Fecir | Konular | Kitaplar

45) İsm-i A'zam

45




45) İsm-i A'zam:

 
Allah'ın
en büyük ismi demektir. Bir kısım bilginler, özellikle mutasavvıflar tarafından
varlığı kabul edilir. Bu bilginlerin ve mutasavvıfların inancına göre İsm-i
A'zam, halk tarafından bilinemez, yalnız peygamberler ve velilerce bilinebilir.
İsm-i a'zam ile yapılan tüm duâlar kabul edilir, tüm istekler yerine getirilir.
Bu ismi bilenler, olağanüstü işler yapabilirler. Meselâ Kur'an'da Hz. Süleyman
kıssasında geçen ve "yanında Kitap'tan bir ilim bulunan kimse" (Neml:
27/40) olarak nitelenen kişi, Belkıs'ın tahtını İsm-i a'zam sayesinde göz açık
kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde getirmiştir. Gerçekte, Allah'ın hangi
isminin İsm-i a'zam olduğu, böyle bir ismin bulunup bulunmadığı tartışma
konusudur.
İbn
Kesir'in Şehr b. Havşeb Esma binti Yezid b. el-Seken'den aktardığı bir hadise
göre, Allah'ın İsm-i a'zam'ı, "İlâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh
yoktur, O Rahmân'dır, Rahîm'dir" (Bakara: 2/163) ve "Elif, lâm, mîm.
Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, daima diridir ve (yarattıklarını) koruyup
yöneticidir" (Âl-i İmrân: 3/1-2) anlamındaki âyetlerde bulunmaktadır.[1]



Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Tirmizî, Ebû Dâvud ve Nesâî'den aldığı bir
hadise göre namaz kılan birisinin
"Allahümme
innî es'elüke bienne leke'l-hamdü lâ ilâhe illâ ente'l Mennân Bedîu's-semâvât
ve'l-ard Zü'l-celâli ve'l-ikrâm yâ Hayy yâ Kayyûm"
diye duâ ettiğini duyan Rasûlullah,

"Biliyor musunuz ne ile duâ etti?" diye
sormuş, ashabın

"Allah ve Rasûlü bilir" demeleri üzerine,

"Nefsim kudret elinde bulunan Zat-ı Ecell'e yemin ederim ki, Allah'a en büyük
ismi (ism-i a'zam) ile duâ etti. O ism-i a'zam ki, onunla çağırıldığı/duâ
edildiği vakit icâbet buyurur ve onunla istenildiği vakit verir."[2]
buyurmuştur.

Muhammed Hamdi Yazır, yukarıda anıları Bakara: 2/163. âyetini yorumlarken "Hüve"
kelimesinin bir zamir olmasına karşılık Allah'ın zâtına delâlet eden en büyük
ismi gibi olduğunu belirttikten sonra, sözü İsm-i a'zam'ın hangi isim olduğu
konusuna getirerek şöyle der: "Tevhid denizine dalmış olan ehlullah'a göre bu
ismin (Hüve'nin) ehemmiyeti pek büyüktür. Buna İsm-i a'zam diyenler de vardır.
Maahâzâ, İsm-i A'zam "Allah" ism-i şerifidir diyenler çoğunluk âlimlerdir. "Hüve"
ise makamı-ı tevhidde a'zamdır"[3]



