Fecir | Konular | Kitaplar

İlâh Düşüncesi

İlâh Düşüncesi



İlâh Düşüncesi: 



 

Hz. Âdem'den belirli bir zaman sonra insanlar,
Tevhid inancının dışına çıkmaya başladılar ve ikinci Âdem Hz. Nûh'tan sonra da 
yaptıkları heykelleri ilâh haline getirip onlara tapındılar. Daha sonradan gelen
birçok kavmin arasında ve günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde bu bâtıl inanış
devam etmektedir. Kişinin inandığı ilâh, onun ihtiyaçlarını karşılayan,
duâlarına karşılık veren, sıkıştığı zaman imdadına koşan ve her bakımdan üstün (müteâl)
olmalı. Bu ilâh, insanın sahip olmadığı birçok özelliği taşır. Ülûhiyet
(ilâhlık), aynı zamanda ulaşılamayacak yüce bir makamdır. Kimileri bu ilâhlarını
somut bir şekilde, put halinde cisimleştirmişlerdir. Birçoğu da insana ait
birtakım özellikleri onlara vermişlerdir.

Eski yunan tanrıları, insanlar gibi kavga
ediyorlar, birbirlerinin hanımlarına göz koyuyorlardı. Eski İran dini
Mazdeizm'in iki tanrısı vardı ve sürekli kavga ederlerdi. Birisinin kötülükleri,
diğerinin iyilikleri yarattığına inanılırdı. Eski Azteklerin ilâhı zâlim bir
savaşçıydı. Kimileri birtakım hayvanları, kimileri zamanı, kimileri ruhları,
kimileri yerleri kutsal sayıp, onlara bir ilâh gibi saygı göstermişlerdir.
Geçmişte bu tür acaip ve sapık ilâh inançları çoktu. İslâm, bütün peygamberler
vâsıtasıyla bu tür bütün ilâh düşüncelerini kaldırmış ve insanlar hakkında hakk
olan Allah inancını getirmiştir. Çünkü bu inanç, insanların kendi kafalarından
ve eksik görüşlerinden değil;  bizzat insanların Rabbi Allah'tan gelmiştir.
Böylece, Tevhid dinine inanan insanlar ‘ilâh' konusundaki düşüncelerini ve
inançlarını düzeltebilmişlerdir.

Ancak buna rağmen tarihte olduğu gibi günümüzde
de aklını kullanmayan, Kur'an'a kulak vermeyen insanlar, hâlâ yanlış ilâh
inancını sürdürmektedirler. Allah'a ait bir sıfatı veya sıfatları bir başka
varlığa veren, onu ilâh gibi düşünmüş olur. Dinimizde bunun adı şirktir.
Allah'ın yaratma, öldürme, diriltme, affetme, azâb etme, yoktan var etme, kutsal
olma, nimet verme, hüküm koyma gibi sıfatları, başka şeylerde, başka varlıklarda
var sayılırsa,  onlar ‘ilâh' haline getiriliyor demektir. Bu bağlamda bir
kimse;  bir kişinin, bir kurumun veya bir başka şeyin, tıpkı tanrı gibi olduğunu
kabul etmesi, "tıpkı tanrı gibi yaratıyor" diye düşünmesi, onu ilâh saymasıdır.



Günümüzde bu tür ilâh fikrini çokça görmek
mümkündür. Üzülerek söylemek gerekirse, bilimin bu kadar ilerlemesine rağmen
insanlar hâlâ, geçmişteki câhiller gibi sapık ilâh inancını terketmemişlerdir.
Bugün kimileri, atalarının ruhunu, kimileri devlet yöneticilerini ve
kahramanları, kimileri devlet örgütlerini, kimileri uluslararası kuruluşları
tıpkı ilâh gibi görmektedirler. Bunların gücü çok büyüktür ve bunlara asla karşı
gelinmez diye inanılmaktadır. Gazete sayfalarında görülen ‘futbol ilâhı', ‘müzik
ilâhı', ‘sanat ilâhı', ‘seks tanrıçası', ‘ey falanca şarkıcı sana tapıyorum',
‘ey sevgili sana tapıyorum' gibi ifadeler işte bu yanlış ilâh fikrinin çok
çirkin görüntüleridir. Kimileri bir spor yıldızını, kimileri bir müzik ve film
yıldızını kendisi için en üstün örnek sayar, onun peşinden gider, onu
taparcasına sever, ondan başka üstün ve kutsal bir şey düşünmez. İşte bu yanlış
fikir onu sapık ilâh fikrine, yani şirke sürükler.

