Fecir | Konular | Kitaplar

2- Suhuf-u Mükerrame ve Suhuf-u Mutahhare

2




2-
Suhuf-u Mükerrame ve Suhuf-u Mutahhare:



 

Bu ikisi de Kur'ân-ı Kerimin
isimleridir. Kur'an-ı Kerimi vasıflarlar. Birincisi "O Kur'an, şerefli -üstün,
yüceltilmiş, tertemiz kılınmış sahifelerdedir-" (Abese: 80/13-14) şeklinde;
ikincisi de, "Allah'tan gönderilmiş bir elçi ki, tertemiz sahifeleri
okumaktadır. Onların içinde dosdoğru yazılı hükümler vardır." (el-Beyyine:
98/2-3) şeklindedir.

Kur'ân-ı Kerim Mekke'de inmeye
başlamıştır. İndiği günden itibaren hem ezberlenmiş, hem de her biri ağaçtan,
deriden, taştan, kemikten, yapraktan birer safha ve levha üzerine tesbit edilmiş,
ayrı ayrı defterlere yazılmış, itina ile zabt ve hıfzedilmiştir. Bunlara mushaf
gibi hepsi bir cildde olmak manasına suhuf denilemezse de, her biri bir sahife
demek olacağından, ayrı ayrı bir halde sahifeler manasına suhuf kavramı onları
kapsar. Burada suhuf Kur'ân-ı Kerim sahifeleri manâsına kullanıldığına göre,
Kalem süresinin birinci âyetinde kendisine yemin edilen kalemin Levh-i Mahfûza
yazdığı sahifelere, meleklerin Levh-i Mahfûzdan istinsah edip vahiy ile
getirdikleri sahifelere ve sonra mushaf sahifelerini teşkil eden alel-umum
Kur'ân sahifelerine sadıktır.[1]



Kur'ân sahifelerinin iki kapak
arasında toplanmış mevcut şekline Mushaf denmesi bundandır.[2]



Hadis-i şeriflerde bildirilen
suhuflardan bazıları da şunlardır:

I-
Mukadderatın yazıldığı sahifeler: Bu,
Tirmizi'nin İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte;
"Kader kalemleri kaldırıldı ve (mukadderatın yazıldığı) sahifeler (in mürekkebi)
kurudu."[3]
şeklinde bildirilir.
Bu sahifeler mukadderat sahifeleridir. Kader kaleminin bu
sahifelere yazdığı mürekkebin kuruması, artık yazılan kaderin kesinleşip
değişmeyeceğini ifade etmektedir. Nitekim Kütüb-ü Sittedeki bazı hadislerde
kuruyanın kalemin mürekkebi olduğu belirtilmektedir ki; bu durumda artık
mukadderat yazmayacaklardır.[4]



2-
Hadis-i Şeriflerde bildirilen suhuftan birisi de: "Cuma günü olunca mescid
kapılarının her birinde bir takım melekler, girenleri sıralarıyla yazarlar. İmam
minbere çıkıp oturunca, fazilet derecelerini tesbite mahsus olan sahifeleri (suhufu),
yani defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe gelirler"[5]
şeklinde ifade edilendir. İmam Ahmed
b. Hanbel'in Müsned'inde Ebû Said el-Hudri'den rivayetinde, "müezzin ezanı
okuyup imam minber üzerinde oturunca sahifeler dürülür ve melekler mescidin
içine girip hutbeyi dinlerler." şeklinde varid olmuştur.
Ebû Nuaym'ın Hilye'sinde İbn Ömer'den gelen bir rivayette
bu meleklerin Hafeze denilen ve günahlarla sevapları yazan melekler olmadıkları,
ellerindeki sahifelerin nurdan olduğu zikredilmiştir. Ebû Ümame (r.a)'in Ahmed
b. Hanbel'in Müsned'indeki rivayetinde, "meleklerin mescid kapılarında Cumaya
gelenleri sıra ile yazdıkları" haber verildikten sonra; "Halbuki
korunmasını üstlendikleri kimselerin yanlarından ayrılmazlar" buyurulmuştur.
Meleklerin dürdükleri bu sahifeler Cumaya erken gelmeye ait faziletlerle ilgili
sahifelerden ibaret olup, yoksa hutbeyi dinlemek, namaza yetişmek, zikir, dua,
huşû gibi hususlarla ilgili olan faziletleri Hafeze melekleri ayrıca yazarlar.
Nitekim İbn Mâce rivayetinin sonunda, "Bundan sonra gelen, artık yalnız
namazın ecrini almak için gelmiş olur" ziyadesi vardır.[6]




 





[1]
Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, 9/5578.





[2]
Buhari, Tefsiru Süre-i Kâf: 9; Süre-i Ahzâb: 3; Fedailül-Kur'ân: 3; Ahkâm:
37; Cihad: 12.





[3]
Tirmizi, Kıyamet: 59.



[4]
Buharî, Kader: 2; Nikâh: 9; Müslim, Kader: 8; İbn Mâce, Mukaddime: 10; Nesei,
Nikâh: 4.





[5] Buhari,
Cum'a: 31; Müslim, Cum'a: 24-25; Nesei, Cum'a: 13.





[6] Tecrid
Tercemesi: 3/15-16; İsmail Kaya, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/446-447.