Fecir | Konular | Kitaplar

Müteşâbihteki Gizliliğin Belirdiği Yönler

Müteşâbihteki Gizliliğin Belirdiği Yönler

Müteşâbihteki Gizliliğin Belirdiği Yönler:


Müteşâbihteki gizlilik şu yönlerde belirebilir:

1) Müteşâbihliğin Sadece Lafızda Olması:
Müteşâbih olan lafız ya müfred veya mürekkeb olabilir. Müfreddeki gizlilik ise
kelimenin garabetinden veya müşterek olmasından ileri gelebilir. Mürekkebdeki
gizlilik ise mürekkebin muhtasar olmasından, itnab veya tertib cihetlerinden
olabilir. Şimdi bunlara birer örnek verelim: Garabeti ve az kullanılması
sebebiyle müfred lafızdaki teşâbühe örnek: 80/Abese, 31. âyetteki "Ebben"
kelimesi bu âyeti tâkip eden âyet yardımıyla hayvanların otladığı merâ mânâsına
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Müşterek olması sebebiyle teşâbühe örnek; 37/Sâffât,
93. âyetindeki "yemîn" kelimesi sağ el, kuvvet ve kasem mânâları arasında
müşterektir. Bu üç mânâdan hangisi verilirse verilsin mânâsı câiz olur.
Mürekkebdeki teşâbühe örnek: "Elhamdu lillâhillezî enzele alâ abdihi'l-kitâbe
ve lem yec'al lehû ıvecen kayyimen" (18/Kehf, 1). Bu âyetteki gizlilik
"ıvecen" kelimesiyle "kayyimen" kelimelerindeki tertibdedir. Eğer bu
tertib şöyle olsaydı daha zâhir olurdu: "Elhamdu lillâhillezî enzele alâ
abdihi'l-kitâbe kayyimen velem yec'al lehû ıvecen" (Menâhil, 175).

2) Müteşâbihliğin Sadece Mânâda Olması: Bu
kısmın açık örneklerini, Allah'ın sıfatları, kıyâmetin ahvâli, cennet nimetleri,
cehennem azabı gibi hususlar teşkil eder. Çünkü insan aklı, Yaratanın
sıfatlarının hakikatını ve diğer hususların durumunu ihâta edemez (Menâhil:
175).

3) Müteşâbihin Hem Lafız Hem de Mânâda Oluşu:
Bunun için de pek çok örnekler vardır. Meselâ: "İyilik evlere arkalarından
gelmeniz değildir." (2/Bakara, 189). Eğer bir kimse Arapların câhiliyye
dönemindeki âdetlerini bilmezse Kur'an'ın bu nassını anlamaya muvaffak olamaz.
Bu gibi âyetlerin anlaşılması hem lafızlara hem de mânâlara ait tarihi, ictimaî,
ahlâkî vs. gibi birçok şeyin bilinmesine bağlıdır. Câhiliyye devrinde Araplar
ihrama girdiklerinde evlerine kapılarından girmezler, duvardan bir delik açıp
oradan girip çıkarlardı. Cenâb-ı Hak bunun için bu âyeti inzal etti. Bu âyetin
hem lafzında ihtisardan dolayı bir teşâbüh, hem de mânâsında bir teşâbüh vardır.
Eğer lafız "İyilik hac veya umre ihramında olduğunuz halde evlere arkalarından
gelmeniz değildir." şeklinde olsaydı daha açık olurdu. Câhilî Arap âdetini
bilmezsek bu âyete bir mânâ verme imkânına da sahip olamayız (İsmail Cerrahoğlu,
Tefsir Usûlü, s. 132).

Müteşâbih olan sıfatlar konusunda ulemâ iki
görüşe ayrılmıştır.

1) Selef Mezhebi: Allah'ın isim ve sıfatlarını
teşbih, te'vil, ta'tiyl, tekyif ve temsil etmeden, olduğu gibi iman ederler. Bu
konuda hiçbir yorum yapmazlar. Onlara göre Allah'ın isim ve sıfatları zâtına
bağlıdır. Allah'ın zâtının mâhiyetini bilemeyeceğimiz için bu isim ve sıfatların
mâhiyetini de bilemeyiz. İmam Mâlik b. Enes'e istivâ hakkında sorulduğunda şöyle
demiştir: "İstivâ mâlumdur, keyfiyeti meçhuldür, ondan sual etmek bid'attir.
Senin kötü bir insan olduğunu zanndiyorum, onu benden uzaklaştırın."

2) Halef Mezhebi: Allah'ın isim ve sıfatlarını
Arap dil kaidelerine uygun olarak zâtına lâyık bir şekilde te'vil ederler. Halef
mezhebinin öncüleri İmamu'l-Harameyn, Abdu'l-Melik b. Ebi Abdillah b. Yusuf b.
Muhammed el-Cüveynî eş-Şâfiî, Ebu'l-Meâlî (478/1085) ve ona tâbi olanlardır.