Fecir | Konular | Kitaplar

Kıyâm..

Kıyâm

Kıyâm

‘Kıyâm', birçok anlamı olan bir
kavramdır. Sözlükte, ayağa kalkmak, ayakta durmak, sâbit olmak, bir şeyi
gözetlemek gibi anlamlara gelir. Kavram olarak ‘kıyâm', namazda ayakta durmaya
denildiği gibi, haklı veya haksız bütün başkaldırılara (isyanlara), gece
namazına, Allah'ın varlığının kendinden olmasına da denilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de bu kelimenin
çeşitli türevleri de yakın anlamlarda kullanılmıştır. Kıyâmet kelimesi de
‘kıyâm' kelimesinden türemiştir. Namazda kıyâm denildiği zaman şu anlaşılır:
Namaz için ayağa kalkmak, Allah'a saygı ve O'nu büyük tanımak için namazı ayakta
kılmak. Peygamberimize hitap eden şu âyette kasdedilen ‘kıyâm', namaz kılmaktır:
"Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kıyam et (namaz kıl)" (73/Müzemmil,
2). Allah (c.c.), gece ibâdetine kalkan mü'minleri övmektedir (25/Furkan, 64).
‘Kavvâm' kavramı da yine aynı kökten gelir. Koruyan, gözeten, bakımını ve
gözetimini üzerine alan demektir. Ev yönetiminden ve evi korumaktan sorumlu
kişiler hakkında kullanılır (4/Nisâ, 24). Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de namazın
hakkıyla ‘ikame' edilmesini, en güzel şekilde yerine getirilmesini emrediyor
(2/Bakara, 43, 110, 277; 4/Nisâ, 77; 10/Yûnus, 78 vd.). Burada da aynı kelime
kullanılıyor. Kur'an'da ‘namaz kılın' şeklinde bir emir verilmeyip, "namazı
ikame edin" denmesi anlamlıdır.
Kıyâmın konumuzla ilgili diğer
kullanımı, isyan ve ayaklanma anlamıdır. İslâm tarihinde yönetimlere baş
kaldırışlara ‘kıyâm' denmiştir. Meşrû İslâmî bir yönetime itaat etmemeye, karşı
gelmeye ‘bağy', isyan edene de ‘bağî' denilir. Kıyâm ise, bağy'den farklı bir
kavramdır. Bağîlerin giriştikleri baş kaldırılara da ‘kıyâm' denmiştir. Ancak
‘kıyâm' her zaman olumsuz bir anlam taşımamaktadır. Nitekim namazdaki kıyâm'ın
farklı anlamlarında geçtiği gibi, kıyâm, aynı zamanda dünyalıklara, insandan
kaynaklanan otoritelere, insanların kurduğu düzenlere karşı olmak, onlardan yana
olmamak anlamlarına gelmektedir. Yine kıyâm, aynı zamanda Allah'a karşı bir
saygıdır.
Müslüman, İslâm'a inanarak
Allah'a teslim olmuştur. O'nun dışındaki bütün ilâhları ve tâğutları, onların
dinlerini ve sistemlerini reddetmiştir. Öyleyse bu sahte ilâhlar veya tâğutlar,
müslümana kendilerine itaat etmesini, kendi düzenlerini benimsemesini
isterlerse, müslüman onlara teslim olmayacak, onların dinlerini ve sistemlerini
benimsemeyecektir. İslâm'ın ilkelerini bırakıp onları tercih etmeyecek, onlara
sürekli karşı gelecek; ‘kıyâm' edecektir. Yine müslümanların içinden çıktığı
halde, yönetimi eline geçirdikten sonra azan (müteğallibe olan) kimselere,
çeşitli hilelerle müslümanların yönetimini eline geçiren azgın ve sapıklara
karşı müslüman boyun eğmeyecek, onların yanlış dinlerini ve sistemlerini
tanımayacaktır, karşı çıkacaktır.
Bu karşı çıkış her zaman
silâhlı mücâdele şeklinde olmaz. Yerine göre, sözle, yerine göre işle yani
yaşantıyla, yerine göre kültürle, yerine göre kendi öz benliğiyle, yerine göre
medya aracılığıyla ve yerine göre başka mücâdele yollarıyla ortaya konabilir.
Müslüman zayıf da olsa, sayı olarak çok olmasa da, yönetilen konumunda da olsa;
en azından fikir ve ahlâk planında zâlimlerin, sapıkların, azgınların yollarını
benimsemeyecek, kabul etmeyecek; ama hep ‘kıyâm' anlayışı üzerine olacaktır.
‘Kıyâm' bir anlamda gayri
İslâmî ideolojiler ve sistemlerle uzlaşmamak, onların Hakka aykırı görüşlerini
ve eylemlerini reddetmektir. Peygamberlerin sapık topluluklar ile yaptıkları
mücâdelelerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Onlar, içerisinde yaşadıkları
toplumların inançlarını, âdetlerini ve sistemlerini asla benimsemediler, karşı
geldiler. Onlarla ve onların yanlış inançlarıyla hiçbir zaman uzlaşmadılar.
Kıyâm anlayışı; hareketliliği,
canlılığı, çalışmayı, çabayı ve uyanık olmayı ifâde eder. Bir yerde oturup
beklemenin, çöküp kalmanın, uyuşukluğun ve tembelliğin karşıtıdır. Kıyâm;
aktifliktir, çabadır, çözüm üretmektir, canlılık, umut ve iyi niyettir. Bu
anlayışta pısırıklık, umutsuzluk, teslimiyet ve elleri koynunda şartların
akışında sürüklenmek yoktur. Buna karşın diriliş, direniş ve çalışma aşkı
vardır.[1]



[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 357-359