, Allah'ın ilâhî hükümlerine uymayan görüş ve fikirlerini benimsemek
olduğu için, bir şirk çeşididir. Onların sözlerine itaat edip, Allah'ın
emirlerini terk etmenin puta ve tâğuta tapmakla aynı olmasının sebebi açıktır.
Hakkı batıl, batılı da hak yapmaya çalışıp, insanlara helali haram, haramı da
helal tanıtarak Allah'ın hükümlerini değiştirmeye çalışanlar, ilmi haysiyetten
uzak birer tağutturlar. Bunlara uyup itaat etmek de onları rabb kabul etmektir.
Çünkü bu duruma düşenler, Allah'ın hükmüne değil de onların isteklerine itaat
ederek onlara Allah'a tapar gibi tapmış olanlardır.

Günümüzde şirkin her çeşidinin yaygın
olduğunu görüyoruz. Müslüman mahallede pazarlanan bin bir çeşit şirk içinde, çok
yaygın olmasından ötürü, belki en önemli örneklerinden biri itaat ve isyan
konusuyla ilgili şirktir. Taşlar beşerî yasalarla bağlı ve itler de "özgürlük
tanrısı"nın salıvermesiyle her önüne gelene saldırmak için ortalıkta
koştururken, fincancı katırları ürkütme riskini göze alamayanlarca bu çeşit
şirke vurgu yapılamamakta, hatta bu şirk canavarı, ehlîleştirilmiş ve mâsum
gösterilmektedir. Müslümanların sırât-ı müstakim'i şaşırıp yanlış işaretlerle
mecburi istikamet diye gösterilen cehennem yolu üzerinde "dur!" diye ellerini
makas gibi açanlar çıkmadıkça ve yoldaki işaretleri doğrusuyla değiştirme
çabasına yeterli sayıda insan girmedikçe, uçurumlara yuvarlananlara ağıt
yakacaklar bile kalmayacaktır. "Ey iman edenler! Kâfirlere uyarsanız, sizi
eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz." (3/Âl-i
İmrân, 149) "Rabbinizden size indirilene (Kur'ân'a) uyun. Ondan başkasını
evliyâ/dostlar edinip peşlerine düşmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!"
(7/A'râf, 3) "Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah'a ve
Peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere
koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a
ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı
kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azâb vardır." (4/Nisâ,
13-14)

İtaat edilen Allah ise, kişi, yüce
mertebe olan "Allah'ın kulu" olmayı tercih etmiş; O'na isyan edenlere itaatı
tercih edince de, "emir kulu", "kapı kulu" olmayı, yani iki dünyada rezillik ve
zilleti seçmiş olur.    

Kuru bir  "iman ettim"  sözü elbette
yeterli değildir. İmanın gerçeği de bu değildir. Söz, kalbin tasdiki ve beynin
kabulü ile  bağlılığın  ifadesi  olmalıdır.  Bu  da  yaşamayı  gerekli  kılar.



İman sözünün verildiği anda, kişi 
"ben, Allah'tan başka ilâh olmadığına şahit olarak, bütün benliğimle Allah'a
bağlanıyorum. O'nun otoritesine giriyorum."  demiş olur. Sonra da O'nun
otoritesini hiçe sayıp, hevâ ve hevesleri doğrultusunda hayatını sürdürürse, bu
kişi imanı anlamamış ve benimsememiş demektir. Aslında onun imanı, kendi
arzularının otorite olarak kabulü yönündedir. Çünkü o Allah'ın isteklerini
değil; kendi isteklerini kayıtsız şartsız yerine getiriyor. Kim, kimin
isteklerini kayıtsız şartsız yerine getirirse, o, onun kuludur. İmanı, yani
bağlılığı onadır.

İman, itaat ve teslimiyet ile birlikte
varlığını korur. "İnsanlardan öyle kimseler vardır ki: 'Allah'a ve ahiret
gününe iman ettik'  derler; halbuki onlar, mü'min değillerdir." (2/Bakara,
8)  "Allah'a ve Peygamber'e iman ve itaat ettik derler. Sonra da onlardan bir
grup, bunun ardından yüzçevirir, bunlar mü'min değillerdir." (24/Nur, 47)
"Ey iman edenler, Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ediniz. İşitip dururken,
itaatten yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde 'işittik'  diyenler gibi olmayın.
Zira Allah katında hayvanların en şerlisi, akıl etmeyen sağırlar ve
dilsizlerdir." (8/Enfâl, 20-22) Görüldüğü gibi âyet, Allah'a itaat
etmeyenleri işitmeyen ve görmeyen, aynı zamanda akılsız, en aşağılık mahluklar
olarak tanımlıyor. İmanının gerçek olup olmadığı ortaya çıksın diye mü'min,
Allah tarafından imtihan edilir: "İnsanlar,  'iman ettik'  demekle bir
imtihana çekilmeden bırakılıvereceklerini mi zannediyorlar? Halbuki biz,
kendilerinden öncekileri de denemiştik. Allah, elbette imanlarında doğru/sâdık
olanları ortaya çıkaracaktır ve elbette yalancı olanları da belirleyecektir."
 (29/Ankebut, 2-3).