Fecir | Konular | Kitaplar

KARUN..

KARUN

KARUN

Zenginliğe verdiği önem, zenginliği bilimle
ilişkilendirmesi, bilimi de zenginleşmek için kullanmış olmasının yannda, bu
gücüne dayanarak insanlar üzerinde egemenlik kurmağa kalkışmasına varıncaya
kadar, herşeyiyle Karun, tam bir çağdaşımız. Karun için ekonomi simgesi
tanımlamasını yapmak yanlış olmayacaktır. Ekonomizmin ilk habercisi, ilk
uygulayıcısı; işbirlikçiliğin de. Bu özellikleri ile de diğer tağutlara göre,
çağın içinden bakıldığında, biraz daha fazla tağut görünmekte. Her cinsten
tağutun, şu ya da bu derecede örnekleri her yerde ve her çağda görülebilirken,
Karun, günümüzde nice insanı kendilerine kul yapan ve insanların kanlarını emen
emperyalizm/sömürü, kapitalizm, materyalizm gibi zulüm anlayışlarının
piri/duayeni olma şerefini (!) taşımakta. Karun'un kimliğini Kur'an'dan
öğrenelim:

"Karun, Musa'nın kavmindendi. Ama onlara karşı
azdı. Ve biz, kendisine hazinelerden öyle vermiştik ki, anahtarları,güçlü
kuvvetli bir topluluğa ağır geliyordu. Hani, kavmi ona ‘şımarma, çünkü Allah
şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet,
dünyadan payını da unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.
Yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah, bozguncuları sevmez' demişti.
O,‘bu servet, ancak, bende bulunan bir bilimden ötürü verilmiştir' demişti.
Bilmez mi ki Allah, önceleri, ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan
nice nesilleri yok etmiştir. Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz." "İşte
debdebesi ile kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler, ‘Karun'a
verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o, büyük bir hazdır' demişlerdi."
"Kendilerine bilgi verilenler de demişlerdi ki: ‘Size yazıklar olsun. İman edip
salih amel işleyen kimseye Allah'ın sevabı daha iyidir.
Ona da ancak, sabredenler
kavuşabilir." "Derken, kendisini de, konağını da yerin dibine geçirdik.
Şimdi, Allah'tan başka kendisine yardım edebilecek kimseler de yoktur. Kendi
kendisini savunabilenlerden de olamamıştır." "Daha dün onun durumuna imrenenler,
‘vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor da, azaltıyor
da. Eğer bize lutfetmemiş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki
kâfirler, gerçekten kurtuluşa erişemiyor' demeğe başladılar."
(Kasas, 76-82)

"Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da helâk
ettik. Andolsun ki Musa, kendilerine belgelerle gelmişti de onlar, yeryüzünde
büyüklük taslamışlardı. Oysa, azabımdan kurtulamazlardı."
(Ankebut,39)

"Andolsun ki Musa'yı mucizelerimiz ve
apaçık delillerle Firavun, Hâmân ve Karun'a göndermişizdir. Onlar, ‘bu, yalancı
büyücünün biridir' demişlerdi."
(Mü'min, 23-24)

Karun'un Hz. Musa döneminde yaşamış
bulunduğunu ve üstelik O'nun kavminden olduğunu, Kur'an-ı Kerim'in haberlerinden
öğrenmekteyiz. O, kendi kavmine karşı azmış, taşkınlıklar içine girmiştir.
Gösterdiği taşkınlık ve azgınlık, bu yolla kapı açtığı bozgunculuk, kendisine
bir peygamber gönderilmesi sonucunu vermiş; Hz. Musa, doğruya çağırsın diye
kendisine gönderilmiştir. Hz. Musa'nın gönderildiği kimseler olarak, Firavun,
Firavun'un ailesi ve erkânı ve Hâmân'la birlikte aynı çizgiyi taşıdığını,
büyüklenme çizgisinde bulunduğunu gösterir. Şu var ki, Karun'un "peygambere
ihtiyaç gösterici" noktaya gelmesi, Firavun ve Hâmân'dan sonradır. Gerçekte,
peygamber gönderildiğinde söz eden ayette Karun'un adı en son geçer. Oysa, bu
kimselerin helakini bildiren ayette adı ilk anılan Karun'dur; demek ki, ilk
helak edilen o olmuştur.