Fahreddin er-Râzî ise bu konudaki tartışmalara tefsîrinde daha büyük bir yer
verir. Ona göre birtakım eski filozoflar, "İsim koymaktan maksat, o ismi
söyleyerek müsemmâyı (isimlendirilen varlığı) belirtmektir. Şayet Allah'ın zâtı
gereği bir ismi olmuş olsaydı, bu ismi koymaktan maksat, bu müsemmâyı (varlığı)
tanıtmak için o ismi başkasıyla zikretmek olurdu. İnsanlardan hiç birinin
Allah'ın hususi zâtını kesin olarak bilmediği ortada olunca, bu gerçeğe isim
koymanın bir faydası yoktur. Bu İlâhî hakikatin bir ismi yoktur. Aksine, onun
için bilginin bize bildirdiği zorunlu şeyler vardır. Bu zorunlu şeyler (levâzım)
şunlardır: "Allah, yok olmayan ezelî varlıktır, yokluğu kabul etmeyen vâcibu'l-vücuttur"
diyerek İsm-i A'zam'ın varlığını reddetmişlerdir. Buna karşılık birkısım bilgin
ve filozoflar da, "Cenâb-ı Allah'ın kendisine yakın (mukarreb) kullarından
bazısını bu hususî hakikati (yani zâtını) bilebilecek bir kabiliyette yaratarak
şereflendirmesi, İlâhî kudrete göre imkânsız değildir. Durum böyle olunca,
Allah'a mahsus bu hakikate (yani zâtına) bir isim koymak da imkânsız değildir"
diyerek İsm-i A'zâm'ın varlığını kabul etmişlerdir.

Râzî'ye göre Allah'ın zâtına bir isim koymanın mümkün olması durumunda bu ismin,
isimlerin en büyüğü ve bu zikrin de zikirlerin en şereflisi olduğuna kesin
olarak hükmetmek farz olur. Çünkü ilmin şerefi mâlûmun; zikrin şerefi de
mezkûrun şerefi iledir. Allah'ın zâtı mâlûmât ve mezkûrâtın en şereflisi olunca,
O'nu bilmek, bilmelerin (ilimlerin) en şereflisi, O'nu anmak anmaların
(zikirlerin) ve o isim de isimlerin en şereflisi olur. İnsanlarca çok söylenen
şu sözün mânâsı da budur: "Bir mukarreb meleğin veya peygamberin bu isme (tam bu
ismin mânâsının kendisine tecelli ettiği bu hâl esnasında) vâkıf olması halinde
bütün cismânî ve rûhânî âlemlerin ona itaat etmesi tuhaf sayılmamalıdır."

Fahruddin er-Râzî, İsm-i A'zâm'ın hangi isim olduğu konusundaki başlıca
görüşleri dört maddede toparlayarak değerlendirir. Buna göre

1) İsm-i a'zam, Zül-Celâl ve'l-İkrâm'dır.
Çünkü Hz. Peygamber, "Yâ Ze'l Celâl ve'l-İkrâm demeye devam edin"
demiştir. Bu görüş zayıftır.

2) İsm-i A'zâm, "el-Hayyu'l-Kayyum"
sözüdür. Çünkü Hz. Peygamber Ubeyy b. Kâ'b'a;

"Allah'ın kitabında en büyük âyet hangisidir?"
dediğinde Ubey;

"Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, Diridir, zâtıyla ve kemâliyle
Kaimdir..." (Bakara: 2/255) dedi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber,

"İlim sana helâl olsun ey Eba'l-Münzir!"
buyurmuştur. Bu görüş de zayıftır.

3) Allah'ın bütün isimleri yüce ve takdire
lâyıktır. Bunlardan herhangi birini daha büyük olmakla nitelemek uygun değildir.
Çünkü bu, diğerlerinin noksanlıkla nitelenmesini gerektirir. Bu görüş de
zayıftır.

4) İsm-i A'zam, Allah ism-i şerifidir.
Doğruluk ihtimali en kuvvetli olan bu görüştür. Çünkü Allah ismi, Cenâb-ı
Hakk'ın zâtına delâlet etmektedir.[4]



 

 



[1]
Nakleden Saîd Havva, el-Esas fi't-Tefsir, I, 288.



[2]
Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, VI, 4678.



[3]
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 562.




[4]
Fahruddin er-Râzî, et-Tefsîru'l-Kebir, l, 158-159. Ahmed Özalp, Şamil İslâm
Ansiklopedisi: 3/198-199.