Fecir | Konular | Kitaplar

Sihirbazları Asan Firavun, Hz. Musa'ya Niye Zarar Ver(e)medi?.

Sihirbazları Asan Firavun

Sihirbazları Asan Firavun, Hz. Musa'ya Niye Zarar Ver(e)medi?


Firavun, Musa (a.s.)'yı ve dâvetini
küçümseyerek onu idam ipinden istisna etti, asmadı. Öyle gözüküyor ki, çağdaş
Firavunlar hocalarının bu tutumunu pek beğenmediler. Çünkü Musa (a.s.) yaşadığı
sürede dâvetini yaymış ve Firavun'un adamları tarafından da garip bulunmuştu:
"Firavun kavminden ileri gelenler dediler ki: ‘Musa'yı ve kavmini, seni ve
tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar (halkı senin aleyhine)
kışkırtsınlar diye bırakacak mısın?' (Firavun ise,) ‘Biz onların oğullarını
öldürüp kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz.'
dedi." (7/A'râf, 127)

Musa (a.s.) dâvete başladıktan sonra,
artık O'nun da bir kavmi olmuştu. İbn Cerîr'in İbn Abbâs'tan naklettiğine göre,
sihirbazların iman etmesinin akabinde altı yüz kişi iman edip Hz. Musa'ya tâbi
olmuştu.

Firavun'un adamları, aslında kendi
çıkarlarını savunuyorlardı. Fakat mü'minlere karşı Firavun'u kışkırtıyor ve
şöyle diyorlardı: "İnsanları sana uymaktan çıkarmak için ülkede fesat
çıkaranları ve onları senin düzenine karşı kışkırtanları, öylece bırakacak mısın?"
Fakat Firavun onlara, mü'minleri yok etmek için başka bir yöntem kullanacağını
söylemiştir. O iyi biliyordu ki mü'minler, tevhid gerçeğini çocuklarına da
öğretip telkin edecek ve sonunda Firavun yönetimine karşı nesiller yetişecekti.
Firavun, mü'minlerin erkeklerini öldürüp kadınlarını sağ bırakmayı düşünüyordu.
Böylece kadınlar, Firavun'un kâfir ve müşrik taraftarlarıyla evlenecek ve iman
edenlerin nesilleri de kuruyacaktı ve devam ediyordu Firavun: "Elbette biz
onları ezecek üstünlükteyiz.' dedi." Yani, biz, bu söylediklerimi
yapabiliriz. Biz onlara hâkimiz çünkü. Her caddede polislerimiz, her yerde
adamlarımız var. İdare, sistem bizim, her şey benim emrim ve kontrolüm altında.
Mü'minlere her istediğimizi yaparız, hiç endişe etmeyin ve rahatsız olmayın.
Firavun, bunları Musa (a.s.)'nın ve O'na iman edenlerin yanında söylemişti.
Mü'minler, bu sözlere ne demişlerdi acaba?

"Musa kavmine dedi ki: ‘Allah'tan
yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından
dilediğini ona vâris kılar. Sonuç ise müttakîlerin, (Allah'tan korkup günahtan)
sakınanlarındır.' Onlar da: ‘Sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de,
geldikten sonra da bize işkence edildi' dediler. (Musa:) ‘Umulur ki Rabbiniz
düşmanınızı helâk edecek ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılacak da nasıl
hareket edeceğinize bakacaktır.' dedi."
(7/A'râf, 128-129)

Sabır, ölüm ve parçalanmakla tehdit
edilen nefisleri sâkinleştirmek ve kalpleri sağlamlaştırmak için Musa (a.s.)'nın
başvurduğu nebevî ilaçtır. Allah'a itimat edip mustaz'aflara yardım konusunda
O'na güvenmekle oluşan direnmedir/sabırdır bu. İman etmeden önce de, sonra da,
Firavun'un zulmünden mü'minler şikâyette bulununca, Musa (a.s.) onlara hikmetli
sözlerle cevap veriyor: "Tarih birtakım derslerden, hayat ise ibretlerden
ibarettir. Umulur ki Rabbiniz düşmanlarınızı helâk eder de mülke sizi vâris
kılar ve sizi denemek için güç verir ve bakar ki, siz de Firavun ve kavmi gibi
Firavunlaşıyor musunuz, yoksa ibret mi alıyorsunuz, yeryüzünde Allah'ın rızasına
uygun tarzda yönetim izliyor musunuz?" Bu sözler, âdetâ Musa (a.s.)'dan kavmine
bir uyarıydı. Eğer Allah size ihsan edip yeryüzüne ve yönetime vâris kılarsa
sakın zulmetmeyin, kibirlenmeyin!

