Fecir | Konular | Kitaplar

İman Kardeşliği

İman Kardeşliği

İman Kardeşliği

İzzet ve şeref sahibi olan
İslâm Milleti'nin oluşumunda iman kardeşliği esastır… İzzetin kendilerine aid
olduğu muvahhid mü'minler,[1]
İslâm kardeşliklerini, kan ve soy bağı üzere değil, iman ve Tevhid bağı üzere
kurmuşlardır!.. İnsan kullarını yalnızca kendisine ibadet etsinler diye ya­ratan
Allah Teâlâ,[2]
insanlar arasında katıksız iman edenleri kardeş ilân buyurmuş ve ancak
mü'minlerin kardeş oldukları beyan etmiştir:
"Mü'minler, ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'dan korkup
sakının. Umu­lur ki, esirgenirsiniz." (Hucurat, 49/10)
İman kardeşliğini, yegâne
önderimiz ve hayat örneği­miz Rasulullah (s.a.s.) uygulamalı bir şekilde
örneklemiştir… Her muvahhid mü'minin diğer mü'minlerle kardeşliği gibi,
kendisinin de muvahhid mü'minlerle kardeş olduğunu beyan buyurmuştur…
Urve (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Ebu
Bekr'den Aişe'yi nikâhlamak için istedi.
Ebu Bekr (r.a.), Rasulullah'a:
- Sen benim, Allah'ın
dininde ve Kitabında kardeşimsin. Bu cihetle Aişe, sana helâldır."[3]
dedi.
Emirü'l-mü'minin İmam Ömer
(r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'den umre
için izin istedim. Bana, izin verdi ve:
"Kardeşçiğim, bizi de duada
unutma!" buyurdu.
Bana, öyle bir söz söylemiş
oldu ki, onun yerine bütün dünyaya sahib olmam beni o kadar sevindirmezdi.[4]
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.)
böyle idi! O, ümmetiyle iman ve İslam kardeşliği bağını, olması gerektiği
sağlamlıkta ve emrolunduğu gibi gerçekleştirmişti… O'na ve Allah'dan
getirdiklerine katıksız iman eden ümmetinin muvahhid mü'min ferdleri de, O'nun
gibi yapmış ve mü'min müslümanlar arasında iman kerdeşliği bağını esas kabul
ederek, bu bağı olanca imkânlarıyla sağlamlaştır­mışlardı…
İbn İshak (rh.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.),
(Bedir'den) esirleri getirdiği zaman ashabı arasında onları dağıttı ve:
"Esirlere iyi davranın!"
buyurdu.
Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'ın
ana-baba bir kardeşi Ebu Aziz b. Umeyr b. Hişam, esilerin içinde idi.
Ebu Aziz şöyle dedi:
- Kardeşim Mus'ab b. Umeyr ve
Ensar'dan bir adam, bana vardılar. Ensar'dan olan adam, beni esir ediyordu.
Mus'ab, Ensarî'ye dedi ki:
- Ellerini sıkı tut! Çünkü onun
annesi mal sahibidir. Umulur ki o, senden onu kurtarmak için sana fidye verir!
Mus'ab b. Umeyr, Ebu Aziz'i
esir eden Ensar'dan Ebu Yeser'e bir şey söylediği zaman, Ebu Aziz, ona dedi ki:
- Senin ev sahibin bu mudur?
Mus'ab, ona şöyle dedi:
- Benim kardeşim odur, sen
değilsin!
Bunun üzerine onun annesi,
Kureyş esirlerine karşılık verilen en yüksek fidyeyi sordu.
Ona, denildi ki:
- Dört bin dirhem.
Bunun üzerine dört bin dirhemi
gönderdi ve onun fid­yesini ödemiş oldu.[5]
Millet-i İbrahim ve Ümmet-i
Muhammed olan muvahhid mü'minler, kadın olsun, erkek olsun, dünyanın hangi
bölgesinden ve hangi ırktan, hangi renkten, hangi dilden, hangi kavimden olursa
olsunlar, birbirlerinin iman kardeşi ve İslâm dostlarıdırlar… ümmetin bütün bir
vücûd gibidir… Birbirlerini sevmede, saymada, hukukunu koru­mada, canına, malına
ve ırzına sahib çıkmada, parçalanmaz bir bütünlük arzeder… Bütün muvahhid
mü'minler böyle inanır ve böyle davranırlar… Rabbleri Allah, böyle emretmiş,
önderleri Rasulullah (s.a.s.), böyle öğret­miştir…
Numan b. Beşir (r.a.)'ın
rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
"Bütün mü'minleri,
birbirlerine merhamet, muhab­bet, lütuf ve yardımlaşma hususlarında sanki bir
vücûd misali görürsün! O vücûdun bir organı hastalanınca, vü­cûdun diğer
kısımları birbirlerini hasta organın elemine –uyku-suzlukla hararete- ortak
olmaya çağırırlar."[6]
Numan b. Beşir (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Mü'minler, bir tek adam
gibidir. Başı ağrısa, cesedin sair yerleri humma ve uykusuzlukla ona (iştirake)
çağrışırlar."
Devamı olan rivayette Numan b.
Beşir (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Müslümanlar, bir tek adam
gibidir. Gözü ağrısa, bü­tün vücûdu ağrır. Başı da ağrısa, bütün vücûdu ağrır."[7]

Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Mü'min, iman ehli yanında,
cesed üzerinde baş gibidir. Cesed, nasıl ki, başta olandan dolayı ızdırap
duyarsa, mü'min de iman ehli için öyle elem duyar."[8]
Ebu Musa (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurdu:
"Mü'min ile mü'min
(birbirlerine karşı) duvar gibidir. Birbirini sımsıkı tutarlar."
Bunu söylerken, parmaklarını
birbirine geçirip sımsıkı kilitledi.[9]

Hubeyb b. Hiraş (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurdu:
"Müslümanlar kardeştir.
Takva hariç, hiçbirinin diğe­rinden üstünlüğü yoktur."[10]

Yegâne önderimiz Rasulullah
(s.a.s.)'in bu buyrukla­rından apaçık anlaşıldığı gibi, nasıl ki, iman bir
bütündür ve parçalanmaz ise, mü'minler de iman kardeşliği bakımın­dan bir
bütündürler ve asla parçalanmayı kabul etmemeli­dirler…
Bütün mü'minler, birbirlerinin
velileri, yani kardeşleri, dostları ve yardımcılarıdırlar… Muvahhid mü'minlerin
birbirlerinin üzerinde velayet hakkı vardır… Onlar, iyilik ve takva üzere
yardımlaşır, hayırda yarışırlar… Bütün yeryü­zünde huzur ve barışı sağlamak için
iyiliği emreder, kötü­lükten sakındırırlar… Mazlum kardeşleri olan mü'min
müslümanların zulümden kurtulmaları için kendilerine yardımcı olurken, zulmeden
müslüman kardeşleri ortaya çıktığında onların zulmünü engellemek, onları ıslâh
etmek üzere onlara karşı durup bu zulümden vazgeçirir, böylece onlara da yardım
etmiş olurlar… Ümmetin derdiyle dertle­nir, İslâm Milleti'nin yaralarını sarmaya
gayret ederler…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Mü'min erkekler ve mü'min
kadınlar, birbirlerinin ve­lileridirler. İyiliği emreder, kötülükten
sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Rasulüne
itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bun­lardır. Şübhesiz
Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe, 9/71)

İbn Mes'ud (r.a.)'ın
rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Kim ki, sabahleyin
kalkarken düşüncesi Allah'dan başka bir şey olursa, onun, Allah'ın hoşnudluk ve
yakınlığından nasibi yoktur.
Kim ki, sabahleyin kalkarken
müslümanların sıkıntıla­rını kalbinden hissetmezse, onlardan değildir."[11]

Enes (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurdu:
"Ey mü'min, sen, mü'min
kardeşine zalim iken de, mazlum iken de yardım et!"
Sahabîler:
- Ya Rasulallah, şu mazlum olan
kişiye yardım edebi­liriz. Fakat o zalime nasıl yardım ederiz? diye sordular.
Rasulullah:
"Zalimin iki elinin üstünü
tutarsın (yani onu, zulmün­den men'edersin)."[12]

