Fecir | Konular | Kitaplar

Bilimlerin Dilinden .

Bilimlerin Dilinden




Bilimlerin
Dilinden
 
İslâm, hiçbir zaman, hiçbir
meselede bilime ters düşmemiş, bilâkis onu teşvik etmiştir. Dinî kaynaklar bunun
güzel örnekleriyle doludur. Allah'ın iki kitabı vardır: Biri Kuran-ı Kerim'dir
ki, "kelâm" sıfatından gelir, diğeri kâinattır ve "kudret" sıfatının eseridir.

İlim adamları, dine inansalar
da, inanmasalar da kâinat kitabını okumakta ve Yaradanın eserlerini tefsir
etmektedirler. Efendilerini tanımadan çalışan ve iş gören köleler gibi! Her
bilim dalı, kendine has bir dil ile mütemadiyen Allah'tan bahsediyor. Meselâ,
botanik ilmi, bize bir ağacın özelliklerini anlatır. Ağacın topraktakı gıdaları
nasıl aldığını, yapraklara kadar nasıl taşıdığını, meyvelerin nasıl meydana
geldiğini, büyümenin ne şekilde olduğunu gösterir. Böylece, karşımıza
hücrelerden oluşan, kökü, gövdesi, dalı, yaprağı, çiçeği ve meyvesiyle mükemmel
bir makine çıkar. Üstelik de canlıdır.
Şimdi insafla düşünelim: Bu
harika makineyi akılsız, şuursuz, ilimden, iradeden ve kudretten mahrum basit
bir toprak nasıl yaratır? Bitki âlimlerinin, dev laboratuvarlarda bile bir tek
yaprağını yapamadıkları ilmî bir gerçekken, ağaç, başka bir ifadeyle odun, o
harikulâde çiçekleri ve meyveleri nasıl yapar? Her bir ağaç o mûcizevî
yaratılışıyla isimleri ve sıfatları sonsuz bir zatı ispat etmez mi?
Kezâ zooloji ilmi, aklımıza bir
hayvanın iç dünyasının kapılarını açtı. Her hayvanın harikulâde birer fabrika
olduğunu anladık. Zehirli sinek bal yapıyor. Elsiz böcek ipek dokuyor, dilsiz
koyun süt üretiyor. ilim gösterdi ki, basit bir saman ve sudan, lâtif bir gıda
olan sütü yapmak o akılsız koyunun işi değildir. Koyun, arı, ipek böceği ve
benzeri bütün hayvanlar, ressamın fırçası, yazarın kalemi, marangozun çekici
gibi birer âlettirler. Yaratmak fiilinin fâili ise, şüphesiz bu kâinatın da
ustası olan Rabbimizdir.
Astronomi ilminin penceresinden
bakarak, dünyanın uzaydaki hâlini gördük. Güneşin etrafında mermi hızıyla uçan
dev bir tayyare. Kanatsız, motorsuz, pilotsuz, gürültüsüz ve olabildiğince
büyük. Üstündeki yolcular ise gayet rahat seyahat etmekteler. Çoğu zaman
uçtuklarının bile farkında değiller. Bir yandan da dünya, kendi ekseni etrafında
dönüyor. Geceler, gündüzler ve mevsimler bu iki dönüşün ürünü. Güneşe yaklaşsak
tehlike, uzaklaşsak tehlike. Güneşin çevresinde uçan sadece dünya da değil,
diğer gezegenler de var. Onlardan birisiyle çarpışması işten bile değil. Fakat
hiçbir aksaklık olmuyor, her şey yolunda gidiyor. Bu düzen milyonlarca seneden
beri hiç bozulmuyor.
Astronomi okuyan herkesin
düşünmesi ve şu soruları kendi kendine sorması gerekmez mi: Bu hassas dengeyi
kim kurdu? Dünyayı yaşanacak hâle kim getirdi. Pilotları da bulunduğu hâlde bazı
uçakların çarpıştığı bir gerçekken, bu dev cisimleri çarptırmadan döndüren ve
uçuran hangi ilim ve kudrettir?
Hele, yaratıklar içinde biri
var ki, o başlıbaşına bir mûcizedir. Adına insan derler. Düşünür, hayâl eder,
araştırır, anlar, sever, acır, nefret eder... Binlerce kabiliyetle
donatılmıştır. Daha da önemlisi kendi varlığının şuurundadır. Kâinat onun
idrakiyle ışıklanır. Bu muhteşem canlının ruh, kalp, akıl ve hayâl gibi manevî
cihazları bir yana, maddî yapısı da bir sanat şaheseridir. Gözün en güzeli, elin
en kullanışlısı, saçın en lâtifi, dilin en tatlısı, endamın en mevzunu, boyun en
mutedili, uzatmaya ne hacet, her şeyin en iyisi ona verilmiştir.
Tıp ilmiyle anlaşıldı ki,
vücudunun dışı gibi, içi de harikalar harikası. Tonlarca kan pompalayan kalbi,
yemekleri kolayca sindiren midesi, kan temizleme makinesi olan akciğerleri,
kilometrelerce uzunluktaki damarları, daha bilmem nesi ve nesiyle gerçek bir
şâheser. Heykel, heykeltıraşını göstersin de, tıp ilmiyle mükemmelliği anlaşılan
insan vücudu ustasını tanıtmasın, mümkün mü?
Misalleri çoğaltmak mümkün, ama
"ârif olana bir işaret kâfidir" deyip, kısa kesiyoruz.

[1]




 



[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.