Fecir | Konular | Kitaplar

Câriyelerin Avret Yeri; Dine Bundan Büyük İftira Olamaz "Örtünmelerini Din Yasaklıyor!".

Câriyelerin Avret Yeri

Câriyelerin Avret Yeri; Dine Bundan Büyük İftira
Olamaz: "Örtünmelerini Din Yasaklıyor!"

Câriyeler konusundaki
tartışmalardan biri de, câriyelerin hür kadınlar gibi örtünmesinin yasak olduğu
inancıdır. Bu konuda açık bir âyet ve hadis bulunmamaktadır. Hz. Ömer'in,
rivâyetlere göre, başörtülü bir câriye gördüğünde (Y.Ö.K. gibi) onu kamçıladığı
ve "Ey kokmuş câriye! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?" dediği iddiâ
edilmiştir. Bu rivâyet üzerine binâ edilen fıkhî hükümler, dinin nasıl
yozlaştırıldığının önemli verilerindendir. (Kur'an'ın örtünme ile, fitne ve
fuhşa giden yolların tıkanmasıyla, genel ahlâkla, câriyelerin normal kadın
statüsüne çıkarılması ve câriyeliğin kaldırılmasına giden yolla... ilgili tüm
hükümleri gözardı edilmiş, bu konulardaki âyetler görmezden gelinmiş, Rasûl'ün
sünnetinden de aksine hiç delil bulunmamış olmasına rağmen bir sahâbeden gelen
rivâyetin sıhhati de değerlendirilmemiş, sözgelimi, kütüb-i sitte gibi sahih
kabul edilen hadis kitaplarında da olmamasına rağmen sahih kabul edilmiş ve de
sahih olsa bile Kur'an ve Sünnet çerçevesinde te'vil ve yorumu yapılması
gerektiği halde bu rivâyet, her hükmü iptal edecek şekilde tek başına hüküm
kaynağı olmuştur.) Meselâ Hanefî mezhebine göre câriyenin başörtüsüz namaz
kılması gerekir.
Dört mezhebe ve özellikle
Mâlikî mezhebine göre, kadınların örtünmesi ile ilgili Kur'an âyetleri, sadece
hür kadınlara mahsustur ve câriyenin avreti, erkek gibi diz kapağı ile göbeğinin
arasıdır. Ayrıca câriyelerin satışında tanınmasını temin edecek kadar yerlerine
bakılabilir, hatta göğüslerine ve benzeri yerlerine dokunulabilir, etinin
yumuşaklığı-sertliği kontrol edilebilir[1]
şeklindeki fetvâlarla zihinlerimizde savaş esirlerinin satıldığı pazarlar
canlanıyor ki, bu pazarlarda câriyelerin satılışında ahlâk kuralları da bir
tarafa itiliyor ve iffetli olmak isteyen müslüman olmuş câriyeler emîru'l-mü'minîn
tarafından kırbaçlanıyor. Oluşturulan bu tablo, Kur'an'ın insana verdiği değer
ve Rasûlullah'ın kölelikle mücâdelesine karşı yapılmış bir ihânettir. Bir yandan
İslâm'ın köleliği kaldırdığından övgüyle bahsedilirken öte yandan İslâm
topraklarında köle pazarları düşünmek nasıl bağdaşabilir? Atalarının köle
pazarları ve harem dairelerini meşrûlaştırma çabasıyla oluşturulan bu çarpık
inancın Kur'anî ve mantıkî hiçbir temeli olamaz.[2]