Muvahhid mü'minler, mü'min
müslümanlar kardeşle­rine yardım ederken, kendilerinin ihtiyacı olan yardımı
muvahhid mü'min kardeşlerinden beklerler… Şirk ve küfür ehlinden yardım talebi
etmezler… Yardımı, yalnızca Allah'dan ve O'nun salih mü'min kullarından
beklerler… Allah'ın salih kulları, Allah'ın rızası için ve Allah'ın emrettiği
gibi, diğer salih mü'min kardeşlerinin yardımına koşarlar… İman kardeşli­ğinin
gereği budur!..
Rasulullah (s.a.s.)'in zevcesi
Aişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Bedir
tarafına yola çıktı. Harratu'l-Vebera'ya varınca kendisine bir adam yetişti ki,
bu adamın cür'et ve cesareti söyleniyordu. Bu sebeble Rasulullah (s.a.s.)'in
ashabı, onu gördükleri vakit sevindiler.
Rasulullah (s.a.s.)'e
yetişince, O'na:
- Sana tabi olmak ve seninle
beraber yer almak için geldim, dedi.
Rasulullah (s.a.s.), kendisine:
"Allah'a ve Rasulüne iman
ediyor musun?" diye sordu.
- Hayır! dedi.
"Öyle ise, dön! Ben, asla
bir müşrikten yardım ala­mam!" buyurdu.
Sonra gitti. Ağacın yanına
vardığımızda o adam, Rasulullah (s.a.s.)'e yine yetişti ve O'na ilk defa
söylediği gibi söyledi. Rasulullah (s.a.s.) de, ona ilk defa söylediği gibi
söyledi.
"Öyle ise, dön! Ben, aslâ
bir müşrikten yardım ala­mam!" buyurdu.
Sonra döndü. Ve Rasulullah
(s.a.s.)'e Beyda'da yetişti. O da, ilk defa dediği gibi:
"Allah'a ve Rasulüne iman
ediyor musun?" diye sordu.
Adam:
- Evet! cevabını verdi.
Rasulullah (s.a.s.), ona:
"O hâlde yürü!" buyurdu.[13]

İman ve İslâm'ın kopmaz,
eskimez ve pörsümez sapa­sağlam bağıyla birbirine bağlanan ümmetin muvahhid
mü'min ferdleri, birbirlerini sevmek, birbirlerinin kadr-u kıymetini bilmek ile
mükelleftirler… Bu hâl, onların katık­sız imanlarından kaynaklanmaktadır…
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Siz, iman etmedikçe cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) iman etmiş olamazsınız."[14]
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Birbirinize hasedlik
çekmeyin. Müşteri kızıştırmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize sırt
çevirmeyin. Biri­niz, diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın.
Kardeş olun ey Allah'ın
kulları!
Müslüman, müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkir etmez. (Üç defa
kal­bi-ne işaret ederek) takva, şuradadır. Kişiye kötülük namına, müslüman
kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı,
müslümana haramdır."[15]

Mü'min müslümanların kardeşler
olduğunu ve bu iman kardeşliğinin bağlarının çok sıkı olmasının gereğini
defalarca beyan buyuran önderimiz Rasululllah (s.a.s.), bu bağın gevşememesi ve
hiçbir zaman çözülmemesi için bü­tün önlemleri almıştır… İlk sözlerini beyan
buyurduğu andan, kıyamet anına kadar iman kardeşliğine herhangi bir zarar
gelmemesi için ne gerekiyorsa beyan buyurmuştur… İlmi, bütün zamanları ve
mekânları kuşatan Rabbimiz Al­lah'ın bildirmesiyle bilip bildiren Rasulullah
(s.a.s.), Allah'ın izni ve yardımıyla oluşan iman kardeşliğine sahib
çıkılma­sını, bunun hiçbir zaman bozulmamasını ümmetine vasi­yet etmiştir…
Cabir b. Abdullah el-Becelî
(r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Vedâ
Haccı'nda bana:
"İnsanları sustur da
dinlesinler!" diye emretti.
İnsanlar, sükût ettikten sonra:
"Benden sonra birbirinin
boyunlarını vuran kâfirlere dönmeyin!" buyurdu.[16]