Rejimlerin, devlet adamlarının, diktatörlerin,
partilerin, meclislerin koydukları ilkeler ve kanunlar, yaptıkları işler,
uygulamalar, ‘karşı gelinemez, değiştirilemez, itaat edilmesi zorunlu
ilkelerdir' düşüncesi, onları ilâh saymanın çağdaş görüntüleridir. İnsanlar bu
gibi otorite sahiplerinde olağanüstü bir güç var sanmaktalar, dolaysıyla onlarda
ilâhlık sıfatları görmekteler. Bazılarının, ‘birtakım kişilerin veya grupların
fikirleri, ilkeleri, kanunları en üstündür, onların üzerinde güç ve otorite
yoktur' şeklindeki düşünce ve inançları, onların dinleridir. Aynı konuda
âlemlerin rabbi Allah'ın insanlar için indirdiği hükümlere aldırmamak, onları
reddetmek, ya da onların yerine kişilerin ve kurumların hükmünü kabul etmek;
onları ilâh haline getirmenin göstergesidir.

Diyelim ki, herhangi bir konuda Allah'ın koyduğu
bir ölçüsü veya bir hükmü var. Buna karşın aynı konuda bir  kişinin, siyasî bir
otoritenin, devletin veya başka bir gücün tam aykırı bir görüşü veya ölçüsü
bulunmaktadır. Bir insan Allah'ın hükmüne rağmen onları benimser, inanır ve
peşinden giderse; işte o kabul ettiği hükmü veya ölçüyü koyan kaynağı ilâh
haline getirmiş demektir. Örneğin, Allah (c.c.), Kur'an'da içki içmeyi
yasaklıyor, fâiz alıp vermeyi haram sayıyor, kadınlara örtünmeyi emrediyor, ama
birtakım yöneticiler veya yetki sahipleri, içki içmeyi normal görüyor, fâizsiz
ekonomi olmaz diyor, ya da birileri kadınların örtünmesini çağdaş kıyafet değil
diye yasaklıyor. Bazıları, ‘Allah'ın ölçülerinin geçerliliği yoktur, bu zamanda
uygulamak zordur,  ama yöneticilerin koyduğu hüküm daha doğrudur, zamana daha
uygundur,  biz onları tercih ederiz' derlerse, işte bu inanç başkalarını ilâh
haline getirmedir.

Kim herhangi bir şeyi Allah'tan fazla severse,
bir şeye Allah'tan fazla saygı gösterir,  Allah'tan korkar gibi ondan korkarsa,
kim Allah'ın dışında herhangi bir şeye veya insana tapınırsa, kim Allah'ın
hükmüne aykırı olarak başkalarının ilkelerini daha üstün sayarsa, işte o insan,
bütün bunları ilâh haline getiriyor demektir. Farklı ilâhlara inananlar, bu
inançlarını zaman zaman ortaya koyuyorlar. ‘Falanca devletin, filanca
uluslararası kuruluşun, falan adamın ilkeleri her şeyin üstündedir' diyen kimse,
Allah'ı değil onları ilâh tanıyor demektir.[1] 
İslâm'ın ezelî, ebedî, değişmeyen ve evrensel ilkesi şudur: "Lâ ilâhe illâllah,
Muhammedün Rasûlullah" Yani, "Allah'tan başka ilâh yoktur; Hz. Muhammed Allah'ın
rasûlü, elçisidir." "Allah ile birlikte başka bir ilâh edinip tapınma. O'ndan
başka hiç bir ilâh yoktur." (28/Kasas, 88)

 





[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, Beyan Y., s. 295-299.