Fecir | Konular | Kitaplar

2- Bid'î Talâk

2



2- Bid'î Talâk:

 
Kadını hayız günlerinde veya
temizlik halinde cinsi temastan sonra yahut temizlik halinde birden fazla
boşamak sünnete aykırı olduğundan bid'î talâk (talâk-ı bid') adını alır. Bu
çeşit boşama dinen haram kılındığı için, bu yola başvuran koca günahkâr olur;
buna rağmen boşama geçerlidir, hukukî sonuçlarını doğurur.
Hanefi, Şâfiî, Mâlikî ve
Hanbelî mezheplerine göre bid'î talâkla boşama mûteberdir. Ancak, bu yola
başvuran kimse İslâm'ın koyduğu kurallara uymadığı için günaha girer. Bu konu,
aşağıdaki meselelere benzetilmiş ve kıyas yapılmıştır:
1- Cuma namazı kılmakla
yükümlü olan kimseler, cuma saatinde alış veriş yaparlarsa, "Cuma günü namaz
için nida olunduğu zaman Allah'ın zikrine (cuma namazına) koşunuz. Alış verişi
bırakınız" (62/Cum'a, 9) âyetine muhalefet ettikleri için günahkâr olurlar.
Ancak, yaptıkları alış veriş hukuki açıdan geçerlidir; satıcı bedeli, alıcı da
satılan malı almaya hak kazanır.
2- Gasbedilen bir tarla
üzerinde veya gasbedilen bir elbiseyle namaz kılma halinde, gasbdan dolayı
günahkâr olunur. Buna rağmen kılınan namaz geçerlidir.
Diğer yandan, Hz. Ömer'in oğlu
hayız halindeki karısını boşamıştı. Hz. Ömer durumu Allah Resulune arzetti.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ona emret, karısına dönsün. Sonra, onu
temizlenip hayız görünceye ve sonra temizleninceye kadar nikâh altında tutsun.
Bundan sonra da isterse tutsun, isterse birleşmeden boşasın. İşte Allahu
Teâlâ'nın kadınların içinde boşanmasını emrettiği iddet budur" (Buharî,
Talâk, Bab 1). Bu hadis-i şerife göre Resulullah (s.a.s) İbn Ömer'e bid'î
talâkla boşadığı karısına dönmesini emretmiştir. Boşanan eşe dönmek ise ancak
boşamanın gerçekleşmesinden sonra mümkün olabilir. Hatta Buharî'nin bir başka
rivayetinde İbn Ömer'in şöyle dediği belirtilir: "Karımı hayız halinde iken
boşamam, benim hakkımda bir talâk hesab edildi" (el-Askalanı, Büluğu'l-Meram,
Terc. A. Davudoğlu, c. 3, s. 363).
Bazı Şîî ve Mûtezile
hukukçularına göre bid'î talâk geçerli değildir. İbn Hazm, İbn Teymiye ve İbn
Kayyim de bu görüşe uymuşlardır. Bunlar şu hadise dayanmaktadırlar: "Kim
bizim emrimize uymayan bir amel işlerse, bu amel merduddur, makbul değildir"
(İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, c. 3, s. 24-25).