Bütün bunları, Allah'ın Firavun ve
kavmini nasıl helâk ettiğini ve muttakîlerin sonunun da nasıl olduğunu görelim
diye yapıyor. "Andolsun ki Biz de Firavun ve ailesini ders alsınlar
diye, yıllarca kuraklık ve mahsul kıtlığı ile cezalandırdık. Onlara bir iyilik (bolluk)
gelince, ‘bu bizim hakkımızdır (bizim yüzümüzden geldi, kendi davranışımızla
bunu elde ettik' dediler. Eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla
beraber olanları uğursuz sayarlardı (Onların yüzünden kıtlık ve belâya
uğradıklarını iddia ederlerdi). Bilesiniz ki, onların uğursuzluğu Allah
katındandır, fakat onların çokları bunu bilmezler." (7/A'râf, 130-131)

Bu, Allah'ın evrendeki değişmez
kanunudur. O'nun sistemini reddedip kendilerine ve toplumlarına başka düzenler
edindiklerinde, onlara bir azap ve belâ indirir. Belki düşünür ve âlemlerin
Rabbinin onlar için istediği güzelliklere dönerler diye. Allah'ın azabı renk
renk, çeşit çeşittir. Allah, Firavun ehline kıtlık, açlıklarla dolu yıllar ve
mahsul kıtlığıyla belâ vermiştir, belki düşünürler diye.

Mevdudi'nin de dediği gibi, bu tür
belâlar, günümüzde başımızdan hiç eksik olmaz. Bu belâlar, kendini müslüman
sayan toplumların başına hep gelir. Kıtlık, salgın hastalıklar, ilmî
yetersizlik, kültürel kıtlık, ekonomik bozukluk, siyasal çöküntü, ardarda gelen
yenilgiler, rezalet üstüne rezalet, sahtekârlık, yalancılık, sapıklık,
bozgunculuk, kısaca toplumsal, politik, ekonomik ve psikolojik hastalıklar...
Biz, bu belâlılar listesinin başında yer alırız. Eğer son peygamber gelmeseydi,
her gün bir peygamber gönderilirdi bize. Biz, Nuh (a.s.) kavminden daha
inatçı, Âd ve Semud'dan daha kibirli, Firavun'dan daha azgın, Şuayb (a.s.)
kavminden daha sahtekâr, Lut (a.s.) kavminden daha günahkârız. Önceki
ümmetlerin, milletlerin yapıp da bizlerin onlara yetişemediği hiçbir suç ve
günah yok.

Kur'an, her iki zümrenin sonlarını
tasvire geçiyor. Bir tarafta kibirli, inatçı kâfirler zümresi; diğer tarafta
iman eden, şükreden, sabır gösteren müstaz'af zümre. Böylece kıssa tamamlanmış
oluyor: "Biz de onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil
kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk. Hor
görülüp ezilmekte olan o kavmi (İsrailoğullarını) de, içini (bolluk ve)
bereketle doldurduğumuz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin
İsrailoğullarına verdiği güzel söz (onların) sabırlarına karşılık yerine geldi.
Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını (binaları) ve yetiştirdikleri bahçeleri
helâk ettik." (7/A'râf, 136-137)

Allah, Firavun'dan intikam aldı; onu
ve taraftarlarını denizde boğdu. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini yalanladılar,
O'nu umursamadılar ve o âyetlere ilgi bile duymadılar. Ve helâk oldular! İman
edenleri ise –ki onlar güç ve kuvvetleri olmayan müstaz'aflardı- Allah,
Filistin'in doğu ve batı taraflarına vâris kıldı. Orası Allah'ın
bereketlendirdiği topraklardır. Allah onlara iyilik etti. Onları imamlar ve
vârisler yaptı; yeryüzünde onlara mekân verdi ve onları emreden hâkimler kıldı.

Sonuç böyle oldu. Allah'ın yardımı,
iyiliği, ezilenleredir. Allah Firavun ve kavmini rezil ve helâk etmiş; Mısır'da
yaptıkları binaları, sarayları, üretim yerlerini kökünden yıkmıştır. (4)