Fecir | Konular | Kitaplar

Kadının Ailedeki Görevleri

Kadının Ailedeki Görevleri




Kadının Ailedeki
Görevleri:

 
İslâm ahlâkı, hayatın tüm
alanlarında olduğu gibi aile kurumunda da başıbozukluğu kabul etmez.   Bu
sebeple, bir sosyal kurum olması itibariyle, aile içinde de bir düzenin hâkim
olması gerekir ki, bu da ailede bir otoritenin bulunması ile sağlanır. İslâm, bu
yetki ve sorumluluğu, belli şartlar içinde erkeğe vermiştir. Bu durumda, aile
düzeninin huzur ve saadetinin sağlanması için, her otorite sahibine olduğu gibi,
aile reisine de saygılı olmak, kadının başta gelen ailevî sorumluluğudur. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Kadın, kocasının hakkına
riayet etmedikçe, Rabbinin hakkını (emrini) yerine getirmiş olmaz." (İbn
Mâce, Nikâh 4).
"... Erkek, ailede
yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve
elinin altındakilerden sorumludur." (Buhârî, Cum'a 11; Müslim, İmâret 20)

"Kocasını  memnun  bırakmış
olarak ölen kadın, cennete girer." (Tirmizî, Radâ 10; İbn Mâce, Nikâh 4).