Ümmet-i Muhammed'in her
muvahhid mü'min ferdi­, iman kardeşliği hukukunu canı gibi kıymetli bilip
ko­rumalıdır… Mü'minlerin kardeşliğine ve müslümanların birbirlerine olan
velayet hakkına asla bir zarar gelmemeli­dir… Allah'ın ipine sımsıkı sarılan
İslâm Milleti'ni bu ipten koparıp parçalayan ve iman kardeşliği hukukunu
zedeleyen fitnelerin başında, ırkçı-milliyetçi duyguların akîde hâline gelmesi
yer alır… Müslüman olmuş ve iman bağlarıyla birbirlerine sımsıkı bağlanmış,
mü'min kardeşler olmuş kavimlerin, kendi ırklarını yüceltip diğer ırkları
aşağılamak, dolayısıyla o ırklara mensub olan mü'min kardeşlerini ha­kir görmek
suretiyle ümmeti parçalamak en korkunç bir fitnedir… Böyle korkunç bir fitneye
iştirak edenler, ırkçı-milliyetçi duygularla, kendi ırkından olmayan diğer
mü'min müslümanların kanını helâl görebilme cinayetini işler… Böylece haktan
sonra batıla dönmüş olur…
İşte bu inancı sebebiyle fıska
düşer ve topukları üzere gerisin geriye küfre dönmüş olur… Yalnızca kendi
ırkından olmadıkları için ve kendi ırkının yüceliğine inanarak, diğer mü'min
müslümanların katledilmesini helâl görmek, onla­rın öldürülmesini gerektiren
ciddî bir sebebi ve tevili olma­dığı hâlde onları, bu sebebten dolayı öldürmek,
insanı iman ve İslâm dairesinde bırakmaz…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Kim bir mü'mini kasıtlı
olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir.
Allah, ona gazablanmış, onu lânetlemiş ve ona büyük bir azab hazır­lamıştır."
(Nisa, 4/93)
Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'ın
rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'dan başka (ibadete
layık) ilâh bulunmadığına ve benim Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet etmekte olan
müslüman bir kimsenin kanı helâl olmaz, ancak şu üç şeyden biri ile helâl olur:
Maktülün hayatı karşılığında
öldürülmesi (kısas).
Zinâ edenin evli (veya dul)
olması (recm).
İslâm Dini'nden çıkıp
müslüman cemaatını terk etmesi (irtidad)."[17]

Irkçı-milliyetçi duygular,
kendi kavminin diğer ka­vimlerden üstün olduğu inancı ve bunun harekete
dönüş­mesi cahiliyye adetlerindendir… Bu cahilî inanç, iman kar­deşliğinin en
vahşî düşmanıdır… Ümmeti, birbirine düşüren ve müslümanların birbirinin
boyunlarını vurup kanla­rını dökmelerine sebeb olan en amansız fitnedir…
Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Müslümanlara sövmek, fısk,
onunla savaşmak küfür­dür."[18]
Hadis-i Şerifin şerhinde şöyle
denilmektedir:
"Bir müslümana haksız yere
sövüp saymak, bi'l-icma' haramdır. Bu işi yapan fasıktır. Cezası, te'dib
olunmaktır. Haksız yere müslümanla kavga ve çarpışma yapan ise, ehl-i hak
müslümanlara göre, dinden çıkmak mânâsına küf­retmiş olmaz. Ancak müslümanla
harbetmesinin helâl ol­duğuna inanırsa, o zaman dinden çıkar.
Müslümanların birbirlerini
öldürmelerini helâl i'tikad etmek küfürdür. Meğer ki, te'vil ile ola."[19]
Gerek İslâm düşmanlarının
yardımı ve kışkırtmasıyla, gerekse hevalarına uyarak müslüman kardeşlerine silah
çekip onları öldürenler, müslümanların saflarından ayrıl­mışlardır…
Abdullah İbn Ömer
(r.anhuma)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyurur:
"Her kim biz müslümanlara
silah çekip kıtal ederse, ar­tık o kimse biz müslümanlardan değildir."[20]



[1]
Bkz. Münafikun, 63/8.


[2]
Bkz. Zariyat, 51/56.

[3]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'n-Nikâh, B.11, Hds.18.

[4]
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Vitr, B.23, Hds.1498. Sünen-i İbn Mace,
Kitabu'l-Menasik, B.5, Hds.2894. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, B.1,
Hds.3795. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.29. C.2, Sh.59.


