Fecir | Konular | Kitaplar

Mihrâb

Mihrâb

Mihrâb:

Mihrab, câmide imamın namaz
kıldırdığı yerin adıdır. Câmi ve mescidlerde, kıble tarafına isabet eden duvarın
ortasında, câmiye ilâve edilen hücre demektir. Mihrabın zemini, yanlış bir âdet
olarak câminin zemininden biraz yüksekçedir. Kur'an'da biri çoğul (mehârib)
olmak üzere beş yerde geçen "mihrâb" kelimesi, dilcilerin çoğuna göre mescid
anlamındadır. Makrizî, Mısır'da bazı mihraplardan söz eder ki, bununla
mihrapları olan musallâları kasdetmektedir.
Tarih içindeki anlamı ve
terimleşmesiyle mihrab, mesciddeki ibâdetlerin odak merkezi olup imamın şahsında
tüm cemaat mihraba çıkar. "Mihrab" kelimesi, "harb" ile aynı kökten gelir.
Kelime anlamı; "savaş alanı ve harb mekânı" demektir. Mihrab, tâğûta, şeytana,
hevâ ve hevese, azgınlaşan nefse karşı savaş verilen yerdir. İnsanın, mihrabın
hakkını vermesi, dünyevî eğilimlere, meşgalelere ve şeytanî güçlere karşı savaş
hali içinde olması demektir.
Namaz kılan bir mü'min, bir
bakıma günde beş kez muhârebe/savaş meydanına çıkmakta ve "Allahu ekber!"
sloganını dilinden düşürmeyerek nefsiyle ve şeytanla kıyasıya savaşmaktadır.
Zaten; ilâhlaştırılmaya meyyal olan nefisleri ayaklar altına almadan,
putlaştırılan dünyaya ve onun nimetlerine karşı âhireti tercih etmeden, şeytana
ve onun askerlerine karşı kin duymadan, Allah'ın dışında ilâhlık ve rablık iddia
eden bütün otoriteleri reddetmeden kılınan namaz beyhûdedir. "Yalnızca Allah'a
ibâdet edeceğine ve yalnızca O'ndan yardım dileyeceğine" dair söz verdiği halde;
sahte ilâhlara kullukta bulunmaya, onları alkışlamaya devam eden, Allah'ın
dışındaki fâni varlıklardan medet bekleyen kimse havanda su dövüyor demektir.

Bu yüzden, namaz kılan her
mü'min; her kıyâmında, her rükû ve sücûdunda ve her kuûdunda, Allah adına
Allah'ın düşmanlarına karşı zafer kazandığının şuurunda olmalıdır. O, yalnızca
Allah'ın huzurunda divan durmakla, karşısında el ovuşturulan sahte ilâhlara
karşı zafer kazanmaktadır. O, yalnızca Allah'ın huzurunda secdeye varıp toprağa
yüz sürmekle, eli eteği öpülen, önünde yerlere kapanılan cibt ve tâğutlara karşı
zafer kazanmaktadır. O, yalnızca Rabb'inin huzurunda huşû ile diz çöküp
oturmakla, aşırı ta'zim edip putlaştırılan her türlü güç ve kudret sahibine
karşı zafer kazanmaktadır.
Esasen namaz, baştan sona bir
cihad ve muhârebedir; nefse, şeytana, tâğuta ve Allah düşmanlarına karşı...
Zaten namaz, "salâ" kökünden türemiş olup "patlama ve parlama" anlamına gelir.
Dolayısıyla namazın özünde, Allah düşmanlarına karşı bir patlama ve nefret ilânı
vardır. Namazla düşünce planında mağlup edilen düşmanlar, pratik hayatta daha
kolay yenilecektir. Namazda nefsini yenemeyen; nefislerin hâkimiyeti esasına
dayanan câhiliyye düzenini nasıl mağlup edebilir? Namazda şeytanı yenemeyen;
şeytanın ordularıyla nasıl baş edecektir? İşte bu açıdan bakıldığında namaz;
hayatın hiçbir ânında durması mümkün olmayan fikrî ve fiilî cihad için bir
hazırlıktır. Namazını gerçekten ikame eden bir mü'min, cihad ve tebliğ için
gerekli heyecan ve enerjiyi ancak namazda bulacaktır. Kendisini namazla
yenileyecek, imanını namazla güçlendirecek, davranışlarını namazla ıslah
edecektir. Nihayet mü'min; namazla enerjik bir İslâm kavgacısı olacaktır.
"Namaz"la "mihrab" arasında
sıkı bir bağ sözkonusudur. Dolayısıyla, cemaat halinde saf bağlayarak mihraba,
yani savaş meydanına çıkan mü'minler, psikolojik ve fikrî olarak cihada
hazırlanmaktadırlar. Safların dosdoğru ve arada boşluk bırakmaksızın
düzenlenmesi, omuz omuza namaz kılmanın teşvik edilmesi, imamın düzen ve tertip
konusunda sürekli cemaati uyarması, rükû ve secdeye giderken, kalkarken imamdan
önce hareket edilmemesi, bu ve benzeri konularda imama harfiyyen uyulması...
tümüyle askerî bir disiplin içinde cereyan eder ve müslümanları pratik olarak
cihada hazırlar. Hz. Peygamber'in, Mescid-i Nebevî'de Habeşlilerin mızrak
oyununa müsaade etmesi; cemaat namazı-câmi-mihrab ilişkisini ortaya koyması
bakımından oldukça anlamlıdır.
Böylece câmiler; mü'minlerin
fikren ve fiilen cihada hazırlandıkları, örgütlenip tebliğ ve cihad alanlarına
sevkedildikleri merkezler olur. Günümüzde câmilerin ve cemaat namazlarının bu
fonksiyonunu gerçek anlamda yerine getirmesi halinde, her câmi bir devrim
merkezi ve cemaat bir devrim müfrezesi olacaktır. İşte o zaman: "Zulmetmekte
olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."
(26/Şuarâ, 227) (11)