Fecir | Konular | Kitaplar

2) Maktulde Bulunması Gereken Şartlar

2




2) Maktulde
Bulunması Gereken Şartlar:
 
a) Maktul, öldürülmesi
yasak olan birisi olmalıdır. Meselâ, düşman askerini öldürmek kısas gerektirmez,
çünkü öldürülmesi yasak değildir. Buna karşın bir müslümanın, bir zimmînin
öldürülmesi yasaktır.
b) Maktul, katilin bir
parçası olmamalıdır. Buna göre, bir baba oğlunu öldürdüğü için kısas edilmez;
hukukçular bu konuda ittifak etmişlerdir. Ancak, Mâlikîler, babanın terbiye için
değil de; bizzat onu öldürmek istediğinin iyice anlaşılması durumunda kısası
gerekli görmüşlerdir.
c) Maktul, katile denk
biri olmalıdır. Hanefîler hâriç, İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu bu şartı
öngörmektedirler; ancak bu denklikten kasıt, din ve hürriyet denkliğidir. Hanefî
mezhebine mensup hukukçular, bu konuda denklik aramamaktadırlar, zira onlara
göre insanlar eşittirler; kısasla ilgili âyetlerin genel mânâsı da bunu
gerektirir. Kısasla ilgili âyetlerden biri şöyledir:
"Ey iman edenler!
Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Hüre hür, köleye köle,
kadına kadın öldürülür..." (Bakara: 2/178).
Hanefîlere göre âyetin mânâsı
şöyledir: "Ey iman edenler, öldürülenin katiline kısas yapmanız, size farz
kılındı. Kimse kimseye karşı haksızlık yapmasın, aşırı gitmesin. Hür bir insan,
hür bir insanı öldürdüğü zaman yalnız o hürü öldürün, köle köleyi öldürdüğü
zaman da yalnız onu öldürün, kadına karşılık da sadece katil kadını öldürün. Hür
yerine birçok hür, köle yerine hür, kadın yerine erkek öldürmeyin..."[1]

Hanefîlere göre âyetin başı ve
sonu birbirinden bağımsızdır. Diğerlerine göre, başı ve sonu birbirine bağlıdır.
Hanefîler diyorlar ki; Allah, âyetin başıyla katilin öldürülmesini farz
kılmıştır. Bu hüküm, bütün katillere şâmildir; katil ister hür olsun, ister
köle, ister kadın olsun, ister erkek, değişmez; her katil öldürülür. "Hüre
karşılık hür..." cümlesi ise, geçen hükmü te'yid şeklinde açıklamakta ve
bazı kabilelerin tatbikatını yasaklamaktadır. Onlar, kölelerine karşılık hür
öldürmek istiyorlardı. Âyet, onların zulmünü önlemekte ve ancak katilin
öldürülebileceğini emretmektedir. Böylece, köle öldürmüş olan bir hürün
öldürülmeyeceğine dair bir delil olmadığı gibi, kadın öldüren erkeğin
öldürülmeyeceğine dair de bir delil yoktur. Âyetin başı, genel bir hüküm ifâde
eder. Hür yerine hürün öldürülmesinin zikredilmesi, öteden beri uygulanan bir
zulmü iptal etmektedir.
Kim zulmen öldürülürse, onun
velîsine yetki veririz, ama o da öldürmede aşırı gitmesin!" (İsrâ: 17/33).

Öldürülen ister müslüman olsun,
ister zimmî, hür veya köle olsun, kadın ya da erkek olsun velîsine kısas isteme
yetkisi verilmiştir.
"Kim size tecâvüz ederse,
onun size tecâvüz ettiği kadar siz de ona tecâvüz edin!" (Bakara: 2/194).

"Eğer cezâ verecekseniz size
yapılan cezâ kadar cezâ verin..." (Nahl: 16/126) âyetleri de kısası
emretmektedir.
Sünnetten de kısastaki bu genel
hükmün köleleri de kapsadığını öğrenmekteyiz. Hz. Peygamber, müslümanların
kanlarının birbirine denk olduğunu söylemiş, köle ile hür arasında bir ayrım
yapmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Kölesini öldüreni öldürürüz; onun
burnunu, kulağını kesenin burnunu, kulağını keseriz ve onu iğdiş edeni iğdiş
ederiz." (Buhârî, İlim 39, Cihad 17, Diyât 24, 31; Ebû Dâvud, Diyât 7, 11,
147; Tirmizî, Diyât 18; Nesâî, Kasâme 9) buyurmuştur. Mâlikî ve Şâfiîler,
"Öldürmede kısas size farz kılındı..." (2/Bakara, 178) âyetinin başı ile
sonu birbirini tamamlamaktadır diyerek âyetin, "... kadına karşı kadın..."
sözüne varınca ancak tamamlandığına inanmaktadırlar. Onlara göre de insan
eşittir, ancak mûteber eşitlik hürrün hüre, kölenin köleye, kadının kadına eşit
olduğudur; âyet bunu ifâde etmektedir. Bu görüşe göre, kadına karşılık erkeğin
öldürülmemesi lâzım gelir. Ama kadını öldüren erkeğin öldürüleceği hakkında icmâ
vardır. Fakat köle hüre eşit değildir. Bir köle için bir hür öldürülemeyeceğine
göre, müslüman da zimmî karşılığında öldürülemez. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in,
"Kâfire karşılık bir mü'min, yahut ahdi içerisinde bulunan bir ahidli (zimmî)
öldürülmez." (Ebû Dâvud, Diyât 7, 11; Tirmizî, Diyât 17) hadisi, bunu
kanıtlamaktadır.
 
Hanefîler bu hadisi şöyle
anlamaktadırlar: "Bir müslüman ve bir sözleşmeli, savaşçı bir kâfire karşılık
olarak öldürülmez." Bu hadisi öyle anlamak gerektiğini de şöyle izah ederler:
Burada sözleşmeliye (ahitliye) karşılık savaşçı denmek isteniyor. Çünkü zaten
ahitliye karşı ahitlinin öldürüleceği icmâ ile kabul edilmiştir. Bu duruma göre
kâfiri savaşçı ile sınırlama zorunluluğu açıktır.
Ebû Hanife'nin ictihadı,
Kur'an'ın rûhuna daha uygundur. Çünkü Şâfiî ve Mâlikîler, bir yandan mûteber
eşitlik meselesini ortaya atarken, kadın karşılığında erkeğin öldürülemeyeceği
görüşleriyle bu prensiplerini bozmuşlardır. Ayrıca âyetten, ilk bakışta da
anlaşılacağı gibi, böyle bir ayrım yapılacağını gösteren bir husus yoktur. Katil
kim olursa olsun, birisini haksız yere öldürmüşse, kendisi de
öldürülür.                              
 

 




[1]
Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, c. 1, s. 291.