Ayetteki "Musa'nın kavmindendi"
ibaresi, Karun'un soyca da inanç bakımından da Hz. Musa bağlılarından olduğunu
gösterir. "Azdı"ifadesi de, özelllikle bu inanç bağlamında alınabilecek
bir tanımlamadır. Kavminden, bilen kişilerin nasihatleri de yine bu din bağının
bir başka kanıtıdır. Büyüklük taslayarak azmasının sebebi, Allah'ın verdiği
hazinelerdir. Bu verilenlerle o, ahiret yurdunu arayıp dünyadan da payını
unutmayacağına, azgınlık yolunu tercih etmiştir. Halkına gösteriş yaparak onları
etkilemeğe çalışmış, şımarıklık yapmış, Hakka karşı böbürlenmiş, yapılan
uyarılara kulak tıkamış, ihsanda bulunacağı yerde serveti ile bozgunculuğa yol
aramağa kalkışmıştır.

Bu yol üzerinde bulunan Karun,
azgınlık ve taşkınlığının doruk noktasına, "bu servet, ancak bendeki bir
bilgiden ötürü verilmiştir" sözleriyle tırmanmıştır. Çünkü, bu karşılıkr,
servetin Allah'ın ihsanı olarak verilmiş bulunduğunu ifade edenlere yönelik
olmakla, Allah'ın ihsanını red ve servetin bilgiden ötürü olduğuna inancı bir
vurgu haline dönüşmektedir. Karun'un halka karşı böbürlenişinde servete
dayanmakla kalmadığı, bilgisini de servete dayanak sayarak bir başka
böbürlenme vesilesi olarak sergilemesi söz konusudur. Karun, dünyadan daha büyük
pay almaya yönelmekte, bunun için bozgunculuğa kalkışmakta, Allah'ın
verdiğininin bir kısmını bile Allah yolunda infak etmeyi kabullenmemekte,
sağladığı başarılara bakarak şirk koşucu bir çizgiye varmaktadır. Mal sevgisi,
mala güven, daha fazlasına hırs ve tutku gösterme, eli sıkılık, mala dayalı güç
sergileme, insanlar üzerinde egemen olmak isteyiş, çıkarcı ve dünyacı tavrın
tağutlara ve tağutluklara ortam hazırlar.

Bu, nimetin musibete dönüştüğü
noktadır. Verilmiş olan nimetlerle şımaranların helâke gittiği ve götürdüğü
nokta. Gerçekte birimtihan ögesi olan servet, kula veya kullara bağlandığı,
onların güdümünde gerçekleştiğinin sanıldığı anda, Yüce Allah'ın olan ve rızık
olarak dilediği kimselere dilediğince verdiği bu şeyler, yönelim, davranım,
tutum, yorum ve uygulamalarıyla kul düzeyine indirildiğinde, artık kurtuluşun
yolu tıkanmıştır. Varlık, o takdirde güçlük ve darlık haline dönüşüvermiştir.
Karun, bu sürecin kolayca izlenebileceği bir ortamın merkez kişisi olarak
yeterli bir örnek oluşturur. Gerçekten de o, serveti bütünüyle kendi yetkinliği
içinde görmüş, edinimini kendinde olan bir bilgiye bağladığı gibi, kullanımında
da keyfîlik içinde bulunagelmiş; gösteriş yapmış, şımarmış, büyüklenmiştir. Bu,
Allah'ı dışlama olayıdır. Ama şurası var ki, servetini, kendinde bulunduğu
bilimden ötürü sayan Karun'un sahip olduğu, gerçek bilim değil; Karun'un
sanısı/zannıdır. Kur'an'a baktığımızda, bu tür bilimin, bilim giysili sanıların
belli başlı özellik ve işlevlerini gözler önüne serici şu ölçüleri elde ederiz:
Allah'ın elçilerine karşı çıkanlar, hep, bilime dayandıkları savını öne
süregelmişlerdir. Bu savlarına karşın bilim sandıkları şey, aslında kendi
zanlarıdır. Zanlar/sanılar ise, doğruyu dile getirmez, gerçeğe götürmez. Bilimi
öne sürerek, kendice bilime dayanarak herşeyi dışlama ve inkâr ile gerçekleşen
istikbar/büyüklenme süreci Karun'da böyle oluşmuştur.

