Fecir | Konular | Kitaplar

Güdü

Güdü

Güdü:

Eskiden "sevk-i
tabiî" , yani sevk eden doğal kuvvet denilen güdü veya içgüdü, mekanik ve
maddesel olmayan gereksinimlere doğru yönelen davranış demektir. İnsanın daima
mazluma acıması, güvendiği ortama doğru meyletmesi ve haklıya sahip çıkma
eğilimi, güdüye örnek verilebilir. Bu sebeple haklı olanlar, ümitli
olmalıdırlar. Hal-i hazırda insanlar onu desteklemeseler, onu rencide etseler ve
ona bir zâlim gibi davranıp zindanlarda dolaştırsalar da, bir zaman gelip
insanlardaki doğruya ve hakka olan güdüleri nedeniyle onun saflarına
geçeceklerdir.
Bu gerçeği
bilen ve insanın fıtratını iyi tanıyan insanlığın zirveleri, hiçbir zaman
ümitsizliğe düşmemişlerdir. Dıştan onu gözleyen insanları da onların bu halleri
şaşırtmıştır. O hal-i hazırda tektir, fakirdir, âcizdir ve tüm dünya onun
karşısındadır. Ancak o şöyle söylemektedir: "Gecelerimiz çok karardı ve
karanlık gecelerin sabaları pek yakın olur."
Güdü, nice
zamanlar, bulunduğumuz durum itibarıyla, farkında olmadan, esasen aksini
istememiz gerekmesine rağmen, farklı tercihler yapmamızdır. Ancak, bu
tercihlerin belki yıllar sonra en uygun yönelimler olduğunu kavrarız. Şöyle
deriz: "Neden böyle yaptığımı bilmiyorum. Ancak, en güzelini yapmışım. Daha
doğrusu bana yaptırıldı."
Doğada itme ve
çekme kanununun olmaması durumunda, hayat nasıl mümkün değilse, insanda da
vicdana ait fiiller olmazsa, sosyal ve ferdî hayat mümkün değildir. Demek,
davranışlarımızın en önemli kaynaklarından biri de, doğada olan itme ve çekme
kanunlarının karşılığı olan sevme, sevdirme ve aşk gibi duygulardır. Vicdanda
dört ana unsur vardır: İrâde, zihin (beyin aktivitelerini içermeyen), his ve
latifeler, duyular üstü idrâk. Vicdan bu dört öge ile mutlak mutluluk olan
mutlak gerçeği arar.