Fecir | Konular | Kitaplar

İrâde-i Külliyye ve İrâde-i Cüz'iyye

İrâde



İrâde-i Külliyye ve İrâde-i Cüz'iyye:

 
İslâm akaidindeki belli başlı
konulardan biri de irade-i külliye meselesidir. Kavramın Kelâm ilmindeki
ıstılahi anlamı; bütün yaratılmışların üzerinde tek ve mutlak bir iradenin, yani
Allah'ın iradesinin bulunduğudur. Bütün yaratıklar (ister canlı ister cansız
olsun) bu ilahî iradeye boyun eğerler. İslâm akaidinde tevhid, bütün inanç
sisteminin merkezidir. Her şey tek bir ilahî kaynaktan vücut bulmuştur. Bütün
kainatın Allah karşısında pasif olduğu düşünülürse, her fiilin Allah tarafından
"halk" edilmiş olması da tabiidir. Fakat insanoğlunun yaratılma hikmeti, onun bu
dünyada bir imtihana tabi tutulması olduğu için, kullara da bir çeşit irade
verilmiştir. İşte buna Kelâmda; İrade-i Cüz'iyye" denilmektedir. Burada İslâm
tarihinde, çokça tartışılmış bir konuya geliyoruz. İlk kelâm tartışmalarını
başlatan Mu'tezile ekolü, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu savunmuş
ve ilahî iradenin (irade-i külliyye) insanı bu dünyadaki fiillerinde serbest
bıraktığını söylemiştir.[1]
Buna karşılık bir diğer ekol olan Cebriyye, insanın hiçbir iradeye sahip
bulunmadığını, onun bütün yapıp ettiklerinin irade-i külliyyeye ait olduğunu
iddia etmektedir. Her ikisinden de ayrılan Ehl-i Sünnet akaidi ise, orta yolu
tutarak şunları ileri sürmüştür. Her ne kadar Allah Teâlâ, bütün fiillerin
yaratıcısı ise de, kullarını birtakım hükümler ve ödevlerle yükümlü tutmuş
olduğundan. bunları yerine getirmeleri için onlara bir irade de bağışlamıştır.
İnsan iyiyi de kötüyü de seçmekte serbesttir. Dilerse Allah'ın istemediği bir iş
yapar; dilerse O'nun arzuladığı bir işi yapar. Şu kadar ki; ne zaman kendi
iradesini bir fiili yapmaya yöneltirse o zaman Allahu Teâlâ o fiili yaratır. Bu
durumda, o fiili Allah'ın kudreti yaratmıştır. Fakat, insanın iradesi de o fiili
isteme suretiyle fiile ortak olmuştur. İşte buna, yani irade-i cüz'iyyenin ilâhi
fiile katılışına "kesb" denilir. Aksi takdirde, kişinin bu fiilde hiçbir katkısı
olmaması[2],
zulmü iktiza eder ki, bu Cenâb-ı Hakka noksanlık izafe etmek manasına gelir.
Mu'tezile'nin ileri sürdüğü ve fiillerini yalnız insanın yarattığı görüşü ise,
İrade-i külliyye haricinde ona denk bir başka irade kabul etmek demektir ki, bu
da şirk anlamına gelir. Şu halde Ehl-i sünnetin görüşü bu ikisinden de ayrılır.
İnsan irade sahibidir; ama aynı zamanda daha küllî bir irade tarafından
kuşatılmıştır. Bu sebeple yerine getirdiği filler, kendisinin seçmesi, Hak
Teâlâ'nın halketmesi ve bu ikisinin neticesinde kulun bu halk edilen fiili kesb
etmesi şeklinde vukû' bulur.

Kur'an-ı Kerîm'den anlaşıldığına göre; Allah'ın irâde sıfatı iki şekilde olur[3]:

 



[1]
Mu'tezile'ye Kaderiyye de denilmektedir.



[2]
Cebriyenin görüşü.




[3]
Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/171-172.