Fecir | Konular | Kitaplar

Esir Pazarı

Esir Pazarı



Esir Pazarı:

 
Esirlerin satıldığı yer.
Osmanlılarda İstanbul'da Tavukpazarı civarında bulunan ve esirlerin satılması
için kullanılan yere denirdi. 1847'de esirciliğin ilgâsı üzerine bu pazar
kapatılmıştır. Bundan başka 16. Yüzyıl sonlarına kadar Cerrahpaşa Câmiinin biraz
ilerisinde Arkadyus meydanı diye anılan yer, esir pazarı olarak kullanılmıştır.
Burada daha çok kadın esirler satılır, bu yüzden de "avrat pazarı" diye
anılırdı. Fakir kızların yanında, asil ve zengin kızların da satıldıkları
olurdu. Satılığa gelen câriyeler arasında güzel, çirkin her çeşidi bulunduğu
gibi, güzelliğine, yaşına ve seviyesine göre her fiyatta kızlar vardı. Beğenilen
câriyenin; uykusunu tecrübe için bir gece müşterisinin evinde bırakılması
âdetti. Eğer uykusu ağırsa, horluyorsa fiyatında indirim yapılırdı. Câriyenin
bedeli, doktor ve ebe muâyenesinden sonra verilir, esirci kadın da hem
tüccardan, hem müşteriden tellâliye (komisyon) alırdı. Satın alacak erkek, kızın
göğsünü, kollarını ve dizlerine kadar bacaklarını muâyene ederdi. Esir pazarı
1847'de dağıtıldıktan sonra zenci köle ve câriyeler, Fatih civarında bazı
hanlarda, Çerkesler de Tophane'deki evlerde esirciler tarafından satılırdı.
Durumu müsait olan bazı kişiler de, küçük çerkez câriyeler alırlar, evlerinde
kimine saz, kimine raks öğretirler, bazılarını da çağına geldiklerinde odalık
olmak üzere sağlıklarına ve terbiyelerine özen göstererek yaşları ve hünerleri
yeterli olunca ağır paha ile satarlardı. Hicrî 1263, milâdî 1847'de esir
pazarının dağıtılması üzerine esir tüccarı tarihe karışmış ise de, köle ve
câriye alım satımı 1908'e kadar devam etmiştir.
Başta İstanbul olmak üzere,
Osmanlılarda çeşitli merkez şehirlerde esir pazarları kurulmuştur. Bazı büyük
panayırlarda esir satışına mahsus bölümler olduğu görülmektedir. Osmanlı
Devletinde köle ticaretinin yasaklanmasında, Koca Reşid Paşa'nın ve dolayısıyla
İngiliz tesirinin olduğu kesindir. Osmanlı Devletinin son seksen yılında köle
ticareti resmen yasak olmakla beraber, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar
bu alış-veriş devam etmiştir.
Bugünkü
medyanın bazı şeyleri reklâmladığı veya pazarladığı gibi, yeni yaygınlaşan
gazetelerin de 19. yüzyıldan itibaren esir pazarına rakip çıktığı veya onun
rolünü de üstlendiği göze çarpar. Örnek olarak şu iki gazete reklâmını iktibas
edebiliriz: ""Kabaymak (ebelik) bilir ve yeni dahi doğurmuş sütü gür olarak
tâyelik (dadılık, süt anneliği) için satılık bir Arap câriye olmağla, üç bin
kuruşa doğru verileceği sahibi tarafından haber verildiğinden, isteklisi olur
ise, yerini gelip Cerîde-i Havâdis Gazetesi'nden öğrenmesi için derc olundu."
(Cerîde-i Havâdis, 20; 9 Zilkade 1256 / 2 Ocak 1841), "Âlâ keman ve santur ve
saz ve kafes çalgısında yegâne (eşsiz üstünlükte) ve rakkâselikte (dansözlükte)
pek âlâ (çok iyi) satılık bir Arap câriye olduğu ve üç bin kuruşa verileceği ve
isteyen olur ise Elçi Hanı'nda kahveci Bayburdî Osman Ağa'dan sorulması haber
verilmiştir." (Cerîde-i Havâdis, 57; 7 Ramazân 1257 / 23 Ekim 1841)