Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Talâk Kavramı

Kur



Kur'ân-ı Kerim'de Talâk Kavramı
 
Kur'ân-ı Kerim'de "talâk"
kelimesi ve türevleri, 23 yerde geçer. Bunlardan 14'ü terim anlamındaki
"talâk"la ilgilidir.
Evlilik Kur'an-ı Kerrim'de
"sağlam mîsak/teminat" şeklinde vasıflandırılmıştır (4/Nisâ, 21). Kur'an,
cinsler arasında sükûnet ve tatmin için sevgi ve merhamet var etmesini Allah'ın
âyetlerinden biri olarak görür (30/Rûm, 21). Böyle önemi büyük bir aile yuvasını
herhangi bir dağılmadan muhâfaza için kocalara karılarıyla güzellikle
geçinmelerini emretmektedir:
"Onlarla güzellikle geçinin.
Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sabredin, hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok
hayırlı kılmış olabilir." (4/Nisâ, 19).
Âyetteki bu ifadede Allah,
kocaları sorumsuzca ve düşünmeden boşamaya sevkeden  hoşnutsuzluk veya nefret
halinde bile sabretmelerini ve O'nun, kocaların o anda farkına varmadıkları iyi
şeyler yaratmış olabileceğini hatırlatmaktadır. Buna rağmen, evlilik
münâsebetleri bazen öyle bir hale gelir ki, boşanma bu ıstıraplı duruma son
vermenin tek çaresi olarak görülebilir. Ancak, Kur'ân-ı Kerim boşanmayı
problemin halli için yegâne çare olarak göstermemekte, bütün çarelerin
tükendiğinde en son çözüm olarak sunmaktadır. Böyle bir durumda kocanın nelere
başvurması gerektiği
belirtilmektedir:                                                                                         

"Serkeşlik etmelerinden
endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin; yataklarında onları yalnız bırakın; 
nihayet  dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu  Allah
Yücedir, Büyüktür.'' (4/Nisâ, 34).
Âyette, kocanın karısını
boşamaya karar vermeden  önce bu üç safhalı tedbirler zincirini dikkate
almasının gerekli olduğu bildirilmektedir. "Size  itaat ediyorlarsa
aleyhlerine yol aramayın" şeklindeki ifadeye göre koca, boşanmayı gerekli
kılacak gerçek mânâda sebepler olmaksızın talak'a tevessül etmemelidir. Ve yine
hoşnutsuzluk veya nefret halinde, eşler arasındaki meselelerin halledilmesinin
daha hayırlı olduğunu belirtmektedir:
"Eğer bir kadın, kocasının
geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında
bir sulh yapmalarında, onlara günah yoktur. Sulh/anlaşma (daima) hayırlıdır.
Zaten nefislerde kıskançlık hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız
şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (4/Nisâ, 128)
Meseleleri hal yolunda yukarıda
zikredilen teşebbüslere rağmen, eşler arasındaki münasebetler kötüye gittiği
takdirde Kur'ân-ı Kerim, evliliği muhâfaza etmeye yardımcı olacak başka bir
alternatif teklif etmektedir: "Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından
korkarsınız, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının
ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse, Allah
aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak buyurur"
(4/Nisâ, 35). Hakemlerin başta gelen görevi, eşler arasında anlaşmaya giden
yolları araştırmaktır. Nitekim ayrılmadan ziyade sulh'ün, geçimin önemi üzerinde
ısrarla durulmaktadır.
Bütün tedbirlere rağmen evlilik
yürümüyorsa, ev cehenneme dönmüşse, yoksulluk ve çâresizliğe düşme korkusu ile
bu cehenneme katlanmak gerekmez; Allah nice kapılar açar. "Eğer (eşler)
birbirinden ayrılırsa Allah, bol nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine
muhtaç olmaktan kurtarır); Allah'ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür." (4/Nisâ,
130). Boşanmadan her iki taraf zarar görecektir. Ama, geçim temini ve benzeri
konularda daha zayıf olan ve haksızlığa uğrama ihtimali olan taraf kadın
olduğundan dolayı, erkeklere boşadıkları kadınların haklarına riâyeti Kur'an
ısrarla emreder: "Boşanmış kadınların, iyilikle faydalandırılmak haklarıdır.
Bu, müttakîler için bir vazifedir." (2/Bakara, 241)
"Kadınlarına yaklaşmamaya
yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse,
şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve merhamet edendir (yeminden vazgeçip karısına
tekrar yaklaşabilir)." (2/Bakara, 226)
"Eğer (müddeti içinde
dönmeyip kadınlarını) talâka/boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki,
Allah işitir ve bilir (içinizdeki niyetinize göre karşılık verir)."
(2/Bakara, 227) 
"Boşanmış kadınlar, kendi
başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer
onlar Allah'a ve âhiret gününe gerçekten iman etmişlerse, rahimlerinde Allah'ın
yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocaları barışmak
isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak
sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da
erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir
dereceye sahiptirler (aile reisi erkektir). Allah azîzdir, hakîmdir."
(2/Bakara, 228) 
"Talâk/boşama iki defadır.
Bundan sonra ya iyilikle tutmak (geri almak), ya da güzellikle ve adâletli bir
biçimde salıvermek vardır. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnâsında) bir
şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp
evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesnâ. (Ey
mü'minler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını hakkıyla muhâfaza
etmelerinden kuşkuya düşerseniz, (kadının serbest boşanması için) erkeğe fidye
vermesinde her iki taraf için de günah/sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın
koyduğu hudûtlar/sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını
aşarsa işte onlar zâlimlerdir." (2/Bakara, 229) 
"Eğer erkek kadını (üçüncü
defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle nikâhlanıp evlenmedikçe onu
alması kendisine helâl olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da)
Allah'ın sınırlarını muhâfaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden
evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah, bunları bilmek,
öğrenmek isteyenler için açıklar." (2/Bakara, 230) 
"Kadınları boşadığınız ve
onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, ya onları iyilikle tutun
(yani, tekrar evlenin) yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar
vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine
kötülük etmiş olur (çünkü Allah, yaptığına karşılık verir). Allah'ın âyetlerini
eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidâyeti
ve âhir zaman peygamberini), kendisiyle size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı
ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, her şeyi bilir."
(2/Bakara, 231) 
"Kadınları boşadığınız ve
onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle
anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.
İşte bununla içinizden Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimselere öğüt
verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah
bilir, siz bilmezsiniz." (2/Bakara, 232)
"Emzirmeyi tamamlatmak
isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe
uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü
yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da
çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris
üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı
anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur.
Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye
vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur.
Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür." (2/Bakara,
233)
"Sizden ölenlerin geride
bıraktıkları eşleri, kendiliklerinden dört ay on gün beklerler. Bekleme
müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında iyilikle yaptıkları işlerde
size bir günah yoktur. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir." (2/Bakara, 234) 

