Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde Miras Kavramı

Hadis

Hadis-i Şeriflerde Miras Kavramı

"Allah Teâla her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple, vârise (vârislerden
biri lehine) vasiyet yoktur." (Buhârî,
Vesâyâ 6; Tirmizî, Büyû' 88, Vesâyâ 5, hadis no: 2122; Ebû Dâvud, Vesâyâ 6; İbn
Mâce, Vesâyâ 6; Nesâî, Vesâyâ 5-6, 247-)

"Miras paylarını, hak sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek
hısımındır." (Buhârî, Ferâiz 5, 7, 9, 10;
Müslim, Ferâiz 2, 3; Tirmizî, Ferâiz 8)

"Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz."
(Buhârî, Hacc 44, Meğâzî 48, Ferâiz 26; Müslim, Ferâiz 1 ; Ebû Dâvud, Ferâiz 10;
Tirmizî, Ferâiz 15)

"İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz."
(Ebû Dâvud, Ferâiz 10; Tîrmizî, Ferâiz 16; İbn Mace, Ferâiz 6; Dârîmî, Ferâiz
29; Ahmed bin Hanbel, II/187, 195)

"Katile (maktulün malından) vâris olma hakkı yoktur."
(Tirmizî, Ferâiz 17; İbn Mâce, Ferâiz 8, Diyât 14;
Dârimî, Ferâiz 41)

"Hangi erkek, hür veya câriye bir kadınla zinâ ederse, doğan çocuk veled-i
zinâdır/zinâ çocuğudur; kendisi vâris olmaz, kendisine de vâris olunmaz."
(Tirmizî, Ferâiz 21)
"Ensardan
bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilâhare ebeveyni vefat etti. Oğulları
tekrar bu mala verâset yoluyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Rasûlullah
(s.a.s.)'a bu hususu sordu. Peygamberimiz ona: "Şurası muhakkak ki tasadduk
sevabını aldım. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu."
(Muvattâ, Akdiye 54, -2, 760-)

"Doğan çocuk ağlar sonra ölürse, vâris olur ve ona vâris olunur. Ağlamazsa (ölü
doğarsa), ne varis olur ne de ona varis olunur."
(Ebû Dâvud, Ferâiz 15, hadis no: 2920)
Ubâde b. es-Sâmit (r.a)'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan iki nineye, bunu
aralarında paylaşmak üzere hükmetti" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, Mısır, t.y, VI,
59). Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652), Hz. Peygamber'in, mûrisin kızı, oğul kızı ve
kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu şekilde söz eder: "Rasûlullah
(s.a.s), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için
altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti" (eş-Şevkâni,
a.g.e., VI, 58).

"Kız kardeşleri, kızlarla birlikte olunca asabe yapınız."
(Buhârî, Ferâiz, 12; Dârimî, Ferâiz, 4)

"Oğulların çocuğu, insanın kendi çocuğu hükmündedir. Kendilerinin üstünde bir
oğul yoksa, bunların erkekleri, adamın kendi erkek çocukları gibi, kızları da
kız çocukları gibidir. Onlar gibi dedelerine vâris olurlar, onlar gibi mirastan
mahrum olurlar. Oğlun çocuğu, oğul ile birlikte vâris olamaz."
(Buhârî, Ferâiz, Bâbu Miras-i İbni'l-İbn)
İbn
Abbas (r.a.) anlatıyor: "(Câhiliye devrinde ölen babanın) malı oğluna kalırdı.
Vasiyet de ana baba için yapılırdı. Allah Teâlâ bundan dilediği kısmı neshedip
erkeğin hissesini kadının hissesinin iki misli kıldı, ebeveynden herbiri için
(eğer çocuk varsa) altıda bir, üçte bir kıldı. Kadına (çocuk varsa) dörtte bir
kıldı. Kocaya, (çocuk yoksa) yarı, (çocuk varsa) dörtte bir miras payı kıldı."
(Buhârî, Vesâyâ 6, Tefsir, Nisâ 5, Ferâiz 10)
Zeyd
İbn Sâbit (r.a.) anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında
başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir:
Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız
çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi
miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerden mirasına mâni oldukları
gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mâni
olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla birlikte miras alamaz. Ölen kimse, bir kızla, bir
oğulun oğluna bıraksa, kız yarı alır, geri kalanı da oğlun oğlu alır. Zira
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Miras paylarını (Kur'an'da
zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe
aittir." (Buhârî, Ferâiz 7)

Abdullah İbn Amr anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Mekke'nin
fethedildiği gün kalkıp şu beyanda bulundu: "Kadın kocasının diyetine ve
malına vâris olur. Erkek de karısının diyetine ve malına varis olur, yeter ki
bunlar birbirlerini öldürmüş olmasınlar. Bunlardan biri diğerini taammüden
öldürürse ne malına, ne de diyetine hiçbir surette vâris olamaz. Bunlardan biri
arkadaşını hatâen öldürürse malına vâris olur, diyetine vâris olamaz." (Kütüb-i
Sitte Terc. c. 17, s. 344)
İbn
Mes'ud (r.a.)'dan rivayet göre: "Hz. Peygamber bir kız, oğlu kızı ve kız kardeş
ile birlikte mirasçı olunca; kıza yarım hisseyi, oğul kızına üçte ikiyi
tamamlamak için altıda biri, kız kardeşe de geri kalanı hükmetmiştir" (Buhârî,
Ferâiz, 8, 12; Tirmizî, Ferâiz, 4; İbn Mâce, Ferâiz, 2)
"İbn
Büreyde şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s.) nineye yanında anne olmadığı zaman
altıda bir vermiştir" (İbn Mâce, Ferâiz, 4)
"Mevlâsı
olmayanın mevlâsı, Allah ve Rasûlüdür; vârisi olmayanın vârisi, dayısıdır."
(Tirmizî, Ferâiz 12)

"Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın
mirasçısıyım. Gerekliği durumda diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı,
mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur."
(Ebû Dâvud, Ferâiz 8; Tirmizi, Ferâiz 12; İbn Mâce, Diyât 7, Ferâiz 9; Ahmed bin
Hanbel, Müsned I/28, 36, IV/131)

"Biz peygamberler miras bırakmayız." (Buhârî,
Humus 1; Fedâilu'l-Ashâb 12; Meğâzî, 14, 38, Nefakat 3, ferâiz 3, İ'tisâm 5;
Müslim, Cihad 49, 52, 54, 56; Ebû Dâvud, İmâre 19; Tirmizî, Siyer 44; Nesâî Fey'
9, 16)

"Bize kimse vâris olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak, âl-i Muhammed bu
maldan (ihtiyacı kadarını) yer." (Buhârî,
Fedâilu'l-Ashâb 12; Müslim, Cihad 53, hadis no: 1759)

"Ben mü'minlere, kendi nefislerinden evlayım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu
halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal
bırakarak ölürse bu mal varislerine aittir.
-Bir rivâyette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis
olur." (Buhârî, Feraiz 4, 15, 25, Kefâlet 5, İstikrâ 11, Tefsir, Ahzâb 1,
Nafakat 15; Müslim, Ferâiz 16, hadis no: 1619; Tirmizî, Ferâiz 1, hadis no:
2091; Cenâiz 69, hds no: 1070; Ebû Dâvud, Harâc 15, hds no: 2955)
Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (öldüğü
vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de
bulunmadı." (Müslim, Vasiyyet 18, hadis no: 1635; Ebû Dâvud, Vesâyâ 1, hadis no:
2863; Nesâî, Vesâyâ 2, -6, 240-)
Amr
İbnu'l-Haris el-Huzâî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) (öldüğü vakit geride) ne dinar, ne dirhem, ne öle, ne cariye ne de
başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silâhı ve yakınları için
tasadduk ettiği bir bahçeden ibâretti." (Buhârî, Vesaya 1, Cihad 61, 86, Humus
3, Meğâzî 83; Nesâî, Ahbas 1, -6, 229-)
Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın hanımları, Rasûlullah
vefat ettiği zaman Hz. Osman'ı, Hz. Ebû Bekr (r.a.)'e gönderip miras hisselerini
talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: ‘Rasûlullah: "Bize varis
olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep
edebilirsiniz?' dedim ve onları, bu niyetten vazgeçirdim.)" [Buhârî, Ferâiz 3;
Müslim, Cihad 51, hadis no: 1758; Muvattâ, Kelâm 27; Ebû Dâvud, Harac 19)
Hz.
Fâtıma (radıyallahu anhâ), Hz. Ebû Bekr (radıyallahu anh)'in yanına gelip: "Sana
kim varis olacak?" diye sordu. "Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben
niye babamın bıraktığına vâris olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir:
"Ben Rasûlullah (s.a.s.)'ın: "Bize varis olunamaz!" dediğini işittim.
Ancak ben, Rasûlullah (s.a.s.)'ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım.
Rasûlullah'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi. (Tirmizî,
Siyer 44, hadis no: 1608)

"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu varislerinedir. Ben
varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayı
da varisi olmayanın varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirine de ona (fidye
ödeyerek) kurtarıverir, ona varis de olur."
[Ebû Dâvud, Ferâiz 8, hadis no: 2900)

"Kur'ân'ı ve Ferâiz'i öğrenin ve insanlara da öğretin. Çünkü (bir gün) benim
rûhum kabzedilecektir." (Tirmizî, Ferâiz
2)
"Ferâiz
(miras) ilmini öğreniniz ve öğretiniz. Çünkü ferâiz, ilmin yarısıdır."
(Buhârî, Ferâiz, 2; Ebû Dâvud, Ferâiz, 1; Tirmizî, Ferâiz, 2)
"Ferâiz
ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur
ve o, ümmetinden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır."
(Tirmizi, Ferâiz 2; İbn Mâce, Ferâiz 1; Buhârî, Ferâiz 2; Ebû Dâvud, Ferâiz 1;
Dârimi, Ferâiz)

"İlim üçtür, bundan ötesi fazladır: Muhkem âyet, yürürlükte olan sünnet,
adâletli ferâiz." (Ebû Dâvud, Ferâiz 1)

"Sizin ferâiz ilmini en çok bileniniz, Zeyd b. Sâbit'tir."
(ö. 45/665). (Tirmizî, Menâkıb, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 11)

Abdullah bin Mes'ûd (r.a.): "Bir insan ferâizi, haccı ve talâkı bilmedikten
sonra, onun göçebe çöl halkıyla ne farkı kalır?" (İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'an
c. 1, s. 331)