Fecir | Konular | Kitaplar

Câmi

Câmi

Câmi:

Arapça cem' (c-m-a) kökünden
türeyen, "toplayan, bir araya getiren" anlamındaki câmi kelimesi, başlangıçta
sadece Cuma namazı kılınan büyük mescidler için kullanılan "el-mescidü'l-câmi'"
tâbiri, Taberânî'nin bir rivâyetine göre bizzat Hz. Peygamber tarafından da
kullanılmıştır.
Hicrî IV. Milâdî X. yüzyılın
başlarında "câmi" kelimesinin tek başına, mescid anlamında kullanılmaya
başlandığı bilinmektedir. Daha sonra, içinde Cuma namazı kılınan ve hatibin
hutbe okuması için minber bulunan mescidler câmi, minberi bulunmayan yani Cuma
namazı kılınmayan küçük mâbedler ise sadece mescid olarak anılır olmuştur.
Ancak, Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ'ya Cuma kılınmalarına ve
çok büyük olmalarına rağmen mescid denilmektedir (bkz. 17/İsrâ, 1; 9/Tevbe,
108).
Zeccâc, Hz. Peygamber'in,
"yeryüzü bana -teyemmüm için- temiz ve mescid kılındı" hadisini delil
göstererek ibâdet edilen her yerin mescid olduğunu söyler. "Allah'ın
mescidlerinde O'nun adının zikredilip anılmasına engel olan ve mescidlerin harap
olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır?!..." (2/Bakara, 114) âyetini de
"Allah'ın dinine muhâlefet edenden daha zâlim kim olabilir?" şeklinde açıklar (Lisânü'l-Arab,
"scd" md.).
Kur'an'da Ashâb-ı Kehf'in
üzerine yapılan binânın mescid olarak zikredilmesi (18/İsrâ, 21), ehl-i kitabın,
peygamber ve azizlerin kabirleri üzerine yaptıkları binâları bu şekilde
adlandırdıklarını ve bunların içinde ibâdet ettiklerini gösterir. Nitekim Ümmü
Habîbe ve Ümmü Seleme Habeşistan'a hicret ettiklerinde resimlerle süslenmiş
böyle mescidler görmüşlerdir. Bu durumu Hz. Peygamber'e haber verince Rasûlullah
(s.a.s.), hıristiyanların, içlerinden sâlih bir kişi öldüğünde onun kabri üstüne
mescid inşâ ettiklerini ve içine resimler yaptıklarını, bu kişilerin kıyâmet
gününde mahlûkatın en kötüleri olacağını belirtmiş, bu hareketlerinden dolayı
yahûdi ve hıristiyanları lânetlemiştir (Buhârî, Salât 45, 54; Müslim, Mesâcid
16-23). Peygamber lisanıyla lânetlenmesine ve dinin yasaklamasına rağmen sâlih
kabul edilen bazı kabirlerin üstüne veya kabrin içinde kalacağı şekilde yanına
mescidler yapıldığına İslâm tarihinde çokça şâhit oluyoruz. Eyüp Sultan, böyle
kabul edilebilir mi, tartışılabilirse de, Konya Mevlânâ câmimi/müzesi buna tipik
bir örnektir. Nice câmilerin bahçesinde ve hatta içinde kabirler
görülmektedir.
Osmanlılar döneminde pâdişahlar
tarafından inşâ ettirilen büyük câmilere "selâtin câmileri", vezirler ve
diğer devlet ricâli tarafından yaptırılan orta büyüklükteki câmilere bânîsinin
adına izâfeten sadece câmi, küçük olanlara da mescid denilmiştir. Mescidlerin
Cuma namazı kılınan câmiye dönüştürülmesi ise berat ve izinle olmaktaydı. "Namaz
kılınan yer" demek olan "musallâ", Hz. Peygamber döneminde bayram
ve cenâze namazı kılınan yerler için kullanılmıştır. Yol boylarında üstü açık
mescidlere ise Farsça'dan Türkçeye geçen "namazgâh" denilmiştir.