Fecir | Konular | Kitaplar

Korkaklık.

Korkaklık

Korkaklık

Peygamberimiz (s.a.s.)'in"Allah'ım!
Korkaklıktan Sana sığınırım." (S. Müslim Terc. 7/188) buyurması, korkaklığın
kötü huylardan olduğunu göstermektedir. Korkak insan, hayal, vehim ve zanlarının
esiri olup her şeyden korkar. Korkaklığı, onu güvenilmez yapar. Sabır ve sebat
isteyen, cesaret gerektiren savaş ve yolculuk gibi zor işlerde
bulundurulamaz, düşmana karşı kendilerine görev verilemez. Korkak insanların
can, mal ve namusları daima tehlikededir. Korkakların, bu kötü huylarından
kurtulabilmeleri için, cesur kimselerle arkadaş olmaları ve onlarla düşüp
kalkmaları gerekir. Böylece yavaş yavaş korkuyu üzerlerinden atar, onun
kötülüklerinden korunmuş olurlar.
Terbiyenin korkak yetişmekteki
tesiri büyüktür. Bunun için ana baba ve öğretmenlerin çok dikkatli olmaları
gerekir. Çocukları cesur yetiştirmek için onların kafalarını öcü ve gulyabâni
masalları ile değil; mertlik ve kahramanlık hikâyeleri ile doldurmak icab eder.
Rasûlullah'ın çok cesur olduğu ve ashâbının da O'nun yolundan gittiği bilinen
bir gerçektir. Ashâbdan Berâ bin Âzib (r.a.): "Savaş kızıştığı zaman biz,
Rasûlullah'tan cesaret alırdık. Çünkü O, cesaret örneğiydi." demiştir (Y.
Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, 3/1213).
"Pişmanlık, yaptığımızdan
duyulan acı değil; yaptıklarımızın sonucu olarak başımıza geleceklere karşı
duyulan korkudur."
"Mal kaybeden bir şey
kaybetmiştir. Onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her
şeyi kaybetmiştir."
"Cesaret, tehlike karşısında
akıl ve zekânın, onlardan daha önce de iman ve takvânın kullanılmasıdır."
"Cesareti olmayan adam, keskin
kenarı olmayan bıçağa benzer."
"Bir sürünün üzerine atılacak
kurt, onun sayısını düşünmez."
"Kendi dâvâna ve kendine hizmet
etmek için cesur ol!"
"Doğru olan bir şeyi gördüğü
halde yapmamak, cesaretsizliktir."
"Haksız bir dâvâ için dövüşmek,
gerçek bir cesaret sayılmaz."
"Ölümden korkmayan cesurdur.
Fakat çile ve ıstıraptan korkmayan daha çok cesurdur."
"Kıyıyı gözden kaybetmeye
cesaret edemeyince insan okyanus keşfedemez."
"Cesaret insanı zafere,
kararsızlık tehlikeye, korkaklık da ölüme götürür."
"Dünyada birçok yetenekli kişi,
küçük bir cesaret sahibi olmadığı için kaybolur."
"İnsanı cesur bir kahraman
yapan, Allah korkusudur."
"Hiçbir şeye cesaret etmeyen,
hiçbir şey için umut beklemesin."
"Allah daima cesur olana yardım
eder."
"Her şeyin
değeri, zorluğundadır."
"Allah dışında
hiçbir şeyden korkmayan kimse, herkesin korktuğu adam kadar kudretlidir."
"Allah'tan
korkma nedir, utanma nedir bilen bir insan için, daima bir kurtuluş yolu
vardır."
"Vezir, "melik"
ten korktuğu kadar Allah'tan korksaydı, "melek" olurdu." (Şeyh Sâdi)
"Başkalarını korkutanın,
kendisi de hep korku içinde yaşar."
"Hiçbir şey, korku kadar
korkunç değildir."
"Acının sınırı
vardır, ama korku sınır tanımaz."
"Korku içinde
yaşayan adam, asla özgür değildir."
"Korku, kimi
zaman topuklarımıza kanat takar, kimi zaman da ayaklarımızı yere çiviler."

"Korkak,
ölmeden önce kimbilir kaç kere ölür; yiğit ise, sadece bir kere."

