Fecir | Konular | Kitaplar

Orucun Faydaları

Orucun Faydaları



 



Orucun Faydaları

 
Biz ibâdetleri, dünyevî
faydalarından dolayı değil; Allah emrettiği için yaparız. Fakat şu da muhakkak
ki Allah, her zaman yararımıza olan şeyleri yapmamızı emreder, zararımıza olan
şeyleri yasaklar. Oruçta gerek ruhumuz, gerek bedenimiz için pek çok fayda
vardır. Oruç, nefsin şehvetlerini kırar, önüne geçilmez ihtiraslarını,
azgınlıklarını dizginler. Oruç tutmadığı zaman insan, canının çektiğini yemek
ister, ama oruçlu bunu yapamaz. Harama bakmaya meyleden nefsi, oruç bundan men
eder, zinânın ve diğer haram hususların sebeplerinden uzaklaştırır; nefsin
bayağı iştahlarını kırar. Bundan dolayı Peygamberimiz, orucun kötülüklere karşı
bir kalkan olduğunu söylemiş[1]
ve demiştir ki:
"İçinizden kimin evlenmeğe
gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korur. Buna gücü yetmeyen
oruç tutsun. Çünkü oruç, onun şehvetini kırar."[2]

Oruç vücuda sağlık getirir. Bir
yıl tıka basa yemeden dolayı mide yorulur. İşte oruç, midenin uzun süre
dinlenmesine vesile olur. Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp mideyi şişirmemek ve
terâvihi de mutlaka kılmak lâzımdır. Terâvih, ibâdet yönünden orucun
tamamlayıcısı olduğu gibi; dolan midenin, yemekleri kolayca sindirmesine de
yardımcı olur. Bilindiği gibi, şişmanlık (obezite), insan sağlığına çok
zararlıdır. İşte iftarları ve sahurları ölçülü yemek şartıyla insan, oruç
tutarak vücutta birikmiş zararlı kiloları, yükleri atmış olur.
 
Oruç, insanın duygu ve
düşüncelerini inceltir. İnsanı şefkatli, merhametli yapar. Oruç tutan insan,
açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefâlet içinde kıvrananların
ıstırabını anlar; onlara elinden geldiğince yardım etmeğe çalışır. Oruç, insanı
sabra, dayanıklı olmaya alıştırır. Bugün isteğiyle oruç tutan kimse, bir gün
savaş, deprem veya başka felâketler gibi zor şartlar karşısında yiyecek
bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya alıştırdığı için dayanır. Ama
hiç oruç tutmayan insanlar, birkaç saat aç kalınca açlıktan öleceklerini
zanneder, daha işin başında rûhen çökerler. Oruç ayı, bolluk ve bereket ayıdır.
En fakir âilenin dahi evinde bakarsınız Ramazan ayında bir bolluk-bereket
vardır. Allah oruç tutan o insanlara ummadıkları yerden rızıklar gönderir. Bunu
her müslüman âilesi bilir.
Oruç, mânevî
duygulara güç verir. Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında
kalarak hayvansal duygulara esir olur. Biz kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî
arzularımız zayıflar, rûhânî hislerimiz kuvvetlenir, gönül gözümüz açılır. O
yüzden bütün peygamberler riyâzet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir.
Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira mağarasına
çekilir, yemekten kesilir, riyâzet yapar, derin tefekküre dalardı. Rasûlullah
(s.a.s.) orucu severlerdi. Medine'ye gelmezden önce, yani daha oruç farz
kılınmamışken, her ay üç gün ve bir de Âşûra günü nâfile olarak oruç tutmayı
tavsiye ederlerdi. Nihayet Medine'ye hicret etmelerinden bir buçuk yıl sonra
Şa'ban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır. Riya karışmadığından dolayı
Allah indinde en makbul ibâdet oruçtur. Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allah:
"Oruç Benim içindir, onu Ben mükâfatlandırırım"[3]
buyurmuştur.[4]         




 



[1]
Buhârî, Savm: 9.



[2]
Buhârî, Savm: 10.



[3]
Buhârî, Savm: 9.



[4]
Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, c. 1, s. 304-305; Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.