Kadın, yöneticilik ve
sorumluluk bakımından aile reisliğine getirilen kocasının meşrû arzularına saygı
göstermekle mükelleftir. Kocasının malını, aile sırlarını, namusunu ve
çocuklarını da korumak mecburiyetindedir. Kocasını meşrû yollarla tatmin/memnun
etmeye çalışmak, çocuklarını güzelce yetiştirmek ve yabancılara karşı
tesettürüyle, davranışlarıyla namusunu muhafaza etmek: Müslüman hanımın ailedeki
en önemli üç vazifesi bunlardır.
"Sâliha (iyi) kadınlar,
itaatkârdır. Allah, kendilerini (haklarını) nasıl koruduysa, onlar da öylece
gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyanlardır." (4/Nisâ, 34).
Peygamberimiz'in müjdesi de
şöyledir:
"Kadın, namazını kıldığı,
orucunu tuttuğu, namusunu koruduğu ve kocasına itaat ettiği zaman, cennet
kapılarının dilediğinden girsin." (Ahmed bin Hanbel, I/191)
Kadının en başta gelen görevi,
iffet ve namusunu korumasıdır. Kadın, gözünü haramdan sakınarak, ırzını
koruyarak, görülmesine müsaade edilen yerlerin dışında, örtülmesi gerekli
yerlerini örterek bu görevini yerine getirir (Bkz. 24/Nûr, 31; 4/Nisâ, 34; 33/Ahzâb,
59). Evdeki işlerle ve çocukların yetiştirilip büyütülmesiyle daha çok ilgilenme
durumunda olan kadın, dışarı çıkarken câhiliyye çıkışı ile çıkmayacaktır. (Bkz.
33/Ahzâb, 33). Câhiliyye çıkışı, yabancı erkekler için süslenme, ince veya dar
elbiseler giyme, açılıp saçılarak sokağa çıkmayı içermektedir.  Kadınlar,
cinselliklerini sadece kocalarına karşı kullanmalı, kocasının yanında dişi;
diğer insanların yanında kişi olarak yer almalıdır. Kocasına karşı süslenmeyi
ibadet bilmeli, onu doyurabilmelidir.
Kadın, iyiliği emir ve
kötülükten yasaklama görevini, sadece fıtrî öğretmenleri olduğu çocuklarına
karşı değil; eşinde gördüğü yanlışları düzeltmek ve doğrularını arttırmak için
kocasına karşı da uygulayabilmelidir.
Hanımların bu aile içi
görevleri yanında, tabii ki, erkeklerin de görevleri vardır. Kocanın ailedeki
görevleri: "Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların
da erkekler üzerinde belli hakları vardır." (2/Bakara, 228). Hanımını,
Rabbinin emaneti olarak alan ve iffetini Allah adına söz vererek helâl edinen
koca da, karısına karşı sevgi ve şefkat göstermek, yediğinden yedirmek,
giydiğinden giydirmek, ona ve yaptığı işlere çirkin dememek, fena söz
söylememek, hoş görülü olmak gibi görevlerle mükelleftir. İslâm'ın aile düzenini
yaşatmak üzere kocaya tanımış olduğu otorite hakkı, ona kadın üzerinde haksız
bir baskı ve zorbalık imkânı vermez. Zira, bu konuda vârid olan âyet ve
hadisler, bir anlamda kadının müdâfiisi/avukatı olmak suretiyle ilâhî kaynaklı
bir dengeyi temin etmektedir. Yüce Rabbimiz, aile reisliğinin mutlak bir
hâkimiyet demek olmadığını açıklayarak şöyle emreder: "Kadınlarınızla iyi
geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmazsanız, olabilir ki, bir şey sizin hoşunuza
gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş olur." (4/Nisâ, 19).
Anlayışlı ve şefkatli bir eş olmanın en güzel örneklerini sunan Peygamberimiz
(s.a.s.) şöyle buyurur: "Bir mü'min, mü'mine hanıma buğz etmesin. Onun bir
huyunu beğenmezse, başka bir huyunu beğenir." (Müslim, Radâ 61; Müsned II,
329) "Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır."
(Müslim, Birr 149) "Kadınlarınıza karşı hayırlı olmayı birbirinize tavsiye
edin." (Müslim, Radâ 62; Tirmizî, Radâ 11) "Kadınlarınız konusunda
Allah'tan korkun. Çünkü siz onları Allah'tan emanet olarak aldınız." (Ebû
Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)
Erkek, gözünü harama bakmaktan,
ırzını ve nâmusunu zina yapmaktan koruyacaktır (Bkz. 24/Nûr, 30; 70/Meâric,
29-30). Erkeğin bu hareketi, kendini haram işlemekten koruduğu gibi; karısının
hukukuna da riâyetin bir gereği olmaktadır. "Allah'ın insanlardan bir kısmını
diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için
erkekler, kadınlar üzerinde kavvâmdırlar. Onun için sâliha kadınlar
itaatkârdır."  (4/Nisâ,  34). Âyette geçen "kavvâm" kelimesini 'hâkim' diye
tercüme etmek yanlıştır. Eğer Allah'ın muradı bu olsaydı, yine Arapça olan
"hâkim" kelimesini kullanırdı; ama  "kavvâm"  kelimesini kullanmış. Bu
kelime, Türkçedeki kayyim kelimesiyle aynı köktendir. Kayyim, tayin edildiği
kurumu, canı istediği gibi yönetmez; hâkimin gösterdiği doğrultuda yönetir. İşte
evi üzerinde "kavvâm"  olan erkek de aileyi kendi keyfine göre yönetemez;
Allah'ın koyduğu kuralları yürürlükte kılar. Erkekler, kadınların kavvâmı, yani
Allah'ın hükümleri çerçevesinde onların yöneticisi  ve koruyucusudur.
Kayıtsız şartsız hâkimiyet,
ancak Allah'ındır (12/Yûsuf, 40). Ailede uyulması gereken ilahî kurallara
muhâtap olmada kadınla erkek eşit statüye sahiptir. Ailede Allah'ın koyduğu
kuralları yürürlükte kılma yetkisi kocaya verilmiştir. Evin reisi, Allah'ın
koyduğu kurallara göre aileyi yönetecek ve Allah'ın hükmüne zıt bir emir ve
yasak koymayacaktır. Eğer İlâhî emir ve yasakları çiğneyen bir istekte
bulunursa, hanım bu isteğe itaat etmeyecektir. "Allah'a isyanı emreden kişiye
itaat olunmaz." (Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, Cihad 40). Kadının kocasına
itaati, mutlak değil; helâl ve meşrû konularda, Allah'ın hükmü doğrultusundadır
ve itaat, daha çok kocanın cinsî konulardaki istekleriyle ve temel dinî
hususlarla ilgili olarak değerlendirilmelidir.
Her konuda İslâm'la câhiliyye
arasında büyük farklar vardır. İslâm, vahiy kaynağından ilham almayan kanunlar
ve geleneklerden farklı olarak aile kurumunu değerlendirir. Aileyi, içinde
Allah'a ibâdet edilen bir mâbed olarak tanıtır. Öyle mâbed ki, orada yapılan her
müsbet iş, ibadettir. Erkeğin, ailesinin nafakasını temin etmesi, hanımına ve
çocuklarına şefkat göstermesi büyük bir ibâdet olarak vasıflandırıldığı gibi;
kadının itaati, sevgi dolu bir bakışı da bir ibâdet olarak takdim edilmiştir. En
doğal bir davranış olan cinsî ilişkiler dahi, hayırlı bir amel, yani bir sevap
olarak kabul edilmiştir. Hele çocuk dünyaya getirmek ve o çocukları İslâm'ın
istediği gibi güzel terbiye ile yetiştirmek, çok büyük ecir ve mükâfatla
karşılık verilecek olan büyük bir ibâdettir.