"Korkunun ecele
faydası yoktur." "Ama ecelin korkuya faydası vardır. "
"Korku, mezar
taşlarını insan yapar."
"Korkak olana
gölge bile düşmandır."
"Korkak, tehlikeye düşünce
ayaklarıyla düşünendir."
"Korkaklar hiçbir zaman zafer
anıtları dikmemişlerdir."
Korkak insan, hayatta başarılı
olamaz. Hakkını koruyamaz ve karşısına çıkacak engellere, güçlüklere karşı
koyamaz. Hayatta, gereksiz atılganlığın da, gereksiz korkaklığın da yeri
olmamalıdır. Allah'tan korkmak bir müslüman için nasıl iyi bir özellik ise; aynı
zamanda O'nun yarattıklarından korkmamak da o ölçüde üstün bir fazilettir.
"...Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) mü'minlerden iseniz, bilin
ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır." (9/Tevbe, 13) "Allah'ın
göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka
kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter." (33/Ahzâb, 39)
Korkaklık müslümana yakışmaz. Hiçbir kınayıcının kınamasından ve İslâm'a karşı
olan insanlardan korkmamak; yalnız ve yalnız Allah'tan korkmak gerekir.
"...(Bunlar), Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından
korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın verdiği
lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir." (5/Mâide, 54)
Mü'minler, yalnız Allah'tan ve
O'nun azabından; yani kıyâmet gününün dehşetinden, Cehennem azabından
korkmalıdır (2/Bakara, 212; 3/Âl-i İmrân, 175; 5/Mâide, 57). Buna karşılık,
sözgelimi insanlardan (33/Ahzâb, 37), düşman eline geçmekten (20/Tâhâ, 77),
kâfirlerin hile ve düzenlerinden (20/Tâhâ, 65-68), özetle Allah'tan başka hiçbir
kimse ve nesneden (16/Nahl, 51-52) korkulmamalıdır. Kur'an'ın öngördüğü Allah
korkusu, insanı pasifliğe, hareketsizliğe itme amacı gütmez. Tam tersine, insanı
korkunun nedenlerini ortadan kaldıracak tutum ve davranışlara yöneltmek amacı
taşır. Meselâ Allah'ın gazabına, cehennem azabına neden olacak davranış ve
eylemlerden sakındırır, Allah'ın emirlerine uymaya yönlendirir. Bu yöneliş
kişiyi yalnızca korkuya neden olacak eylemlerden uzaklaştırmakla kalmayacak, ona
gerçek anlamda iyi ve olgun bir mü'min olmanın yollarını açacaktır. Korku ile
başlayan bu yöneliş ittika ile sürerek takvâ ile sonuçlanacaktır. Takvâ,
mü'minin ulaşabileceği en yüksek dereceyi belirtir.
Mü'minler, Allah'tan korkmakta
oldukları kadar O'ndan umut kesmemekle de yükümlüdürler. "Allah'ın
rahmetinden umut kesmeyin" (39/Zümer, 53). Çünkü umutsuzluk insanı kendini
düzeltme, arındırma çabalarından yoksun bırakır. Kur'an, mü'minin her durumda
umut içinde olmasını gerektirecek müjdelerle doludur: "Şüphesiz Rabbin
onların zulümlerine karşı mağfiret sahibidir." (13/Ra'd, 6). "Rabbiniz
bol rahmet sahibidir." (6/En'âm, 147). "Rahmetim her şeyi kaplamıştır"
(7/A'râf, 156).
Fakat bu ve benzeri âyetler, ne
yaparsa yapsın insanın mutlaka bağışlanacağı anlamına gelmez. Umut (recâ),
sebepsiz ve insanı umduğu şeye ulaşmak için çalışmaktan alıkoyacak, kötülük ve
günahları önemsiz gösterecek bir beklenti değildir.
"Onlar ki iman ettiler,
hicret ettiler, Allah yolunda savaştılar; işte onlar Allah'ın rahmetini
umarlar." (2/Bakara, 218) "Allah'a iman edenleri ve O'nun kitabına
sarılanları Allah rahmetine ve bol nimetine kavuşturacak, onları kendisine
götüren doğru yola eriştirecektir." (4/Nisâ, 175) gibi âyetlerde açıklandığı
üzere umut, ancak gerekli şartları hazırladıktan sonra, sonucu Allah'tan
ummaktır.
Bunun aksi bir beklenti, Hz.
Peygamber'in "Nefsini hevâsına tâbi kılıp şehevî arzularının peşinde ömrünü
tükettikten sonra Allah'tan Cennet isteyen ahmaktır" hadisinde tanımladığı
gibi ahmaklıktır. Korku ve ümit, birbirini bütünleyen ve mü'mini kemâle erdiren
iki niteliktir. Bu sebeple Kur'an mü'minleri tanımlarken bu iki niteliği
birlikte anar: "Yanları yataklarından uzaklaşır, korkarak ve umarak
Rab'lerine duâ ederler." 32/Secde, 6). İslâm âlimleri, bu tür Kur'ânî
yönlendirmelerden yola çıkarak mü'minin sürekli korku ve umut arasında olması
gerektiğini belirtmişlerdir.