Fecir | Konular | Kitaplar

b- Savaş Alanında

b




b- Savaş Alanında:

 
İslâmî savaş, düşmanların bile
kalplerini birleştirmek ve mümkün olduğu kadar onları korumak istek ve idealini
taşıyan bir "merhamet savaşı"dır. Savaş, ancak savaş alanında çarpışmakta
olanlara ve bir de savaşa katılmadıkları halde, dışarıdan savaşı organize eden
ve halkı bu konuda kışkırtanlara karşı yapılır. İslâm'da savaşın tek amacı,
saldırıyı önlemek ve düşmanların gururunu kırmaktır. Bu savaş, daima zulmü ve
haksızlığı yok etmek için yapılır ve asla intikam amacı gütmez. Savaşın amacı,
toplumlara zarar vermek değil; aksine, onları, iktidarda bulunan diktatörlerin
kendilerine zulüm ve haksızlık yapmasına engel olmaktır. Bu yüzden:
1- Din adamlarını
öldürmek yasaktır.
2- Çocukları,
ihtiyarları ve kadınları öldürmek yasaktır.
3- İşçilerin,
çiftçilerin ve esnafın öldürülmesi yasaktır.
4- Yıkım (ağaçların
kesilmesi, yakılması, binaların tahrip edilmesi vs.)
5- Savaşanlara,
yaralılara, ölülere, esirlere işkence yapılamaz, organlarına zarar verilemez, aç
ve susuz bırakılamaz. Düşman, nâmusa saldırmak gibi âdî bir yola başvursa bile
müslüman askerler hiçbir zaman intikam hissiyle de olsa böyle davranışlarda
bulunamazlar.     
İnsanlığa saygı: "Andolsun
ki Biz, Âdemoğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır. Onlara
karada, denizde taşıyacak (vâsıtalar) verdik, onlara güzel güzel rızıklar
verdik; onları yarattığımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık." (17/İsrâ,
70).
Kan dökmenin ve insan
öldürmenin helâl kılındığı savaşlarda bile, insanoğlunun şerefli yaratık
özelliğinin devam ettiğini söylemek, ilk bakışta paradok/aykırı bir düşünce
biçiminde görülebilir. Faka bu savaşların, Peygamber (s.a.s.) tarafından, sadece
saldırıyı önlemek, mutlak bir şekilde ve daima fazilete bağlı kalarak amacından
kıl payı bile sapmaksızın düşmanla karşılıklı olarak vuruşmak için yapılmış
bulunduğu isbat edildiği zaman bu aykırı düşünce kendiliğinden kaybolur. Zaten
Yüce Peygamberimiz, insanî değerlere saygı konusunda her zaman çok büyük bir
titizlik göstermiştir. Savaşta ölenlerin cesetlerini paralamayı yasaklamış,
düşman ölülerinin tanınmayacak bir şekle sokulmasını ve kafalarının kesilerek
kral sayalarında bir zafer sembolü olarak saklaması şeklindeki barbarlığı
tamamen haram kılmıştır. Hz. Peygamber'in ashâbı, onun buyruklarına uyarak
düşman cesetlerine hiç el sürmemiştir. Düşmanlar, kendi vahişiyâne
alışkanlıkları yüzünden, böyle bir şey yapmaya kalkışmış olsalar bile, onlar bu
konuda onlara uymaya asla yönelmemişlerdir. Çünkü faziletli insanlar,
kötülükleri örnek edinirse, fazilete ihanet etmiş olurlar.
Peygamber Efendimiz, düşmanları
aç veya susuz bırakarak ölüme terketmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Çünkü böyle
bir tutum, insan onuruna hiçbir şekilde yakışmaz. Düşmanlar bu tür davranışa
girişmiş olsalar bile, mü'minler onların izinden gitmemelidir. Bu iğrenç
davranışlar, hiçbir zaman taklit edilemez. Yine Peygamberimiz, yaralılara eziyet
edilmesini kesin bir şekilde yasaklamıştır. "Öldürürken bile bunu güzel bir
şekilde yapın!" İnsan şerefine ve erdeme saygıdan dolayı Rasûlullah savaşa
girmiş olanların mallarını yağma etmeyi yasak etmiştir. Asillik ve yiğitlik,
barış zamanında olduğu kadar, savaşta da savaşçının ayırıcı niteliğidir. Yağma
ve soygun, genel olarak insan onuruna yaraşmayan şeylerdir. Özel olarak da
savaşta yağmacılığı dinimiz uygun görmez. Rasûl-i Ekrem şöyle buyurur: "Yağma
yapan veya zorla başkasının malını alan yahut da yağmaya özendiren Bizden
değildir." Savaşın iyiden iyiye kızışıp artık her şeye öfkenin egemen olduğ
uanlarda bile Rasûlullah, askerlerine, doğrudan doğruya düşmanların suratlarına
darbe indirilmesini, böylece yüzlerinin bozulmasını yasaklamıştı. Çünkü bu
tutum, hiçbir zaman psikolojik büyüklüğün işareti değil; aksine, insan onuruna
leke sürmektir. Çünkü yüz, insanî güzelliklerin toplanmış olduğu yerdir. Ayrıca
Peygamberimiz, düşman cesetlerinin hayvanlara yem olarak verilmesini de
kesinlikle yasaklamıştır. Kurtlara ve yırtıcı kuşlara yem olmamaları için tedbir
almıştır.
Sadece insanî değerlere
saygıdan dolayı, Yüce Peygamber, yaralıya işkencede bulunulmasını yasaklıyordu.
Yaralı bir insanı, çok zor duruma düşmüş olsa bile, öldürmek yine normal kabul
edilmeşitir. O, bir esir olması sıfatıyla, daima korunmalıdır. Böyle bir yaralı,
ya bir miktar fidye alınarak veya doğrudan doğruya karşılıksız serbest
bırakılacak, kendisine hürriye verilecektir. İnsanın şeref ve onuruna saygı
prensibi bunu gerektirir. Zaten vuruşmanın tek amacı, yeni bir saldırıya
girişilmemesi için düşmanın gücünü kırmak; kuvvetini yıpratıp onu moral olarak
böyle bir işe gireşemeyecek duruma sokmaktır. İnsanlığa saygı, tutsaklara karşı
takınılan tavırda kendisini açıkça göstermiş olur.