Fecir | Konular | Kitaplar

Ruhla Nefsî Arzular Arasındaki Dengesizlik.

Ruhla Nefsî Arzular Arasındaki Dengesizlik




Ruhla
Nefsî Arzular Arasındaki Dengesizlik
 
İnsandaki rûhî
bunalımların, akıl hastalıklarının nedenleri arasında, ruhla, bazılarının nefis
dediği hevâ (kötü duygu ve aşırı istekler) arasındaki dengesizlik ve ilişki
bozukluğu gösterilir. İnsanı hayvandan ayıran ve metafizik âlemle ilişki
kurmasını sağlayan üstün ruh hali ile, yine ondaki içgüdüsel eğilimler arasında
bir dengenin sağlanması zorunludur. Eğer bu denge bozulur, ruhun ihtiyaçları
karşılanmazsa insan bunalıma düşer. İnsanı ele alan gayr-i müslim psikologlarda
görüldüğü gibi, nefsin bir yönü ön plana çıkarılmış, insan ruhuna nüfuz
edilmemiş  ve onun ihtiyaçları bir bütünlük içerisinde ele alınmamış olur.
Halbuki Kur'an, bedenin istek ve ihtiyaçlarını karşılamanın, nefsin isteklerini
helâl yolla ve ölçülü tarzda tatmin etmenin meşrûluğu yanında; insanın Allah'a
olan ruhî gereksiniminin de bir bütünlük içinde değerlendirilmesini öngörür.
(Bkz. 3/Âl-i İmrân, 14). İçgüdü ve arzular, dünya hayatının gereklerini sağlamak
ve Allah'a giden yolda vasıta olmak için verilmiş nimetlerdir. Bu eğilim ve
arzulara aşırı ilgi göstermek, Allah'ı ve âhireti unutmak; âhiret saâdeti
yanında, dünya mutluluğu için de zararı büyük yanlış tutumlardır. 
Ruhun Yüce
Allah ile olan ilişkisini kesmek, insanı sadece doymak bilmeyen içgüdüsel
arzuların kucağına teslim etmek, sıkıntı ve bunalımların vücudun bütün
hücrelerine yayılmasına yol açar. Hayat, o kimse için bir azap ve endişelerle
dolu bir açmaz halini alır. Sebepsiz, gâyesiz, sahipsiz gördüğü bu âlem, onun
için musibet, belâ ve cehennem kesilir. Din gidince fazilet anlayışı da
kaybolur, yüksek duygular adına kalpte ne varsa hepsi silinir gider, kalp bomboş
kalır. Yerini bir kaos, sonu olmayan bir uçurum kaplar. Bu zindanda müthiş bir
belirsizlik içinde olan insan, olaylar ve insanlar tarafından bilinçsizce
sürüklenip gider.
Haram arzulara
olan tutkunluğun ağır basmasıyla Yaratıcısıyla olan bağlarını zayıflatan insan,
hayvanlar seviyesine düşer. Benliğini hissî bir katılık kaplar, mânevî
duyarlılığını kaybeder. Şehvet ve arzularını ne kadar doyurursa doyursun, ruhu
sürekli açlık çeker. (20)