"Kadınlarla evlenme
hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde
gizli tutmanızda size günah yoktur. (Bir kadını birden fazla kimse almak
isteyebilir, fakat sonunda bir kişi alır. O halde, herhangi bir kadınla evlenmek
istidiğini çıtlatmakta veya onu istediğini gizli tutmakta beis yoktur). Allah
bilir ki siz onları anacaksınız. Lâkin, meşrû sözler söylemeniz müstesnâ, sakın
onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh
kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple
Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah ğafûrdur, halîmdir." (2/Bakara,
235)
"Nikâhtan sonra henüz
dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tâyin etmeden kadınları boşarsanız
bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir
şeyler) verin, onları faydalandırın. Zengin olan durumuna göre, fakir de
durumuna göre vermelidir. Münâsip bir müt'a vermek/iyilikle faydalandırmak,
iyiler için bir borçtur/vazifedir." (2/Bakara, 236) 
"Kendilerine mehir tâyin
ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tâyin ettiğiniz mehrin
yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde
bulunanın (velînin) vazgeçmesi hali müstesnâ, (o zaman mehiri bir taraf alır).
Affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz, tamamını kadına vermeniz) takvâya daha
uygundur. Aranızda iyilik ve ihsânı unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı hakkıyla görür." (2/Bakara, 237)
"İçinizden ölüp de dul eşler
bırakan kimselere gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla
kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları hususunda vasiyet etsinler. Eğer o
kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında
yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azîzdir, hakîmdir." (2/Bakara,
240)
"Boşanmış kadınların,
iyilikle faydalandırılmak haklarıdır. Bu, müttakîler için bir vazifedir."
(2/Bakara, 241)
"Eğer bir kadın, kocasının
geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında
bir sulh yapmalarında, onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten
nefislerde kıskançlık hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız
şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (4/Nisâ, 128)
"Eğer (eşler) birbirinden
ayrılırsa Allah, bol nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine muhtaç
olmaktan kurtarır); Allah'ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür." (4/Nisâ, 130)

"Ey iman edenler! Mü'min
kadınları nikâhlayıp da, henüz dokunmadan onları boşarsanız, onları iddet
müddetince bekletmeniz gerekmez. O halde onları faydalandırın (hem gitmelerine
mâni olmayın, hem de hediye kabilinden yardım edin). Ve onları güzel bir şekilde
serbest bırakın." (33/Ahzâb, 49)
"Eğer karı ile kocanın
aralarının açılmasından korkarsınız, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir
hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse,
Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak buyurur"
(4/Nisâ, 35) 
"Ey Peygamber! Kadınları
boşayacağınızda iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan
korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hâli dışında, onları evlerinden
çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın
sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendisine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah,
bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir." (65/Talâk, 1)
"İddet müddetlerini
doldurunca, onları ya güzelce evinizde tutun veya onlardan güzelce ayrılın.
İçinizden adâlet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın.
İşte bu, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlere verilen öğüttür. Kim Allah'tan
korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsân eder. Ve ona beklemediği yerden rızık
verir. Kim Allah'a tevekkül eder, güvenirse O, kendisine yeter. Şüphesiz Allah
emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur." (65Talâk,
2-3)
"Kadınlarınız içinden
âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe
ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise,
yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona
işinde bir kolaylık verir." (65/Talâk, 4)
"Onları (boşadığınız
kadınları) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları
sıkıştırıp gitmelerini sağlamak için zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile
iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse
onlara ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer güçlüğe
uğrarsanız çocuğu, başka bir kadın emzirecektir." (65/Talâk, 6)
"İmkânı geniş olan, nafakayı
imkânlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da nafakayı, Allah'ın kendisine
verdiğinden ayırsın. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.
Allah, daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır." (65/Talâk, 7)