Fecir | Konular | Kitaplar

5) Pozitivizm ..

5

5) Pozitivizm

(Müsbet bilimcilik,
laboratuvarla isbatlanan bilimselcilik) Pozitivizm: İspatiyye, olguculuk.
Varlıkları müşahade edilebilir olanlardan ibaret sayan ve bilgi alanını
olgularla sınırlayan felsefi görüş.
Bilim alanında önemli
gelişmeler olurken, felsefî bir akım ortaya çıktı: Pozitivizm. Bu cereyan daha
önceki devirlerde de vardı, fakat cılız, sönük ve sessizdi. Bizim tefekkür
dünyamızda "isbâtiyyecilik" diye tanınırdı. Fennin çocukluk dönemlerinde bir
hırsız gibi dağlarda gezen bu görüş, şimdi okullara girdi, aramızda dolaşıyor.

"Fizik, kimya, biyoloji gibi
ilimlerin deneylerle ispatladığı fikirlerden başka şeye inanmayınız" diyen yarı
aydınlar türedi. "Fennin gösterdiği ışıklı yolda yürüyünüz" diyen istismarcılar
var. Nihayet, sayıları az da olsa, inanmak için laboratuvarların kapılarını
gözetleyen taklitçiler ortaya çıktı. İşin en acı tarafı da, bu kimselerin, fen
ilimleri adına dini inkâra cür'et etmeleridir. Çünkü dinin kaynağı vahiydir ve
ilâhî meseleler laboratuvara girmez.
Her şeyden önce şu sorulara
cevap arayalım: Fennin konusu nedir? Pozitif ilimlerin sınırı nerede başlar,
nerede biter? Şüphesiz, fen ilimlerinin konusu maddedir? Fizik, cisimleri ve
varlıklar arasındaki münasebetleri inceler. Kimya, eşyanın iç yüzünü keşfe
çalışır. Biyoloji, canlılar dünyasını aydınlatır. Astronomi ise, uzayı ve
uzaydaki cisimleri tetkik eder. Tıp ilminin sahası insan bedenidir. Diğer
pozitif ilimler de yine maddenin daha başka yönlerini anlamaya çalışır. Maddenin
bittiği yerde metafizik, yani fizik ötesi dünya başlar ki, o zaman fen adamı, bu
değişik âlemin eşiğinde durmaya mecburdur. Dış duyularımızla algılanamayan bu
âlemin de kendine has uzmanları vardır. Bu sahada söz onlara düşer.
Peki bir fen adamı mânevî
konulara dâir hükümler verirse ne olur? İşte o zaman haddini aşar ve mantığın
kırbacıyla kendi alanına kovalanır. Nasıl, bir mühendisin sözü tıp alanında kâle
alınmazsa, nasıl, bir ressamın fikri astronomide ölçü kabul edilmezse, öyle de
bir fizikçinin veya doktorun görüşü dinî konularda muteber değildir. Kiraz
ağacından süt sağılamıyacağı gibi, koyundan da kiraz üretmesi beklenemez. Ümit
eden mahrum kalır. Denizde yaşayan ve şehirleri göremeyen balıklar, belediye
kanunlarını ve görgü kaidelerini inkâra yeltenemezler. Gördüklerine inanan ve
tecrübesine güvenen kişilerin de bu balıklardan pek farkı yoktur.
Esasen, fen alanında çalışanlar
olmayanı var etmiyorlar. Yaptıkları mevcudu keşfetmekten ibarettir. Yer çekimi
Nevton'dan önce de vardı. Sular Arşimet'ten önce de cisimleri kaldırıyordu.
Galile doğmadan evvel de dünya dönüyordu ve yuvarlaktı. Vücut makinesi tıp ilmi
yokken de çalışıyordu.
Pozitif ilimlerin yaptığı,
madde dünyasını ve bu dünyanın kanunlarını anlamaya çalışmaktan ve yaratılan
eserlere isimler takmaktan ibarettir, dersek hiç de mübalâğa etmiş olmayız. Bu
keşifleri yapanlara "mucit" adı veriliyor ki, yanlıştır. Mucit, olmayanı var
eden demektir. Fen adamlarının yaptığı ise, keşiftir. Bundan dolayı "kâşif"diye
isimlendirilmeleri daha doğrudur.
"İspat edilmeyen, deneylerle
doğruluğu anlaşılmayan teorilere inanılmaz," sözü maddî sahaya münhasır kalırsa
doğru olabilir. Nitekim, insanların maymundan geldiği fikri ispatlanamamış ve
bir teori olarak kalmıştır. Fakat mezkur hüküm, dini de içine alacak kadar geniş
bir manada kullanılırsa yanlıştır ve reddedilmeye mahkûmdur.
Fen ilimleri, insanı, ilâhî
hakikatlârın inkârına değil, kabulüne götürür. Çünkü, mantık bize her eserin bir
ustasının olduğunu söyler, dumanın ateşe delil olması gibi. Fenlerin tetkik
ettiği kâinat da bir eserdir. Bundan dolayı, onun da sonsuz ilim, irade ve
kudret sahibi bir ustasının olması zarurîdir.

[1]


[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.