[5]
İbn Hişam, A.g.e., C.2, Sh.385. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, C.3,
Sh.461-462.

[6]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Edeb, B.27, Hds.41.

[7]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.17, Hds.67.

[8]
Abdullah İbnü'l-Mübarek, Kitabu'z-Zühd, Çev. M. Adil Teymur, İst. 1992,
Sh.171, Hds. 693. et-Taberî, A.g.e., C.7, Sh. 509. İbn Kesir, Hadislerle
Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, C.13, Sh. 7409. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C.5,
Sh.340)'dan.

[9]
Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salat, B.88, Hds.124. Kitabu'l-Edeb, B.36, Hds.56.
Kitabu'l-Mezalim, B.5, Hds.7. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla,
B.17, Hds.65. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.18, Hds.1993.
Sünen-i Neseî, Kitabu'z-Zekat, B.67, Hds.2550.

[10]
İmam Suyutî, A.g.e., C.3, Sh.406, Hds.3793 (9211). Taberânî,
Mu'cemu'l-Kebir'den. İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7421.

[11]
İmam Suyutî, A.g.e., C.3, Sh.331, Hds. 3570 (8453). Hakim, Müstedrek'ten.
Ayrıca bkz. Taberânî, A.g.e., C.2, Sh.323, Hds.625.

[12]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Mezalim, B.4, Hds.5. Kitabu'l-İkrah, B.7, Hds.12.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.16, Hds.62. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'l-Fiten, B.58, Hds.2356. Sünen-i Dârimî, Kitabu'r-Rikak, B.40,
Hds.2756.

[13]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B.51, Hds.150.Sünen-i Tirmizî,
Kitabu's-Siyer, B.10, Hds.1601.

[14]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.22, Hds.93-94. Sünen-i Ebu Davud,
Kitabu'l-Edeb, B.142, Hds.5193. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İsti'zan
ve'l-Adab, B.1, Hds.2828. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Edeb, B.11, Hds.3692.
Mukaddime, B.9, Hds.68. İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B.448, Hds.979-981.



[15]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla, B.10, Hds.32. Sahih-i Buhârî,
Kitabu'l-Edeb, B.57, Hds.94. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sıla,
B.18, Hds.1992.

[16]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Fiten, B.8, Hds.29. Kitabu'l-İlm, B.44, Hds.62.
Kitabu'l-Hacc, B.133, Hds.212. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.29, Hds.120.
Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.28, Hds.4109-4115. Sünen-i İbn Mace,
Kitabu'l-Fiten, B.5, Hds.3942-3943. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet,
B.16, Hds.4686. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.26, Hds.2289.


[17]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Diyet, B.5, Hds.17. Sahih-i Müslim,
Kitabu'l-Kaseme, B.6, Hds.25-26. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.1,
Hds.2247. Kitabu'd-Diyet, B.10, Hds.1423. Sünen-i Neseî, Kitabu
Tahrimi'd-Dem, B.14, Hds.4043-4044. Sünen-i Ebu Davud, Kitab'ul-Hudud, B.1,
Hds.4352-4353. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Hudud, B.1, Hds.2533-2534. Sünen-i
Dârimî Kitabu'l-Hudud, B.2, Hds.2302-2303. Kitabu's-Siyer, B.11, Hds.2451.



[18]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-İman, B.36, Hds.41. Kitabu'l-Edeb, B.44, Hds.73.
Kitabu'l-Fiden, B.8, Hds.25. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.28, Hds.116.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B.15, Hds.2771-2772. Kitabu'l-Birri
ve's-Sıla, B.51, Hds.2049. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B.4, Hds.
3940-3941. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.27, Hds.4088-4095.

[19]
Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi, ist. 1977, C.1,
Sh.326-328.

[20]
Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Diyet, B.1, Hds.13. Kitabu'l-Fiten, B.7, Hds.19-20.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.42, Hds.161-163. Sahih-i İbn Mace,
Kitabu'l-Hudud, B.19, Hds.2575-2577. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Hudud, B.26
Hds.1486. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimi'd-Dem, B.26, Hds.4084. Sünen-i
Dârimî, Kitabu's-Siyer, B.77, Hds.2523; Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam
Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 89-99; Kul Sadi Yüksel, İstanbul, İslam
Milleti Olmak, Misyon Yayınları: 89-99.