Fecir | Konular | Kitaplar

Fesadın Tek Etkeni İnsanlardır

Fesadın Tek Etkeni İnsanlardır




Fesadın Tek Etkeni
İnsanlardır:

 
Allah, yeri ve gökleri eşsiz
bir nizam, ölçü ve uyum içinde yaratmıştır. Yeryüzünün düzenini ve huzuru bozan
insandır. Kur'an, fesadın her türünün insanın eseri olduğunu açıkça belirtir. (Bkz.
2/Bakara, 30: 40/Mü'min, 26). Bu yüzdendir ki ilahî irade, yeryüzünü fesada
veren kötü insanları, onlara musallat edilen başka insanlarla durdurmayı
sünnetullahtan biri halinde işletmektedir. (bkz. 2/Bakara, 251).  Yeryüzünde
fesadın tek etkeninin insanlar olduğunu şu ayet çok net ve çarpıcı bir biçimde
ortaya koyuyor:
"İnsanların elleriyle
kazandıklarından dolayı karada ve denizde (çölde, kırda ve şehirde) fesat ortaya
çıktı." (30/Rûm, 41)
Hevâ ve heveslerini ilâh edinen
insanlar, yeryüzünde kendi keyiflerine göre bir sistem kurmayı arzu ederler.
Dünyevî hırslarını, iştah ve şehvetlerini tatmin için her yola başvururlar.
Hedeflerine varabilmek için hiçbir kural tanımazlar. Diğer insanların haklarına
ve hürriyetlerine tecâvüz ederler. İşte yeryüzünde fesadın kaynağı budur.
Allah'a açıkça isyan, yeryüzünü fesada vermek olarak kabul edilmiştir. Çünkü
İslamî hükümler, insanların huzuru için vaz' olunmuş kanunlardır.   İnsanlar  
bu  hükümlere   sımsıkı   sarıldıkları   zaman,  düşmanlık ortadan  kalkar  ve
herkes kendi ameliyle meşgul olur. Böylece hem yeryüzünün/doğanın, hem de orada
yaşayan  insanların  salâhı  gerçekleşir.  Ancak,  insanlar  İslam'a  sarılmayı 
bırakıp, herkes kendi nefsinin arzuladığı şeyleri yapmaya başlarsa, o zaman
fesat ortaya çıkar. Mesele bu açıdan ele alınırsa, yeryüzündeki fesadı ve
fesadın kaynağını tesbit etmek kolaylaşır. Kâfirler ve münâfıklar, gayr-ı meşrû
amelleriyle fesat üretmektedir.     
Allah, halife olarak insanı
yeryüzünde yerleştirme iradesini meleklere söylediği zaman, onlar Allah'ın vahyi
dışına çıkıp çıkmamada serbest olacak bir varlığın hevâsına uyup yeryüzünde
fesat çıkaracağını kestirmişler ve "orada kan döküp fesat çıkaracak birini mi
var edeceksin?" (2/Bakara, 30) diye sormuşlardı. Fakat, her ne kadar
insanların büyük bölümü müfsid olsa bile, içlerinde öyleleri vardır ki,
meleklerin de üzerine çıkar ve Allah'a en yakın olan mertebeye yükselir. Bu
bakımdan, "büyük hayır için az şer terkedilemeyeceği"nden Allah insanı
yeryüzünde halife yapmış ve vahyine uyanlara müfsidlerle savaşma emrini
vermiştir. Müfsidler kalben korkak ve kendilerini hep huzursuz
hissettiklerinden, birbirleriyle fesadda yardımlaşırlar. O halde ıslah
edicilerin de yardımlaşmaları ve müfsidlerle savaşmaları gerekir. Yoksa,
yeryüzünde hep fesat egemen olur ve insanın hem yaratılışındaki, hem de
hilafetindeki amaç gerçekleşmez:
"Eğer Allah'ın, insanları
bir kısmıyla bir kısmını def edip savması olmasaydı, yeryüzü fesada uğrardı; ama
Allah âlemlere karşı lütuf sahibidir." (2/Bakara, 251)[1]

İnsanın fesada meyilli yapısı
da, sâlih mü'mini iç fesada karşı daima uyanık olmaya  zorlamalıdır. Bu, nefisle
cihdaddır; nefsin fesada meyline karşı cihad. Mücâhid, fesadı salâha çevirendir.
Gerçek mücâhidlik, kişinin içini salâha çevirmeden ortaya çıkmaz; çıkarsa bu
cihad değil, terör olur.

 




[1]
Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 276.