Fecir | Konular | Kitaplar

2) Sadece Kazâyı Gerektiren Durumlar

2




2) Sadece Kazâyı
Gerektiren Durumlar:

 
Oruç yasaklarının başında yeme
ve içme geldiğini, oruçlunun kasden yiyip içmesinin kazâ ve keffâreti
gerektirdiğini biliyoruz. Buna ilâve olarak Hanefî fakîhleri, beslenme amacı ve
anlamı taşımayan ve esâsen yenilip içilmesi mûtat (normal, alışılmış) olmadığı
gibi, insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi durumunda da
orucun bozulacağını, fakat bunun keffâreti gerektirmeyeceğini söylemişlerdir.
Çiğ pirinç, çiğ hamur, un, ham meyve yemek veya fındık, badem ve cevizi
kabuğuyla yutmak böyledir. Bunlar, yiyecek maddesi olmakla birlikte, bunların bu
şekilde yenilmesi normal değildir ve hem de bunlar bu halleriyle insanın iştah
duyacağı ve yeme isteyeceği şeyler değildir. Fakîhler, şehvetin normal cinsel
birleşme dışında tatmin edilmesinin de aynı kapsamda değerlendirileceğini
belirtmişlerdir.
Fakîhler ağza giren yağmur, kar
veya doluyu isteyerek yutmayı, su içme kapsamında değerlendirerek orucu
bozacağını; fakat, kişinin kastı olmaksızın boğaza inen yağmur, kar ve dolunun
orucu bozmayacağını söylemişlerdir. Kusma, kasten yapılmadığı durumlarda orucu
bozmaz. Kasten yapıldığında ise, sadece ağız dolusu olması halinde, bozar.
Oruç tutma esprisi ve orucun
anlam ve amacıyla pek bağdaşmayan muhtemel bütün davranışları ve olayları tek
tek sıralamak mümkün olmadığı için, bu konuda şöyle bir açıklama gerektirmek
doğru olur: Orucun anlamı, Allah rızâsı için, gerek beslenme, gerekse tat ve
keyif alma kasıt ve arzusu içeren yiyip içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak,
özetle nefsi iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmektir. Bu yasağın
ihlâli sayılan her davranış orucun mânâ ve gâyesine aykırıdır. Yeme, içme ve
cinsel ilişki sayılan her davranış orucu bozar, kazâ edilmesini gerektirir.
Kasıtlı olarak yapılırsa hem kazâ, hem keffâret gerekir. Bayılma ve delirmenin
orucu bozan şeylerden sayılması, esâsen oruç yasaklarının ihlâli ile ilgili
olmayıp, bütün mükellefiyetlerde ön şart olan bilinçlilik halinin geçici veya
sürekli olarak yitirilmesi ile ilgilidir. Bu halin kapladığı günlerin kazâ
edilmesinin istenmeyişi de aynı sebebe bağlıdır.
Unutarak bir şey yemek ve
içmekle oruç bozulmaz. Peygamberimiz, oruçlu olduğunu unutarak yiyip içenlerin
oruca devam etmelerini, onları Allah'ın yedirip içirdiğini söylemiştir (Buhârî,
Savm 26; Müslim, Sıyâm 17). Fakat, yanlışlıkla (hatâ) yiyip içmek, bundan farklı
olup Hanefîlere göre orucu bozar. Meselâ, bir kimse oruçlu olduğunun farkın
olduğu halde, kasıtsız olarak yanlışlıkla bir şey yese veya içse, diyelim ki
abdest alırken ağzına aldığı sudan yutsa veya denizde yüzerken su yutsa orucu
bozulur ve kazâ lâzım gelir. Şâfiîler orucu bozma kastı bulunmadığı için
yanlışlıkla bir şey yiyip içmenin orucu bozmayacağını söylerken, Mâlikîler
orucun anlamının (imsak) ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle, ister unutma,
isterse yanlışlık sonucu olsun, bir şey yiyip içmekle orucun bozulacağını
söylemişlerdir.
Sabah vaktinin girip girmediği
konusunda şüphesi bulunan kimse yiyip içmeye devam ederken o esnâda ikinci
fecrin doğmuş olduğu ortaya çıksa, oruç bozulur ve kazâ etmesi gerekir, keffâret
gerekmez. Buna mukabil güneşin battığını zannederek iftar ederken güneşin henüz
batmadığı anlaşılsa bu durumda kazâ yanında keffâret de gerekir. Kişi, her iki
durumda da zannı ile hareket etmiş ve yanıldığı ortaya çıkmış ise de, zanların
kuvvet derecesi aynı değildir. Birinci durumdaki zan güçlüdür; çünkü aslolan
gecenin devam ediyor olmasıdır. İkinci durumdaki zan ise, bunun tersine
zayıftır; çünkü aslolan gündüzün devam ediyor olmasıdır. Bu bakımdan güneşin
batıp batmadığından şüphe eden kimse hemen iftar etmemeli, durumun netleşmesini
beklemelidir. İmsak ve iftar vakitlerini gösteren bir takvim ve saatin
bulunmadığı durumlarda kişi, kendi bilgi ve tecrübesiyle ictihad ederek ona göre
davranır.
Unutarak yiyip içtikten sonra,
orucunun bozulmuş olduğu zannıyla veya gece niyetlenemeyip gündüz niyetlendikten
sonra, gündüz yapılan bu niyetin niyet sayılıp sayılmayacağı zannıyla günün geri
kalan kısmında bilerek bir şey yiyip içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu
bozar.
Orucu bozacak, fakat keffâreti
de gerektirmeyecek bir davranıştan sonra, kişinin yiyip içmeye başlaması
halinde, kural olarak keffâretin gerekmeyeceği belirtilmişse de, burada aslolan
kişinin oruç tutma veya bozma konusundaki gerçek niyetidir. Amellerin niyetlere
göre olduğu şeklindeki genel dinî ilkenin anlamı da budur.
Bir şey yiyor veya içiyorken
imsak vaktinin girdiğini anlayan kimse, derhal yemeyi ve içmeyi bırakmalıdır.
Bile bile yemeye veya içmeye devam etmesi halinde Hanefî imamlara göre bu kişiye
keffâret gerekir.               
Orucu bozduğu halde sadece kazâ
gerektiren durumları özetlersek;
Beslenme veya tedavi olma amacı
taşıyan bir şeyin vücuda girdirilmesi orucu bozar ve yalnız kaza gerektirir.
Oruçlu kimsenin bir gıda
maddesini veya bir ilâcı meşrû bir özür sebebiyle alması yalnız kaza gerektirir.
Oruçlu kimsenin şehvetini
istimnâ gibi yollarla tatmin etmesi kaza gerektirir.