Câriyenin avret yeri konusunda,
sınırları tâyin eden bir âyet olmadığı gibi, sahih bir hadis de yoktur.
Zâhirîlerin dışında cumhûrun görüşü, câriyenin avret yerinin erkeğinki gibi
olduğudur. Fakat Zâhirîlerin dışında, bu görüşe katılmayan az da olsa âlimler
vardır. Meselâ, el-Hasenu'l-Basrî'ye göre, evlenen veya kişinin kendi için
edindiği câriyenin başını örtmesi gerekir. Atâ'ya göre câriyenin namazda başını
örtmesi müstahaptır.
Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve
Hanbelî mezhebinde, câriyenin avreti ile erkeğin avreti arasında ayrım
yapılmamaktadır. Zâhirîlere göre ise câriye, bu konuda hür kadınlar gibidir.
Hanefîlere göre câriyenin avreti, erkeğin avreti gibidir. (Erkeğin avretine ek
olarak karnı ve sırtı ile iki yanı da avret sayılır.) Çünkü Hz. Ömer, bir
câriyeye şöyle demiştir: "Ey Deffâr! Başörtüsünü at, yoksa hür kadınlara mı
benzemek istiyorsun?" (Zeylaî bu hadis rivâyeti hakkında "gariptir" demiştir.
Kütüb-i Sitte'de bulunmayan bu mânâdaki bir hadis rivâyetini -ehl-i sünnete göre
sahâbenin sözü de hadis kabul edilmiştir- Abdürrazzak Hz. Ömer'den rivâyet
etmiştir. Beyhakî de bu hadisi rivâyet etmiştir.) Aynı zamanda câriyeler,
efendilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için âdet olarak iş elbiseleri ile dışarı
çıkarlar, dolayısıyla güçlükleri gidermek için yabancılar, mahremleri gibi
kabul edilmiştir. Mâlikî mezhebine göre, câriyeler avret konusunda aynen
erkekler gibidir. Câriyenin namazda avret yeri, uyluklar ile birlikte iki
müstehcen uzuvdur. Bu uzuvlardan bir kısmı açıldığı zaman, yahut kişi uyluğunun
tamamını veya bir kısmını açtığı zaman, vakit içinde namazını kesin olarak iâde
etmelidir. Şâfiîlere göre câriyenin avret yeri erkeğin avret yeri gibidir. Çünkü
her ikisinin başı avret olmamak bakımından birbirine benzemektedirler. Baş ile
kollarının açılmasına ihtiyaç vardır. Hanbelî mezhebine göre, câriyenin
avret yeri erkeğinki gibi olup
diz kapağı ile göbeği arasıdır. Çünkü Amr bin Şuayb'tan rivâyet edilen
merfû hadiste şöyle buyurulmuştur: "Sizden biri erkek kölesini, câriyesi veya
hizmetçisi ile evlendirirse, bu câriye yahut hizmetçinin avret yerine hiç
bakmasın. Çünkü göbeği ile diz kapağı arası avret yeridir."[3]
Bir fıkhî fetvâdan daha alıntı
yapalım: "Kişi, kendi câriyesiyle istifraş edebilir, onu yatak hizmetlerinde
nikâhsız olarak kullanabilir. Başkalarının câriyeleri de, mahrem olan kadınlar
gibidir. Erkekler, mahrem (nikâhları kendilerine haram olan, birinci derecede
yakın akrabalar) kadınların bakabilecekleri ziynet yerleri gibi, başkalarının
câriyelerinin ziynet yerlerine de bakabilir ve dokunabilirler. Ama mahrem
kadınlarında olduğu gibi göbekle diz kapağı arasına bakmaz ve dokunmazlar. Bu
konuda kanıt, şu olaydır: Hz. Ömer, örtülü bir câriye görmüş, çubukla örtüsüne
dokunup: "Şu baş örtünü at, ey kokmuş! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?"
demiş. Bu da câriyenin başına, saçına, kulağına... bakmanın helâl olduğunu
gösterir. Yine Ömer (r.a.) satılmakta olan bir câriyenin yanına geldi, eliyle
kadının göğsüne vurdu ve: "Haydi, alın!" dedi. Eğer câriyenin göğsü haram
olsaydı, elbette Ömer ona dokunmazdı. Kaldı ki insanlar, câriyenin alım-satımı
esnâsında kadının derisinin yumuşaklık ve sertliğini öğrenmek isterler. Çünkü
buna göre kadının fiyatı değişir. Bundan dolayı câriyenin avreti de diğer mahrem
kadınların avreti gibi sayılmıştır. Bunlarla yalnız başına bulunmak, beraber
yola gitmek câizdir. Hem bakıp hem dokunduğu zaman şehvetinin uyanacağından
korkan kimse, yalnız bakmakla yetinir. Fakat satın almak istediği câriyeye istek
(şehvet) duysa da, yine bakabilir; hatta Ebû Hanife'ye göre (şehvetle)
dokunabilir de."[4]
Bu anlayış sonucu, müslüman bir câriyenin namaz kılarken bile başını örtmesine
müsâade edilmemiş; bu zulüm, kitaplarda müslümanlara İslâm adına tavsiye
edilebilmiştir.
Bu fıkhî görüşlere rağmen,
Kur'an ve Sünnet ekseninde olayı değerlendirdiğimizde, erkekleri fitneye
düşürecek her türlü kıyafet ve açıklığın yasaklandığını, kadın ve kızların
örtünmelerinin dinin şiarlarından olduğunu belirtmeliyiz. Kur'an, toplumu âdî
şehvet duygularından korumak, güzel ahlâkı korumak için normal bir giyim
emretmiştir. Kadının erkeklerin şehvet nazarlarını üzerine çekmeyecek biçimde
sokağa çıkmasına müsaade edilmiştir. Müslüman câriyeler için tesettürün
erkeklerinkiyle aynı olması, Kur'an ve Sünnetten değil; tarihin yanlış örfünden
kaynaklandığı kanısındayız. Âyet ve hadislerde kadının örtünmesi konusundaki
emirlerde câriyelerin istisnâ edilmediği, emrin genel olduğu
değerlendirilmelidir. "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan
sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz,
baş, gerdan, kol, bacak ve kulakları gibi yerlerini) açıp göstermesinler."
(24/Nûr, 31). Bu âyette Allah, mü'min kadınların örtünmelerini emrediyor.
Mü'min câriyelerin açılmalarına izin veren herhangi bir âyet de kesinlikle
yoktur. "Allah, bülûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez." (İbn
Mâce, Tahâre 132; Tirmizî, Salât 160; Ahmed bin Hanbel, IV/151, 218, 259) ve
"Kadın bülûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına
görünmesi helâl olmaz." (Ebû Dâvud, Libâs 31) şeklindeki hadisleri, bu
konuyla ilgili de değerlendirmek zorunda olduğumuz kanaatini taşıyoruz. Yoksa,
çarşıda sokakta câriyelerin göbeklerinin üstü açık, yani üstsüz veya şeffaf bir
giysiyle dolaştıklarını düşündüğünüzde bunun İslâm âdâbı ile ne kadar
bağdaşacağını ve bunun dinin verdiği bir hak olduğunu nasıl iddiâ edersiniz?



[1]
Daha geniş bilgi için bkz. Hüseyin Hatemi, İlâhi Hikmette Kadın, İşaret Y.
İst, 1995, s. 257 vd.


[2]
H. Koç Câriyeliğin Mantığı ve Kölelik, Haksöz, sayı 51 (Haziran 95) s. 40

[3]
Vehbe Zuhayli, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Risâle Y. c. 1, s. 458-465

[4]
Bedâyiu's-Sanâyi fî Tertîbi'ş-Şerâyi', c. 6, s. 2956; Süleyman Ateş, Kur'an
Ansiklopedisi, c. 3, s. 244