Fecir | Konular | Kitaplar

68) Sıbğatullah

68




68) Sıbğatullah:

 
Allah'ın
boyası demektir. O'nun boyası ile boyanma mânâsına gelen bu tamlama, İslâmî
ıstılahta bir deyim haline gelmiştir. Her yönüyle müslüman olan, İslâm'ın emir
ve yasaklarından sakınan, kısaca Kur'an hükümlerini hayatına hâkim kılan bir
insan Allah'ın boyası ile boyanmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de bu tür insanlar
övülmekte ve şöyle buyurulmaktadır:

"Allah'ın boyası (ile boyanın). Allah'ın boyasından daha güzel boyası olan
kimdir! Biz ancak O'na kulluk ederiz."
(Bakara: 2/138)

Âyet-i kerimede tanımlanan Allah'ın boyası ile boyanmak, müslüman olduğunu iddiâ
eden bütün insanların görevidir. Rasûlullah'ın Kur'an ahlâkıyla ahlâklandığı
gibi, müslümanlar da, kendi iç dünyalarını, aile hayatını, toplum hayatını,
kısaca bütün her yönlerini Kur'an ilkelerine göre şekillendirir, hayatlarını
Kur'an'a uydururlarsa o zaman âyette tanımlanan mü'minler sınıfına dâhil
olurlar. Zira Allah'ın boyası ile boyanmak "ancak O'na kulluk etmekle" mümkün
olur. Yalnız Allah'a kulluk gerçekleşmediği sürece, Allah'ın boyası değil;
kişilerin üzerinde başka ilâhların, başka güçlerin boyası vardır. Bir insan "müslümanım"
dediği halde; onun giyimi, konuşması, yeme içmesi, başkalarıyla olan ilişkileri;
dünyaya, hayata, ölüme, ölüm sonrası hayata bakışı kâfirlerinkinden farklı
değilse, onun müslüman olduğu nereden anlaşılabilecektir? "Allah'ın boyasıyla
boyandım" diyenin, dışarıdan bakıldığı anda müslüman olduğu anlaşılmalıdır. O
kişi, her şeyiyle diğer insanlardan farklı bir müslüman olduğunu
hissettirmelidir. Kişilerin şahsında geçerli olan bu kural, aile hayatında da
kendini göstermesi gerekir. Karı-koca ilişkileri, anne-çocuk, baba-çocuk ve
hatta akrabalar arası ilişkiler hangi dünya görüşüne, hangi kurallara göre
yürütülüyor? O ailenin yaşantısı İslâm kurallarına göre mi, yoksa televizyon
kültürüyle mi şekilleniyor? Evlenme, boşanma, miras hükümleri hangi hukuk
kurallarına göre yürütülüyor? İslam'ın mı, yoksa beşerî düşünce sistemlerinin
günübirlik değişen medenî hukukuna göre mi? Bu aile yalnız ve yalnız Allah'a mı
itaat ve ibâdet ediyor; yoksa başka güçlerin etkisinde mi yaşıyor?

Yine, insanların topluca yaşadıkları köyler, kasabalar, şehirler, ülkeler...
Buralarda hangi kanunlar yürürlüktedir? Çarşı-pazar, okullar, hastahâneler,
mahkemeler; ekonomi, siyaset, hukuk hangi kurallara göre işliyor? Allah'ın
kitabı bu alanlarda söz sahibi mi? Ülkeyi idare eden meclisler, kendilerini kime
karşı sorumlu sayıyorlar? Kendilerinin üzerinde bir Allah'ı kabul ediyorlar mı,
etmiyorlar mı? Kiminle dostluk kuruluyor, düşmanlıklar kime karşı yürütülüyor?
İşte bütün bu sorulara karşı verilecek cevap o toplumun hangi boya ile
boyandığını, hangi rengi aldığını gösterir. Dilleriyle müslüman olduklarını
söyleyenler, kendi hayatlarında, aile içerisinde, yaşadıkları toplumda İslam'ın
kurallarını yürürlüğe koymamışlarsa, henüz o kişi ve o toplum Allah'ın boyasıyla
boyanamamış, gerçek müslüman olamamıştır. Kendi kalbini bu boya ile boyayan bir
insanın bundan sonraki görevi; dış görünüşünü, tavırlarını da bu boya ile
boyamaya çalışmak; sonra da içinde yaşadığı topluma yönelmektir. İnsan tek
başına İslâm'ı yaşayamaz; İslâm, toplum dinidir. İnsanın içinde bulunduğu toplum
İslâm'a bağlı değilse, müslüman fert veya aile kendi dinlerini yaşamakta zorluk
çekerler, hatta bunu başaramazlar. Onun için toplumun rengini kendi rengine
uydurmak, Allah'ın dinini toplum içerisinde hâkim kılmak, müslümanın temel
görevi, hatta müslüman kalabilmesinin vazgeçilmez şartıdır. Müslüman ıssız adaya
çekilemeyeceğine göre; önce yaşayacağı çevreyi kendi inancı doğrultusunda
şekillendirmekle yükümlüdür; yoksa inandığı gibi yaşayamaz. Allah'ın boyası ile
yaşayabilmek için bulunduğu ortamı da o boya ile boyamak gerekir.[1]




 




[1]
Fedakâr Kızmaz, Şamil İslâm Ansiklopedisi: 5/412-413.