Fecir | Konular | Kitaplar

2- Kocanın Ailedeki Görevleri

2

2- Kocanın Ailedeki Görevleri:

"Erkeklerin kadınlar
üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları
vardır." (2/Bakara, 228). Hanımını, Rabbinin emaneti olarak alan ve iffetini
Allah adına söz vererek helâl edinen koca da, karısına karşı sevgi ve şefkat
göstermek, yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek, ona ve yaptığı işlere
çirkin dememek, fena söz söylememek, hoş görülü olmak gibi görevlerle
mükelleftir. İslam'ın aile düzenini yaşatmak üzere kocaya tanımış olduğu otorite
hakkı, ona kadın üzerinde haksız bir baskı ve zorbalık imkânı vermez.
Zira, bu konuda vârid olan ayet ve hadisler, bir anlamda kadının müdâfiisi/avukatı
olmak suretiyle ilâhî kaynaklı bir dengeyi temin etmektedir. Yüce Rabbimiz, aile
reisliğinin mutlak bir hâkimiyet demek olmadığını açıklayarak şöyle emreder:
"Kadınlarınızla iyi geçinin.
Eğer kendilerinden hoşlanmazsanız, olabilir ki, bir şey sizin hoşunuza gitmez de
Allah onda birçok hayır takdir etmiş olur." (4/Nisâ, 19).
Anlayışlı ve şefkatli bir eş
olmanın en güzel örneklerini sunan Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Bir mü'min, mü'mine hanıma
buğz etmesin. Onun bir huyunu beğenmezse, başka bir huyunu beğenir."
(Müslim, Radâ 61; Müsned II, 329) "Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en
hayırlı olanlarınızdır." "Kadınlarınıza karşı hayırlı olmayı birbirinize tavsiye
edin." (Müslim, Radâ 62; Tirmizî, Radâ 11) "Kadınlarınız konusunda
Allah'tan korkun. Çünkü siz onları Allah'tan emanet olarak aldınız." (Ebu
Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)
Erkek, gözünü harama bakmaktan,
ırzını ve namusunu zinâ yapmaktan koruyacaktır (Bkz. 24/Nûr, 30; 70/Meâric,
29-30). Erkeğin bu hareketi, kendini haram işlemekten koruduğu gibi; karısının
hukukuna da riayetin bir gereği olmaktadır.
"Allah'ın insanlardan bir
kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları
için erkekler, kadınlar üzerinde kavvâmdırlar. Onun için sâliha kadınlar
itaatkârdır." (4/Nisâ, 34).
Âyette geçen "kavvâm"
kelimesini 'hâkim' diye tercüme etmek yanlıştır. Eğer Allah'ın muradı bu
olsaydı, yine Arapça olan "hâkim" kelimesini kullanırdı; ama "kavvâm"
kelimesini kullanmış. Bu kelime, Türkçedeki kayyim kelimesiyle aynı köktendir.
Kayyim, tayin edildiği kurumu keyfine göre yönetmez. Hakimin gösterdiği
doğrultuda yönetir. İşte evi üzerinde "kavvâm" olan erkek de aileyi
kendi keyfine göre yönetemez; Allah'ın koyduğu kuralları yürürlükte kılar.
Erkekler, kadınların kavvâmı, yani Allah'ın hükümleri çerçevesinde onların
yöneticisi ve koruyucusudur.
Kayıtsız şartsız hâkimiyet,
ancak Allah'ındır (12/Yusuf, 40). Ailede uyulması gereken ilahî kurallara
muhatap olmada kadınla erkek eşit statüye sahiptir. Ailede Allah'ın koyduğu
kuralları yürürlükte kılma yetkisi kocaya verilmiştir. Evin reisi, Allah'ın
koyduğu kurallara göre aileyi yönetecek ve Allah'ın hükmüne zıt bir emir ve
yasak koymayacaktır. Eğer ilahî emir ve yasakları çiğneyen bir istekte
bulunursa, hanım bu isteğe itaat etmeyecektir. "Allah'a isyanı emreden kişiye
itaat olunmaz." (Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, Cihad 40). Kadının kocasına
itaati, mutlak değil; helal ve meşrû konularda, Allah'ın hükmü doğrultusundadır
ve itaat, daha çok kocanın cinsî konulardaki istekleriyle ve temel dinî
hususlarla ilgili olarak değerlendirilmelidir.
Her konuda İslam'la câhiliyye
arasında büyük farklar vardır. İslam, vahiy kaynağından ilham almayan kanunlar
ve geleneklerden farklı olarak aile kurumunu değerlendirir. Aileyi, içinde
Allah'a ibadet edilen bir mâbed olarak tanıtır. Öyle mâbed ki, orada yapılan her
müsbet iş, ibadettir. Erkeğin, ailesinin nafakasını temin etmesi, hanımına ve
çocuklarına şefkat göstermesi büyük bir ibadet olarak vasıflandırıldığı gibi;
kadının itaati, sevgi dolu bir bakışı da bir ibadet olarak takdim edilmiştir. En
doğal bir davranış olan cinsî ilişkiler dahi, hayırlı bir amel, yani bir sevap
olarak kabul edilmiştir. Hele çocuk dünyaya getirmek ve o çocukları İslam'ın
istediği gibi güzel terbiye ile yetiştirmek, çok büyük ecir ve mükâfatla
karşılık verilecek olan büyük bir ibadettir.
Aile yuvası kuran nice insan,
batı tarzı bir yaşayışın ve propagandanın etkisiyle çocuk istememekte veya bir,
ya da ikiden fazlasını yanlış görmektedir. Bu davranış, meşrû bir mâzerete
dayanmadıkça dinimizin hoş görmediği bir anlayıştır. Çocuk, dünya nimetleri
içinde çok önemli bir yer tuttuğu, evin neşe ve huzurunu temin ettiği gibi,
ahiret saadetine de sebep olabilir. Yuvanın temelini sağlamlaştırdığı gibi,
özellikle anneleri evine bağlar. Ev kadınının ulu orta çarşı-pazarı sıkça
dolaşıp, başkalarını fitneye düşürmesine engel olur. Batılı ve batıya özenen
hanımlar, eğlenceye engel olduğu, gönüllerince gezip tozmaya, lüzumsuz işlerle
veya televizyon karşısında vakit öldürmeye, nefislerini azgınlaştıran başı
boşluğa engel olduğu için çocuk istememektedir. Yine batılılar, kendi
ülkelerinde vatandaşlarına çocuk başına extra para verip çocukların artmasını
teşvik ederken; özellikle müslümanların yaşadığı ülkelere doğum kontrolünü ve az
çocuğu teşvik etmektedir. Azıcık aklı olanlar, bunun emperyalizmin bir oyunu
olduğunu hemen anlarlar ve oyuna gelmezler. Boşanmanın ve geçimsizliğin önüne
geçmede çocuğun rolünü dikkate alırlar. Hanımların eve bağlanıp hayırlı işlerin
en önemlilerinden olan insan yetiştirmeye çalışmalarının kıymetini ve ecrini
bilirler.