Fecir | Konular | Kitaplar

8) Allâmu'l-Guyûb

8

8)
Allâmu'l-Guyûb:

Gaybleri en iyi bilen demektir. Yalnız Allah için kullanılan bir sıfattır.
Allah'ın sonsuz ilmini ifâde eden bu terkibin tam olarak anlaşılabilmesi için,
onu meydana getiren "Allâm" ve "Guyûb" kelimelerinin açıklanması gerekir.
"Allâm";
A-li-me (bildi) fiilinden türemiş, mübâlâğa ifâde eden bir isim olup; "en çok
bilen, her şeyi hakkıyla bilen" demektir. Bu isim Allah'a mahsus bir sıfattır,
mahlûklara verilemez. Bir kimseye, bilgin manasında âlim demek caizdir. Üstün,
çok bilen mânâsında "allâme" denmesi de mümkündür. Hatta Allah için kullanılan
"alîm" ismi, Allah'ın herhangi bir ilim öğrettiği kimseye -yalnızca öğrettiği
ilimle ilgili olarak- verilebilir. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Yusuf (a.s.)'ın
Melike şöyle dediğini görmekteyiz:

"Beni yerin hazineleri üzerine görevlendir. Çünkü ben, hem çok iyi bir koruyucu
hem de çok iyi bilen (alîm)im, dedi."
(Yusuf: 12/55).
Hz.
Yusuf (a.s.), Allah'ın kendisine öğrettiği ilimleri çok iyi bilmesi, rüyaları
tevil etmesi ve Allah'ın izniyle gaybtan haber vermesiyle de "alîm" idi.[1]

Ancak, Allah'tan başkasına "allâm" demek câiz değildir. Zira bu kelimenin ifâde
ettiği mânâ "herşeyi en iyi bilen"dir. Buradaki "her şey"in içine insan aklının
alamayacağı veya yalnızca Allah'ın bildirmesiyle bilebileceği gayb ve gaybe ait
haberler de girer.

"De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur. Ne zaman
dirileceklerini de bilmezler." (Neml:
27/65)
"Gaybı
bilen (Allah), kendisine ait gayba kimseyi muttali' kılmaz."
(Cinn: 72/26).
Buna
göre, ilmi çok az, bilmediklerinin sayısı bildiklerinden çok daha fazla olan
insana "allâm" denilmesi düşünülemez.
"Guyûb"
kelimesi de "gayb" kelimesinin çoğuludur. "Gayb"; içinde ne olduğu bilinmeyen
her yer ve arkasında ne olduğu bilinmeyen her mevkîdir. Zihinlerde mevcut olsa
da göze görünmeyen nesneler de "gayb" sayılır. "Gaybdan bir ses duydum" demek,
"görmediğim bir yerden ses duydum" demektir. Başka bir ifâdeyle "gayb"; "His ve
ilimde veya mevcudiyette hazır olmayandır."[2]

O
halde, bir kimsenin, duvar arkasında ne olduğunu bilmediği şey onun için gaybdir,
ama bunu bilen için gayb sayılmaz. Birinin zihninden geçenler sahibi için gayb
olmasa da başkaları için gaybdır. Beş duyu ile bilinmeyen ve akılların da idrâk
edemediği, ancak peygamberlerin haber vermesiyle bilinen gayb; delili bulunan ve
muttakîlerin iman ettiği gaybdır. Kur'an'da: "O kimseler ki, gayba iman
ederler" (Bakara: 2/3) âyetinde geçen gayb bu çeşit gayb olur, inkârı
küfürdür.[3]

Allah Teâlâ ve sıfatları, meleklerin ve cinlerin varlığı, Cennet ve Cehennem vb.
konular bu tür gaybdandır. Bir de kıyâmetin ne zaman kopacağı, ölümden sonra
dirilmenin mâhiyeti vb. gibi delili bulunmayan, yalnızca Allah'ın bildiği ve
hiçbir kimseyi muttalî kılmadığı gaybler vardır.
"Gaybın
anahtarları O 'nun yanındadır. Onları ancak O bilir."
(En'âm: 6/9)
Buna
göre "Allâmü'l-guyûb" şöyle tarif edilebilir: "Bütün gaybları en iyi bilen".
Gerek önceden vuku bulmuş olsun, gerek şu anda vuku bulmakta olsun ve gerekse
vukuu devam etmekte olsun; ezelden ebede kadar meydana gelmiş ve gelecek her
şeyi en iyi bilendir. Bu, O'nun ilim sıfatının gereğidir:

"O, görüleni de, görülmeyen (gayb)i de bilen yücelerin yücesidir."
(Ra'd: 13/9).

"De ki; "Allâmü'l-guyûb olan Rabbim, batılı hak ile ortadan kaldırır."
(Sebe': 34/48).
Onun
ilmi her şeyi kuşatmıştır. O'nun ilminin dışında hiç bir şey yoktur:
"Gaybın
anahtarları O'nun katındadır, onları ancak o bilir. Karada ve denizde olanı
bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu -ki apaçık
kitaptadır- ancak O bilir." (En'âm: 6/59).

Geçmişte olanları bildiği gibi gelecekte olanları da bilir. Küll'ü bildiği kadar
cüz'ü de bilir:

"Allah: Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara; beni ve annemi Allah'tan başka
ilâhlar edinin, dedin?! deyince: ‘Hâşâ, hak olmayanı söylemek bana yaraşmaz;
eğer söylemişsem şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, içinde olanı bilirsin, ben
Sende olanı bilmem. Şüphesiz "Allâmü'l-guyûb" Sensin' der."
(Mâide: 5/116)
Şu
anda kullarının neler yaptıklarını, münâfıkların mü'minler aleyhindeki
plânlarını bilir, onların bu düzenlerini suya düşürür:

"Münâfıklar; Allah'ın onların sırlarını ve gizli toplantılarını bildiğini, O'nun
"Allâmü'l-guyûb" olduğunu bilmiyorlar mı?"
(Tevbe: 9/78).

"De ki; "Allâmü'l-guyûb" olan Rabbim, batıl hak ile ortadan kaldırır."
(Sebe': 34/48)

Peygamber (s.a.s.), istihârede bulunurken şöyle duâ ederdi:

"Allah'ım! Senin ilminle Senden hayır diliyorum; Senin kudretinle Senden güç ve
kudret istiyorum. Ve Senin büyük fazl-u kereminden istiyorum. Çünkü Senin her
şeye gücün yeter, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilmem ve Sen 'Allâmü'l-Guyûb'sun."[4]

Her
şey O'nun ilm-i ezelîsinde bir tertîp üzere mevcuttur, oluşlar bu tertîbe
göredir. Şüphesiz bu O'nun sonsuz ilminin bir neticesidir. O'nun bu ilmi,
ezelden ebede doğru değişmeden devam edip gider.[5]


[1]
el-Ezherî, "Tehzîbü'l-Luğa", Mısır 1964, A-l-m
maddesi.

[2]
Râgıb el-Isfahânî, Müfredât, Gayb maddesi; el-Ezherî,
a.g.e. A-L-M maddesi.

[3]
Râgıb el-Isfahânî, a.g.e., Gayb maddesi.

[4]
Buhârî, Teheccüd, 25.

[5]
Halid Erboğa, Şâmil İslâm Ansiklopedisi: 1/123.