Fecir | Konular | Kitaplar

Namazın Sürekliliği

Namazın Sürekliliği

Namazın
Sürekliliği

"Amellerin Allah'a en
sevimli geleni, az da olsa sürekli ve devamlı olanıdır." (Buhârî, İman 32;
Müslim, Müsafirîn 216,217, Münafıkıyn 78) Namazı ikame edebilmek; ancak onu
sürekli, kesintisiz ve devamlı kılmakla mümkündür. Yüce Rabbimiz'in namazla
murad ettiği hikmet ve faydaların ortaya çıkması ve bunların bir ömür boyu kulun
hayâtını süslemesi için namaza kesintisiz devam etmek şarttır. Hiçbir şey, onun
kılınması için bir engel teşkil etmez: Ne meşgale, ne iş, ne eş, ne aş ve ne de
savaş!
Namaz; her halde, her ortamda
ve her durumda terkedilmemelidir:
Darlıkta da, bollukta da namaz!
Meşguliyette de, boşlukta da
namaz!
Savaşta da, barışta da namaz!
Fakirlikte de, zenginlikte de
namaz!
Yolculukta da, evindeyken de
namaz!
İhtiyarlıkta da, gençlikte de
namaz!
Özetle, hiçbir bahane ve hiçbir
gerekçe namazı terketmeyi gerektirmez. Su mu bulamadınız? O halde teyemmüm
edeceksiniz. Cami veya mescid mi bulamadınız? İşte tüm yeryüzü! Yolculukta
mısınız? O halde namazı kısaltacak ve iki vakti birleştirebileceksiniz. Savaşta
mısınız? O halde binekte, taşıtta, yahut yaya, yahut da nöbetleşe namaz
kılacaksınız. Hasta mısınız? O halde oturarak, yahut başınızla, yahut da
gözünüzle namaz kılacaksınız.
Özetle; bütün bu olumsuz
durumlarda; Rabbimizi unutmamak, O'nu zikretmek, O'na şükretmek, duâ ve niyazda
bulunmak ancak namazla mümkündür. Böylesi anlarda namaza devam edebilmek elbette
bir sabır ve sebat işidir. Bu sebepledir ki Yüce Allah sadece namazı emretmekle
yetinmemiş; ona devam etmeyi, onu muhafaza etmeyi ve onun güçlüklerine sabredip
göğüs germeyi de emretmiştir. Şu âyetler, namazla sabır arasındaki ilişkiyi
ortaya koyması bakımından dikkate şayandır:
"Ehline, ailene namazı
emret, kendin de o(nun güçlükleri)ne sabret." (20/Tâhâ, 132). "(Lokman,
oğluna) ‘Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu
hususlarda) başına gelene sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir."
(31/Lokman, 17). "Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû
duyanlardan başkasına ağır gelir." (2/Bakara, 45)
Namaz; bir anlamda irade ve
sabır eğitimidir. Bitmeden, tükenmeden, bir ömür boyu, her türlü psikolojik hal
ve ortamda namaza devam edebilmek, Allah'tan hakkıyla korkan salih kulların
vasfıdır. İşte böylesine kesintisiz bir namaz; mü'mini sabırlı, iradeli, azim ve
sebat sahibi bir insan haline getirecektir.
Namaza devam etmek, sadece zor
ve güç anlarda önem kazanan bir husus değildir. Huzur ve refah ortamında da
namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta
diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda
namazı muhafaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten
daha güç bir iştir. Aşağıdaki âyetler, böylesi ortamlarda mü'minin namaz
konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkatimizi çeker:
"Onlar ki, yeryüzünde
kendilerini yerleşik kılıp iktidar sahibi yaptığımız takdirde, namazı ikaame
ederler." (22/Hacc, 41). "Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne
de bir alışveriş, Allah'ı anmak, namazı ikaame etmek ve zekatı vermekten
kendilerini alıkoymaz." (24/Nur, 37). Allah Teâlâ, kullarının hangi hallerde
gevşeyip namazı ihmal edebileceklerini en iyi bilendir. İşte bu âyetlerde,
iktidar sahibi olmanın, maddî olarak kuvvetli olmanın, alışveriş ve ticaretle
meşgul olmanın, Allah'ı anmayı unutturabileceğine ve namazı ihmale sebep
olabileceğine işaret vardır. Bu yüzdendir ki, Allah böyle ortada kalma ihtimali
olan namazlara özellikle titizlik gösterilme-sini istemiştir:
"Namazların hepsini ve hele
‘salât-ı vustâ'yı muhafaza ediniz." (2/Bakara, 238) Âyette geçen "salât-ı
vustâ"nın, ikindi namazı olduğu yolundaki görüş ve rivâyetler kuvvetlidir. Bu
da, meşgalelerin daha çok ikindi vaktine denk gelmesi ve böylece bu namazın
ortada kalma ihtimali-nin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak,
"salât-ı vustâ"nın ikindi namazı olduğu kesin değildir. Kaldı ki, meşgûliyet ve
engeller diğer namazlara da denk gelebilir. Dolayısıyla deNebîlir ki; her şahıs
için, engellerin çokluğu sebebiyle kılınması müşkil olan ve ortada kalan namaz
hangisi ise, onun hakkında en efdal olan namaz ve "salât-ı vustâ" da odur.
Üstelik, ikindi dışındaki namazların da salât-ı vustâ olabileceği yolundaki
rivâyetlerin varlığı bu görüşü kuvvet-lendirmektedir. Şu halde salât-ı vustâ,
beş vakit namazdan biridir ve namaza itinayı temin için kesin olarak
belirtilmemiştir. (3) Sözgelişi, sabah namazını en çok terkedip ortada bırakan
birisi için, en efdal olan ve en fazla itina gösterilmesi gereken namaz, yani
"salât-ı vustâ" sabah namazıdır.