Fecir | Konular | Kitaplar

Gayba ve Meleklere İman.

Gayba ve Meleklere İman




Gayba ve Meleklere
İman
 

Meleklere iman gaybidir. Gayb: Hislerle veya
akılla bilinmeyen, görülmeyen şeydir. Mü'min gayb âlemine inanmakla yükümlüdür.[1]
Allah'ın ve Rasülünün bildirdikleri ister zahirî, isterse gaybî olsun mü'min ona
inanandır. Bazı kâfirlerin gayba iman etmediklerini, "ben gözümle göremediğim
varlıklara inanmam;  melek, cin gibi varlıklar uydurmadan ibarettir" dediklerini
biliyoruz. Gaybe iman büyük bir imtihandır. Çünkü insanlar gördükleri şeylere 
inanmak zorundadırlar. Bunlara karşı gözlerini yumamazlar. Fakat Hz. Allah'ın
imtihanı öyle değildir. İnsanların görmediği ve göremediği şeyleri yaratması ve
sonra da bunlara  ‘inanın'  demesi  büyük  bir  imtihandır.  Mü'min, 
sadece  Allah'ın ve Rasülünün haber vermesiyle onlara inanır ve teslim olur.
Mü'minlere düşen ‘dinledik ve itaat ettik' demeleridir.  Zaten,  gözüyle 
göremediğinin  varlığını  kabul etmeyenlere; akıllarını, duygularını,
düşüncelerini, rüzgârı, elektrik akımını... göremedikleri halde varlıklarını
nasıl kabul edip kendileriyle çelişkiye düştükleri sorulabilir. Böylece
görülecektir ki, onlar görmedikleri için inkâr etmiyorlar, görseler bile hakkı
kabul etmeyecek sapıklar olduklarından şeytana ve nefislerine uyarak küfrü
tercih ediyorlar.

Mü'minler gaybe inanmakla yükselme ve ilerleme
yolundaki ilk adımlarını atmış olacaklardır. İnsanlar, hevâ ve hevesinden,
hayvanlık mertebesinden ancak bu ilk adımla kurtulabilir ve gerçek insanlık
mertebesine yükselirler. Bir hayvana gaybı anlatamazsınız. O daha kıymetli de
olsa göremediğini tercih etmez; önündeki otları herşeye tercih eder. Kâinat,
mevcut olan, bilinen ve görünen varlıklardan ibaret değildir. Bu görünüp bilinen
şeylerden daha başka varlıklar da mevcuttur; ki biz bunları görmeden sadece
doğru haber üzerine verilen bilgiyle bilir ve kabul ederiz.

İnsan aklının bilinmeyen âlemleri (evrenleri)
idrak edememesi, onların mevcudiyetinin inkârını gerektirmez. Bu konuda mü'mine
düşen; işi, akıl kuvvetinin üstündeki diğer kudrete (doğru habere) bırakmasıdır.
Mü'minin, öğrenmek istediklerini Alîm ve Habîr olan, görüneni ve görünmeyeni,
gizli ve âşikârı bilen Allah'tan ve O'nun Rasülünden öğrenmesi lazımdır. Fakat
eskiden olduğu gibi, bugün de materyalist kafalılar Allah'ın ilmini
önemsemeyerek, insanoğlunu gerilere, hayvanlık mertebesine götürmek
istemektedirler.

Müşrikler Allah'a şirk koşarlarken,
bazıları görünen maddi cisimleri, bazıları da görünmeyen manevi cisimleri 
Allah'a eş  tutuyorlardı. İşte, mü'minin melek kabul ettiği varlığı müşrikler
tanrı, tanrı çocukları veya tanrı kızları olarak kabul edebilmektedir. Mü'min,
onların dişi veya erkek olmadıklarına inandığı gibi,  o meleklerin  kendi nam ve
hesaplarına hiç bir yetkiye sahip bulunmadığına da inanır. Onlara tapmak,
onlardan yardım beklemek insanlar için küçüklük olur. Çünkü ilk insanın
yaratılışında Allah, onları Adem (a.s.)'in önünde secde ettirdi.
Ve Hz. Adem'e onlardan fazla bilgi
verdi. Sonra da Hz. Adem'i kendisine halife yaptı. İnsan için, kendisine secde
etmiş bir mahluktan yardım istemek ve ona tapmaktan daha büyük bir zillet olur
mu?

Mü'min, sadece meleklere değil, gaybi
olan ne varsa hepsine Allah ve Rasülünün bildirdiği şekilde iman eder.



"Onlar ki, gaybe inanırlar,
namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak
ederler." (Bakara: 2/3)

Meleklere inanan bir müslüman,
meleklerin kendisini takip ettiğini, gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin
yazıldığını bilir. Ve bu bilinçle davranışlarına çeki düzen verir. Böylece,
meleklere olan inancımız bizi kötülük ve günah yapmaktan vazgeçirir.[2]

 





[1] Bkz.Bakara:
2/3.





[2] Ahmed
Kalkan, İslam Akaidi: 122-123; Ahmed Kalkan, Kur'an Kavrma Tefsiri.