Fecir | Konular | Kitaplar

Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler

Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler




Oruçlu İçin
Müstehap Olan Şeyler

 
Orucun geçerliliği ile doğrudan
ilgili olmamakla birlikte, oruç tutmayı biraz daha kolaylaştırmak üzere
Peygamberimiz'in bazı tavsiyeleri olmuştur. Bunların başında sahur yapmak gelir.
Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek
demektir. Sahura kalkmakla hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış,
hem de bir sünnet yerine getirilmiş, seher vaktinin feyiz ve fazîletinden
yararlanılmış olur. Bu bakımdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur
yemeğini mümkün olduğunca, gecenin son vaktine denk getirmeye çalışmak uygun
olur. Peygamberimiz'in sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye eden birçok hadisi
bulunmaktadır: "Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin." (Müsned,
III/367, 379), "Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır." (Buhârî,
Savm 20; Müslim, Sıyâm 45), "Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca ve
öğle üzeri uykusuyla da (kaylûle) teheccüd namazına kuvvet kazanın." (İbn
Mâce, Sıyâm 22).
Peygamberimiz, sahuru mümkün
olan son vakte denk getirmeyi teşvik ettiği gibi, iftarın da vakit girer girmez
yapılmasını teşvik etmiştir. Bu iki teşvikten çıkarılabilecek anlam, ibâdetin
mümkün olduğunca kolay hale getirilmesidir. İftar vakti girdiğinde yemeğe
oturmadan namaz kılmak isteniyorsa, yine de biraz su veya bir hurma ile orucu
açıp, ondan sonra namaz kılmak yerinde olur.
Oruç açılırken duâ edilmesi
sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi zikrini, şükrünü ve yakarışını ifâde
edebilir. Örnek olması bakımından öteden beri yaygın olarak yapılan bir duâyı
buraya alalım: "Allahumme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ
rızkıke eftartü, fa'ğfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü." (Allah'ım! Senin rızân
için oruç tuttum, Sana iman ettim, Sana tevekkül edip güvendim ve Senin rızkınla
iftar edip orucumu açtım; benim geçmiş ve gelecek günahlarımı affet, bağışla!"
Varlıklı kimselerin, özellikle
durumu iyi olmayan kimselere iftar yemeği yedirmesi, güzel ve sevap bir
davranıştır. Peygamberimiz, "Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun
sevabında bir eksilme olmaksızın, oruçlunun alacağı kadar sevap alır" (Tirmizî,
Savm 82; İbn Mâce, Sıyâm 45) buyurmuştur. İftar yemeklerini, zenginler arasında
bir lüks ve gösteriş yarışı haline getirmekten, israf sayılacak gereksiz
harcamalardan kaçınmak gerekir. Yine varlıklı kimselerin, her zamankinden daha
fazla olarak, Ramazanda ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunması beklenir.
Varlıklı kimselerin bulunduğu bir bölgede akşam ne ile iftar edeceğini düşünen
insanların kalmamış olması gerekir. Bu hem müslümanlığın yüksek bir amacı, hem
de oruç ibâdetinin verdiği kalp inceliğinin bir gereğidir. Aksi bir durum,
elbette ki varlıklı kimselerin vicdanını rahatsız edecektir.
Sabah namazının vaktini
geçirmemek kaydıyla, cünüp sabahlamak câiz ise de, ibâdete başlarken temiz olmak
düşüncesiyle daha önce gusletmek uygundur. Hayız ve nifastan temizlenen kadınlar
için de aynı durum geçerlidir. Bununla birlikte, cünüp olarak sabahlayan
kimsenin gerekli dikkati göstermek şartıyla, oruçlu iken banyo yapması câizdir.
Âişe vâlidemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz, bazı kereler cünüp olarak
sabah namazı vaktine girmiştir.
Oruç, kişinin Rabbiyle gönül
bağını güçlendiren, ona mânevî ve derûnî bir haz tattıran, irâde eğitimine ve
kalp inceliğine yol açan ibâdetlerden olduğu için oruç tutan kişi, zâten dilini
kötü, çirkin, başkalarını rencide edecek boş ve gereksiz sözlerden koruyacaktır.
Oruç, bu tesiri tam meydana getiremiyorsa, oruç tutan kimsenin bu sonucu ve
etkiyi elde etmek için çalışması, oruçlu iken söz ve davranışlarına daha çok
dikkat etmesi gerekir. Hele müslümanların birbirleri hakkında kötü kanaate
sevkedecek ve ilişkilerini bozacak yalan, çirkin söz, gıybet ve söz taşıma gibi,
dinimizce hiçbir zaman hoş görülmeyen davranışlar, orucun mânevî haline taban
tabana zıt şeylerdir. Peygamberimiz, orucun bu yönünü anlatmak üzere; "Yalan
konuşmayı bırakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve
susuz bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." (Buhârî, Savm 8, Edeb 51; Ebû
Dâvud, Savm 25; Tirmizî, Savm 16) buyurmuştur. Aslolan ibâdeti amacına uygun
yapmak, ibâdetin zevkini tatmaktır. İbâdetlerin hakkı verilmeye çalışıldığı
takdirde bunun önce kişinin kalp ve vicdanındaki olumlu etkileri, sonra da
toplumdaki olumlu sonuçları çok belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Peygamberimiz bu noktaya işaretle; "Hiçbiriniz oruçlu iken kötü lâf
söylemesin; bağırıp çağırmasın, hatta kendisine ağır sözler söyleyen (küfreden)
birine dahi, sadece ‘Ben oruçluyum!' demekle yetinsin." (Buhârî, Savm 2;
Müslim, Sıyâm 160) buyurmuştur.
Ramazanın mânevî atmosferini
daha iyi hissedebilmek için Kur'an okumak, eksikliğini hissettiği bilgileri
öğrenmeğe çalışmak yerinde olur. Ayrıca her Ramazanda mutlaka Kur'ân-ı Kerim'in
Türkçe anlamı, mukabele okur gibi bir defa okunmalı, imkân varsa tefsirlere
mürâcaat edilmeli, genel hatlarıyla Kur'ân-ı Kerim'in içeriği hakkında bilgi
sahibi olunmalı, daha derin ve detaylı bilgiye ihtiyaç hissedilen konularda, o
alanda yazılmış eserlere veya bizzat ehliyetli ve takvâ sahibi hocalara
başvurulmalıdır.