Fecir | Konular | Kitaplar

3) Naturalizm ..

3




3) Naturalizm
 
Naturalizm: Tabîiyye, doğacılık
demektir. Her alanda her meseleyi tabiattaki kanunlarla açıklamaya çalışan, her
olayı doğa yasalarına indirgeyen felsefî görüştür.
Allah'tan kaçanlar "tabiat"a
sığındılar. Padişaha isyan edip, cellâttan yardım uman suçlunun mantığı. Tabiat
da, yaratılanların toplamından ibâret büyük bir eser. Ustayı inkâr için, esere
usta demek izahın değil, kaçışın ifâdesidir. Güneşe, suya ve toprağa tapanlara
"ilkel" diyenler, varlıkların yaratılışını güneşe, suya ve toprağa vermekle aynı
inancı paylaşmıyorlar mı? Natüralizm, putperestliğin yeni adıdır.
İnkâr cephesinde yeni bir şey
yok. İsimler değişti, ama mantık çizgisi aynı kaldı. Ne iniş var, ne çıkış.
Yükselişi yok ki, alçalışı da olsun. İddiasının dayanağı tek kelimeden ibâret:
"Yok".
Yok'larla bina kurulmaz. Bin
tane yok, bir var'ı tartamaz. "Yok" kelimesi inançsızın kimliğidir, kendi
boşluğunu belgeler. Reklâm, en çok güvendikleri araç. "Bilim adına" sürekli
tekrarlanan yalan, zamanla doğrunun yerini alabilir. Eğer o yer, gerçeklerle
doldurulmamışsa.
Mantığın temel kanunları
ışığında düşünen akıl diyor ki, her eserin bir ustası vardır. Hiçbir eser kendi
kendini yapamaz. Kitap yazarını, masa marangozunu, resim de ressamını gösterir.
Ustayı, eserin içinde aramak ise, boşuna gayret. Bir yazı okuduğumuzda, "Bu
harfler mürekkeple yazılmış. Mürekkebin tabiatında ise, yazı olmak özelliği var"
diyerek, yazarı inkâr edebilir miyiz? Tablodaki resime hayran olup, "Resim olmak
boyaların tabiatındandır. Bu eserin ressamı yok" diyebilir miyiz? "Apartman,
kumun, çakılın, demirin ve tahtanın tabiatı gereği var olmuştur. Mimarı yoktur"
dersek bize kim inanır? Yahut, o apartmanın projesini görüp, "işte mimar budur"
diyerek kimi aldatabiliriz?
Kâinat ve içindeki her eser de
bir binaya, bir resme veya bir kitaba benzer. "Bunların yaratılması eşyanın
tabiatı gereğidir" diyen adam, câhilliğini ilân etmiş olur. Binanın yapılması
için nasıl projeyi çizen ve yapıyı kuran bir mimar gerekiyorsa, kâinattaki
eserlerin de bir ölçü ve kanun ile yaratılması için bir Yaradana ihtiyaç vardır.
Kâinattaki her varlık da
sanatlı bir eser. İnsan tâkatini aşan bir ilim, irâde ve kudretle yaratılmış.
Ölçü, düzen ve güzellik diliyle sanatkârını ilân ediyor. Bu sesi kim
susturabilir? Kâinat, yaratılanların bütünü. Demek kendisi de yaratılmış. Tabiat
ise kâinattakilerin toplamı. Daha net bir anlatımla, tabiat, bir bakıma,
kâinatın ikinci adı. Şu hâlde, "kâinatı ve içindekileri tabiat yarattı" demekle,
"kâinat kendi kendini yarattı" demek arasında ne fark var?
Bir mühendis düşünelim. Bu zat,
mükemmel bir proje hazırladı ve uzaktan kumandayla çalışan bir fabrika yaptı. O
hârika fabrikaya ilimden ve teknikten nasibini almamış vahşi bir adam girdi.
Baktı ki, makineler ve tezgâhlar büyük bir intizamla çalışıyor. Çevresini
araştırdı, mühendisi göremedi. "Bu makineler kendi kendine kurulmuş. Çalıştıranı
da yok" diye düşündü. Sonra duvarda asılı bir levha gördü. Oraya karmaşık bazı
rakamlar ve yazılar yazılmış, muğlak şemalar çizilmişti. "İşte fabrikayı kuran
ve çalıştıran bunlardır" dedi, câhilliğini gösterdi.
Tabiatçı, misaldeki adama
benzer. Kâinat da mükemmel bir fabrikadır. Hayret uyandıran bir âhenk ve nizam
ile çalışıyor. Her iş, belli bir kanuna göre yapılıyor. Böyle bir sisteme,
serseri tesadüf parmak karıştırabilir mi? Gel gör ki, Yaradanı tanımayan kişi,
kâinatın işleyiş kanunlarını yaratıcı zannediyor. Bir de akıllı geçinmese!
Tabiattaki kanunlar itibarîdir.
Hâriçte vücutları yoktur. Varlıkları, maddenin varlığıyla devam eder. Kendi
başına varlığını devam ettiremeyen bu mücerret mefhumlardan ne beklenebilir?
Canlılar yokken "üreme kanunu" da yoktu. Şu hâlde, üreme kanununun canlıları
yarattığını söylemek mümkün değil. Canlıları ilim ve hikmetle yaratan kim ise,
hayat kanunlarını koyan da odur. Bu kanunlar, düşünen insanı, inkâra değil,
imana götürür. Çünkü, kanun varsa, o kanunu koyan bir de hâkim vardır. Hiçbir
kanun kendi kendine ortaya çıkamaz. Kanunlar mücerret olup, birer isimden
ibârettir. Uygulayıcı bir hâkim olmadıkça, herhangi bir tesirleri olamaz.
Suçluyu yakalayıp, gereken cezayı veren bir kanun nerde görülmüş? Bir ülkenin
kanunları bulunsa, fakat bunları yerinde ve zamanında uygulayacak hâkimleri
olmasa, o kanunlar neye yarar? Kâinat da büyük bir ülke. Onu yaratan Zat,
kanunlar da koymuş. Tatbiki ise, yine Ona ait.
Yaratıcı yerine Tabiat fikrini
kabul edenlerin, konuyu derinliğine düşündüğünü sanmıyorum. Sığ bir düşünce,
imkânsızı mümkün gösterebilir. Yoksa, meseleyi akıl terazisiyle tartan herkes,
tabiatın yaratıcı değil, eser olduğunu bilir. Allah'ın sanatlı bir eseri olan
tabiatı yaratıcı sanmak, tek kelimeyle ilkelliktir. Böylelerin, kendilerine
"ilerici" ve "çağdaş" demeleri gerçeği değiştirmez. "Kara" olana "ak" denmekle
ne değişir ki!?

[1]
 

 



[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.