Fecir | Konular | Kitaplar

Düşman Uyruğu Altında Bulunanlar ve Bunların Malları

Düşman Uyruğu Altında Bulunanlar ve Bunların Malları




Düşman Uyruğu
Altında Bulunanlar ve Bunların Malları:

 
"Eğer (kendilene
saldırılması emrolunan) müşriklerden biri senden emân (aman) dilerse ona emân
ver. Tâ ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güven içinde bulanacağı yere
kadar (selâmetle) ulaştır." (9/Tevbe, 6).
Savaşın tek sebebinin saldırıyı
önlemek olduğunu ve savaşın savaş alanı dışına taşmaması gerektiğini, bu
prensibin islâm'ın savaş prensiplerinin başında geldiğini ısrarla vurguladık.
İslâm savaşları, hiçbir zaman, halklara karşı değildir. Onları ezenlere; silâhlı
kuvvetleri hakkı ortadan kaldırmak ve uyruğu altında bulunanları ezmek için bir
araç olarak kullananlara karşı yapılmıştır. Bunun sonucu olarak da müslümanlarla
bu diktatör yöneticilerin vatandaşları arasında kurulmuş bulunan ilişkiler,
kendileriyle temas imkânı olduğu takdirde, hiçbir kesintiye uğramamış ve devam
etmiştir.
İslâm, ülkeler arasındaki
gerçek ticarî ilişkilerin, savaş yüzünden kesilmemesi gerektiğini savunur. İslâm
ülkelerine gelen tüccarların güvenliğini mutlak bir garanti altına alır. Hatta
onlar, düşman bir memleketin uyruğunda iseler veya müslümanlarla savaş halinde
bulunan bir ülke halkından olsalar bile İslâm, tüccarların güvenliğini teminat
altında bulundurur. Ticarî işlemlerini serbestçe ve korkusuzca yürütmelerine
izin verir. Ticaret malları, bugünün deyimiyle sigorta edilmiştir. Kendilerine
verilmiş bulunan güvenceden ve bağlı bulundukları antlaşmalardan yararlandıkları
sürece, kimse onların mallarına, hiçbir şekilde el süremez. Önceden belirlenmiş
ve bildirilmiş olan şartlara bağlı kalmaları, kendilerinin ve mallarının
korunması için en büyük teminattır.
Savaşın patlak vermiş olması,
müslümanlar ile düşman memleketler arasındaki ticcarete hiçbir zaman engel
olmaz. İslâm ülkelerinden toplanan ticaret mallarını düşman ülkelerine satmak
isteyen tüccarlara izin verilir. Fakat burada karşımıza bazı önemli konular
çıkmaktadır. Meselâ prensip olarak, tüccarlar, müslümanların zararına düşmanları
kuvvetlendirecek olan ticaret mallarını dış ülkelere satmaya yetkili değildir.
Hanefiî ekolüne bağlı hukukçular, kılıç, ok, köle, savaş araç ve gereçleri,
savaşta kullanılan mallar, silâh yapımına yarayan ve her türlü silâh yapımında
ham madde olarak kullanılan demir gibi askerî ihtiyaç maddelerinden başka, her
şeyin düşman memleketlerine ihraç edilebileceğini söylemişlerdir.
İslâm kan dökmeye ve düşman
askerlerinin mallarına el koymaya, ancak ve ancak savaş alanlarında izin verir.
Çünkü savaş, hiçbir zaman savaş alanının dışına taşmamalıdır. Savaş alanı
dışında, insan haklarına en büyük saygı gösterilir. Haklar asla çiğnenmez ve
savaşta alınmış olmadıkça, servete, mal ve mülke hiçbir zaman dokunulmaz. Savaş
yapmayanların güvenliği garanti edilmiştir. Onlar, ne kendi canlarından ve ne de
mallarından dolayı herhangi bir endişeye kapılmazlar. Tüccar iseler, gönül
hoşluğu ile yollarına devam ederler. Halk yığınları, savaşa katılmadıkları
sürece ne açlık tehlikesi ve ne de mallarının ellerinden alınması gibi bir korku
duymazlar. Şâfiî müstesnâ, öteki İslâm hukukçularının cumhûru bu fikirdedir.
(ABD'nin ve onun güdümündeki B.M.'in Irak halkına on yıldan fazla zamandan beri
uyguladığı ambargo ile nice çocukların ölümüne ve halkın büyük sıkıntılarına
sebep olduğunu hatırlayalım.) İslâm, diğer devletlerin uyruklarına hiçbir zaman
saldırmamıştır. İslâm, vatandaşlarına zulmeden, ağır vergiler altında onları
ezen, asker ve polis gücüne dayanarak zorbalık ve dikta rejimlerini halklarına
zorla kabul ettiren ve böylece asker ve polisi milletin can düşmanı yapan kanlı
krallara ve acımasız yöneticilere karşı savaşmıştır.
İslâm'ın savaş halindeki
düşmanın savaşta bilfiil rol almayan halkının bile mal ve canına kast etmeyi
câiz görmediği kesin bir durum olduğu halde; günümüzde bazı câhil gençlerin,
"dâru'l-harp" kavramına girdiği için, sadece kâfir olduklarından dolayı bazı
özel ve tüzel kişilerin mallarını gasb etmeyi veya canlarına saldırmayı câiz
görmeleri kesinlikle yanlıştır.