Günümüz insanı da tıpkı Karun gibi,
bilime dayanarak yeryüzü üzerinde egemenlik kurmanın savaşımını sürdürmekte, bu
doğrultuda da ahiret yurdunu dışlayıcı bir büyüklenmenin içine girmiş
bulunmaktadır. Karun'un çağdaş yanlarından biri de, işte ilahî güce kafa tutucu
yapısıdır. O, ekonomiye verdiği değerle, ekonominin gel-gitleri içinde yaşayan
çağımız insanıyla çağdaşlaştığı gibi; bilim savı ve bilime yaklaşımı ile de,
tıpkı günümüz dünyasında gözlendiği üzere, yok olma eğilimine girmiş olmaktadır.
Karun'un göze çarpan bir başka çağdaş yanı da, işbirlikçi oluşudur. Gerçekten de
o, Musa kavminden olmakla birlikte, bu kavim, Mısır'da horlanan, ezilen,
köleleştirilen durumdayken; eğer bu servete sahip olmuşsa, buna olağan bir gözle
bakmak mümkün değildir. Çünkü ne ticaret yapma yetkisi, ne de zorbalık ve
benzeri yollarla servet edinme imkânı, Musa'nın kavminden olan biri için
sözkonusu değildir. Firavun'un bilgisi ve ilgisi olmaksızın böyle bir servet
edinmek mümkün olmadığı gibi, Firavun'un Musa kavminden birine bu fırsatı
vereceğine inanmak da güçtür. Ancak, kendi halkının sömürülmesi ve
köleleştirilmesi sürecinde Firavun ile işbirliğine girmiş olursa, bunun
karşılığı olarak imkân sahibi olacaktır. Bu ise, Karun'un, günümüzde örneklerini
bolca gördüğümüz bir işbirlikçi olduğu sonucunu doğurur. Ayetlerde Firavun ve
Hâmân ile birlikte sayılması da,onun Firavun'a yakınlığının, bu
işbirlikçiliğinin açık bir delili olarak alınmalıdır.

Yeryüzünde halife olarak yaratıldığı
halde, bu yetkinliğini kötüye kullanarak yeryüzünde fesad/bozgunculuk yapanlarla
yeryüzünün kendisi hesaplaşmıştır. Cezanın amel cinsinden olduğu hükmü
gerçekleşmiş, üzerinde büyüklenip duran bu tağutun defterini yer dürmüştür.
Karun'un yerin dibine batması, yerin onu yutması, yeryüzünün bu tağut ile
hesaplaşması, yeryüzünün intikamıdır.

Bir gün öncesinde Karun'un malına
özenenlerin, onun helakından ibret alması Kur'an'da zikrediliyor. Bu kıssadan
hisse alınması için önemli bir noktadır; Önce Karun'a imrenenler,
karşılaştıkları olay karşısında uyanmakta, kendilerine zenginlik verilmemiş
olmasını bir lütuf olarak görmekte ve uyanışlarını da "vay, demek ki..."
sözleriyle döne döne vurgulamaktalar. Bu iki farklı tavır, Karun'dan sonra
dünyaya gelen insanlara da önemli bir uyarıdır. Olayın bu çizgi üzerindeki
gelişmesi, özellikle, inanmış olanların mala, mülke, servete bakış açısını
eğitici ve biçimlendirici oluşuyla önemlidir. Bu gelişme, mü'minlerin gözünden
ve gönlünden dünyacı güçlenmeye imrenmeyi ve bu doğrultuda yanlış şartlanmalara
düşme eğilimini silici bir eğitim oluşturur. Mü'min, bu eğitimden geçmek,
böylesine bir eğitimle biçinmek zorundadır. Çünkü dünya hayatına ilişkin servet
kesin bir nimet gibi bakmak mümkün olmayacağı gibi, imrenileni çabalamalarla ele
geçirmek de mümkün değildir.

Kavmi, Karun'a, "ahiret yurdunu
gözet" öğüdünü verir. Ona imrenenlere de sabır tavsiye ederler; Yüce
Allah'ın sevabını hatırlatırlar. Allah da, Karun'un sonunu görmeleri üzerine
"demek ki..." diyenlerin uyanışından sonra, "Bu ahiret yurdunu,
yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz; sonuç, Allah'a
karşı gelmekten sakınanlarındır." (Kasas, 83) buyurur. Tüm bunlar, uğrunda
çaba gösterilmesi gereken, şeyin ahiret olduğunu gösterir. Yaşanılan çağın Karun
çağı, insanın servet yüzünden tağutlaşması ve tağutların para tuzağına/yemine
düşmesiyle ilgili problemler ve sonuç kapitalist eğilimlerin giderek artıp,
Karunca yaşamaya özenildiği günümüzde unutulmaması gereken dersler ve ölçüler...
İnsanı, insanın kurdu ve dünyayı da köşe dönme yeri haline getiren ekonomizm
hastalığının reçetesi... Ya bu reçete uygulanacak yada karun örneği tağutlar
karşısında acz ve imrenmeler içinde kıvranılacak ve fırsat düştüğünde de
tağutlaşmanın pençesine yuvarlanılacaktır. Bu arada da, yeryüzü affetmeyecek ve
çevre kirlenmesi ve kaynak tükenmesi gibi binbir türlü intikamın yollarına
başvuracaktır.

[1]



[1]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 288-292.